3

Yakın bir yerde. Onlar bu yenilmelerinden sonra galip geleceklerdir.

"Elif, Lâm. Mim. Rumlar yenildiler; yakın bir yerde" âyeti ile ilgili olarak Tirmizî, Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediğine dair bir rivâyet kaydetmektedir: Bedir gününde Rumlar İranlılara galip geldiler ve bu, mü’minlerin hoşuna gitti. Bunun üzerine

"Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildiler; Yakın bir yerde... O günde mü’minler sevineceklerdir; Allah'ın yardımı dolayısıyla" (Ebû Said el-Hudrî) dedi ki: Bu sebebten ötürü mü’minler Bizanslıların, İranlılara galip gelmesine sevindiler. (Tirmizî) dedi ki: Bu, bu rivâyet yoluyla garip bir hadistir. (Buradaki "Rumlar yenildiler" anlamındaki âyeti) Nasr b. Ali el-Cehdamî; "Rumlar yendiler" diye okum ustur. Tirmizî, V, İHy

Tirmizî yine bu hadisi İbn Abbâs yoluyla, bundan daha geniş ve eksiksiz bir şekilde rivâyet etmiştir. İbn Abbâs yüce Allah'ın:

"Elif, Lâm, Mim. Rumlar yenildiler; yakın bir yerde" âyeti hakkında; "Yendiler" ve; "Yenildiler" (diye okumuş) demiştir. (İbn Abbâs devamla) dedi ki: Müşrikler, İranlıların, Bizanslılara galip gelmelerini arzu ediyorlardı. Çünkü kendileri de, diğerleri de putperest idiler. Müslümanlar ise Bizanslıların, İranlılara karşı galip gelmelerini istiyordu, çünkü onlar ehl-i kitap idiler. Bundan Ebubekir'e sözettiler, Ebubekir de bu hususu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a söyleyince: "Bizanslılar pek yakında galip geleceklerdir" dedi. Ebubekir durumu onlara zikredince, bu sefer onlar: O halde bizimle senin aranda buna dair bir süre tesbit et, eğer biz(im tuttuklarımız) galip gelirlerse, bize şunları vereceksin. Şayet siz(in taraftar olduklarınız) üstün gelirlerse, bu sefer size şunları şunları vereceğiz, dediler. Ebubekir (radıyallahü anh) da bunun üzerine beş yıllık bir süre tesbit etti. Bu süre zarfında Bizans'lılar galip gelemediler. Durumu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a söyleyince, şöyle buyurdu: "Niçin sen daha uzun bir süre -ki zannederim on yıl dedi- tesbit etmedin?" diye buyurdu. Ebû Said dedi ki: (Âyet-i kerîmede geçen) "bıd"' on yıldan daha az bir süredir. (Devamla) dedi ki: Daha sonra Bizanslılar galip geldiler. İşte yüce Allah'ın:

"Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildiler.,. O günde mü’minler sevineceklerdir; Allah'ın yardımı dolayısı ile" âyetlerini indirdi. Süfyan dedi ki: Duyduğuma göre Bizanslılar onlara karşı Bedir günü zafer kazandılar. Ebû Îsa dedi ki: Bu hasen, sahih ve garib bir hadistir. " Tirmizî, V, 343; Müsned, I, 276, 304

Tirmizî yine bu hadisi Niyar b. Mükrem el-Eslemî yoluyla da rivâyet etmiş olup, (buna göre Niyar) dedi ki: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildiler; yakın bir yerde. Onlar bu yenilmelerinden sonra galip geleceklerdir. Üç ila dokuz yıl İçinde" âyeti nazil olduğu günde İranlılar, Bizanslıları yenmişlerdi. Müslümanlar ise Bizans'lıların onlara galip gelmelerini istiyorlardı. Çünkü kendileri ve onlar kitap ehli idiler. İşte yüce Allah'ın:

"O günde mü’minler sevineceklerdir; Allah'ın yardımı dolayısı İle. O dilediğine yardım eder. O Aziz'dir, Rahîmdir" buyrukları bu hususta inmiştir. Kureyşliler ise İranlıların galip gelmelerini istiyorlardı. Çünkü onlar ve kendileri kitap ehli olmadıkları gibi; öldükten sonra dirilişe de îman etmiyorlardı. Yüce Allah bu âyet-i kerîmeyi indirince Ebubekir es-Sıddîk (radıyallahü anh) dışarı çıkıp Mekke'nin dörtbir yanında yüksek sesle: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildiler; yakın bir yerde. Onlar bu yenilmelerinden sonra galip geleceklerdir. Üç İla dokuz yıl İçinde" âyetlerini okuyordu. Kureyşlilerden bazı kimseler Ebubekir'e: O halde bu hususta bizimle sizin aranızda bir sözleşme olsun. Senin arkadaşın Rumların (Bizanslıların) üç. ila dokuz yıl arasında İranlılara galip geleceklerini iddia etmektedir. Bu hususta seninle bahse tutuşalım mı? dediler. O: Olur, dedi. Bu bahisleşmenin haram kılınmasından önce idi. Ebubekir ve müşrikler bahse tutuştular ve bu hususta aralarında anlaştılar. Ebubekir'e: Sözü edilen bıd' (üç ila dokuz) yılı ne kadar tesbit edeceksin? Üç yıl mı yoksa dokuz yıl mı? Bizimle senin aranda nihai olarak kabul edeceğimiz ortalama bir süre tayin et, dediler. (Niyar) dedi ki: Bunun üzerine aralarında altı yıllık bir süre tesbit ettiler. Ancak bu altı yıl geçtiği halde Rumlar galip gelmediler. Bu sefer müşrikler Ebubekir'in bahse konu olan malını aldılar. Yedinci yılın girişi ile birlikte Rumlar, İranlılara galip geldi. Bu sefer müslümanlar Ebubekir'in süreyi altı yıl olarak tesbit etmiş olmasını ayıpladılar. Çünkü yüce Allah:

"Üç ila dokuz yıl içinde" diye buyurmaktadır. Bunun üzerine de pek çok kimse İslâm'a girmişti. Ebû Îsa (et-Tirmizî) dedi ki: Bu, hasen, sahih, garib bir hadistir Tirmizî,V, 344

el-Kuşeyrî, İbn Atiyye ve başkalarının rivâyet ettiklerine göre bu âyet-i kerîmeler nazil olunca, Ebubekir müşriklerin yanına giderek: Bizanslıların yenilgiye uğramaları sizi memnun mu etti? Bizim peygamberimiz yüce Allah'tan bize onların üç ila dokuz yıl içerisinde galip geleceklerini bize haber vermektedirler. Bunun üzerine Ubeyy b. Halef ile onun kardeşi Ümeyye -denildiğine göre bir de Ebû Süfyan b. Harb- dediler ki: Ey Ebû Fasil! (Sütten kesilmiş deve yavrusu anlamında olup) -bununla Ebubekr künyesi ile bir çeşit alay etmeye çalışıyorlardı- Haydi bu hususta seninle bahse tutuşalım. Bunun üzerine, Ebubekir onlarla bahse tutuştu.

Katade dedi ki: Bu olay kumarın haram kılınmasından önce olmuştu. Bahiste mal olarak tesbit ettikleri beş genç deve ile üç yıllık süre idi. Tesbit edilen deve sayısının üç olduğu da söylenmiştir. Daha sonra Ebubekir, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına gitti ve durumu ona haber verince, Peygamber şöyle buyurdu: "Niye daha İhtiyatlı bir süre tesbit etmedin. Çünkü (âyet-i kerîmede geçen); bıd' üç ila dokuz ya da on yıl arası bir süredir. Bunun yerine git, hem bahis konusu olan malı arttır, hem de süreyi uzat." Ebubekir (radıyallahü anh) denileni yaptı. Bunun üzerine tesbit edilen develerin sayısı yüz, süre ise dokuz yıl oldu ve bu süre zarfında da Rum'lar galip geldîler.

en-Nehaîdedi ki: Dokuz yıl içinde galip geldiler. el-Kuşeyrî de dedi ki: Rivâyetlerde meşhur olan Rumların galibiyetlerinin İranlıların, Rumları yenik düşürmelerinin yedinci yılında gerçekleştiğidir. O bakımdan en-Nehaî'nin rivâyetinde geçen dokuz yılm yedinin bazı nakilciler tarafından tahrifi olma ihtimali vardır. Kimi rivâyetlerde de ikinci olarak tesbit edilen deve sayısının yedi, sürenin de dokuz yıla çıkarıldığı belirtilmektedir. Denildiğine göre bu Kisra Perviz'in son fethi olup, bu fetihte Konstantiniyye'yi ele geçirmiş ve orada bir ateş mabedi inşa etmişti. Bu husus Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a haber verilince, bundan dolayı üzülmüştü. Bunun üzerine de şanı yüce Allah bu iki âyet-i kerîmeyi indirmişti.

en-Nekkaş ve başkalarınin da naklettiklerine göre Ebubekir es-Sıddîk (radıyallahü anh), Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte hicret etmek isteyince, Ubeyy b. Halef ona asılarak şöyle demişti: İranlılar galip gelecek olursa, bahiste sözünü ettiğimiz develeri bana verecek bir kefil ver. Bunun üzerine oğlu Abdu'r-Rahmân kefil oldu. Ubeyy, Uhud'a çıkıp gitmek isteyince, bu sefer Abdu'r-Rahmân ondan kefil göstermesini İstedi, o da ona kefil gösterdi, Daha sonra Ubeyy, Mekke'de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın, onun vücudunda açtığı bir yara neticesinde öldü. Rumlar da Hudeybiye günü bahse tutuştukları tarihten itibaren dokuzuncu yılın başında İranlılara galip geldiler.

en-Nehaî dedi ki: Süre tamamen bitmeden Rumlar, İranlılara galip geldiler. Medain şehrinde atlarını bağladılar ve Rumiyye şehrini İnşa ettiler. Ebubekir, Ubeyy ile bahse tutuştu ve bahse konu edilen malları da mirasçılarından aldı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ona: "Bu malı tasadduk et" demesi üzerine o da bu malı tasadduk etti.

Müfessirler dediler ki: Rumların, İranlılara galip gelmesinin sebebi şudur: İranlılar arasında çocukları hep hükümdar ve kahraman olan bir kadın vardı, Kisra bu kadına şöyle demişti: Ben Bizanslıların üzerine gitmek üzere hazırladığım bir ordunun başına senin çocuklarından birisini geçirmek isliyorum. Kadın şöyle dedi: İşte Hürmüz. Çünkü o tilkiden daha kurnaz, kartaldan daha ihtiyatlıdır. İşte sana Ferruhan. Kılıçtan daha keskin, oktan daha derine işler. İşte Şehr-i Bazan şundan şundan daha tahammülkâr. Bunlardan istediğini seç. Bunun üzerine Kisra o tahammülkâr olanı seçip, kumandan tayin etti. Şehr, İranlılardan hazırlanmış ordu ile Rumların üzerine yürüdü ve onlara galip geldi. İkrime ve başkaları dedi ki: Şehr Bazan, Bizanslılara galip gelince, körfeze varıncaya kadar bütün Rum diyarını tahrib etti. Kardeşi Ferruhan ona dedi ki: Ben kendimi Kisra'nın tahtı üzerinde oturur görüyorum. Bunun üzerine Kisra Şehr Bazan'a mektup yazarak bana Ferruban'ın başını gönder dedi, ancak Şehr bunu yapmadı. Bu sefer Kisra, İranlılara şunu yazdı: Ben size Ferruhan'ı kumandan tayin ettim ve bunun yerine Şehr Bazan'ı da görevden aldım. Ferruhan'a da başa geçtiği takdirde Şehr Bazan'ı öldürmesi için mektub yazdım, Ferruhan, Şehri öldürmek isteyince, Şehr ona Kisra'dan kardeşi Ferruhan'ı öldürmesini emreden üç ayrı mektub gösterdi ve Ferruhan'a şunları söyledi: Kisra bana seni öldürmek üzere üç ayrı mektub yazdı. Ben üçünde de: Bu emrini gözden geçit diye ona cevab verdim. Şimdi sen beni sadece bir mektub yazdığı için mi öldüreceksin? Bunun üzerine Ferruhan tekrar kumandanlığı kardeşine geri verdi. Şehr de Bizans hükümdarı Kayser'e mektub yazdı ve Kisra'ya karşı biribirleri ile yardımlaştılar. Böylelikle Bizanslılar da, İranlılara galip geldiler ve Kisra öldü. Buna dair haber Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a Hudeybiye günü ulaştı. O da beraberinde bulunan müslümanlar da bu işe sevindiler. İşte yüce Allah'ın:

"Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildiler; yakın bir yerde" âyeti bunu anlatmaktadır ki; yakın yerden kasıt ise Şam (Suriye) diyarıdır.

İkrime ise, Ezriât dîye açıklamıştır ki; burası da Arap toprakları ile Şam arasında bir yerdir. Denildiğine göre Kayser Yuhanna (Johannes) diye bilinen kumandan, buna karşılık Kisrada Bazan adında bir kumandan(m komutasında birer ordu) gönderdiler. Her iki kumandan Ezriât ve Busra'da karşılaştılar ki; burası Şam'ın hem Arap, hem Acem topraklarına en yakın olan bölgesidir. Mücahid, el-Cezire'de karşılaştıklarını söyler ki, burası da Irak ile Şam arası bir yerdir. Mukâtil Ürdün ve Filistin'de demişlerdir.

(Ayet-i kerîmede geçen) "ednâ" en yakın anlamındadır. İbn Atiyye dedi ki: Şayet bu olay Ezriât'da olmuş ise bu Mekke'ye kıyasen en yakın yer demektir. İmruu'l-Kays'ın şu beyitinde sözünü ettiği yer de orasıdır;

"(Şam taraflarındaki) Ezriât'tan ona baktım; -ki akrabaları tâ Yesrib'tedir-

Ve onun en yakın evi(ni görmek) için bile çok yükseğe bakmak gerekir."

Eğer bu olay el-Cezire'de meydana gelmiş ise, Kisra (İran) topraklarına göre en yakın yer demektir. Şayet Ürdün'de meydana gelmiş ise, o vakit bu, Bizans topraklarına en yakın yer demektir.

İşte bu galibiyet gerçekleşip Bizanslılar yenik düşünce, kâfirler sevindi. Yüce Allah da kullarına Bizanslıların galip geleceklerini ve Savaşta onlara karşı muzaffer olacaklarını müjdeledi.

Sûrelerin başlangıcında yer alan Mukatta' harfler O ne dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

Ebû Said el-Hudrî, Ali b. Ebî Tâlib ve Muaviye b. Kurre "Rumlar yenildiler" anlamındaki âyeti "ğayn" ve "lâm" harflerini üstün olmak üzere:

Rumlar yendiler" diye okumuşlardır. Bu kıraatin açıklaması şöyledir: Bedir günü Rumlar galip gelmiş ve bu husus gerçekleşmişti. Bu ise Kureyş kâfirlerine çok ağır gelmiş, müslümanlarsa bundan dolayı sevinmişlerdi. Yüce Allah mü’min kullarına üç ila dokuz yıl arası bir süre zarfında bir daha galip geleceklerini müjdeledi. Bu açıklamayı Ebû Hatim zikretmiştir.

Ebû Ca'fer en-Nehhâs dedi ki: İnsanların çoğunluğunun kıraati "ğayn" harfi ötreli, "lâm" harfi de esreli olmak üzere; "Rumlar yenildi" şeklindedir. Ancak İbn Ömer ve Ebû Said el-Hudrî'nin; Rumlar yendi" şeklinde ve "galip geleceklerdir" anlamındaki âyeti da; "Yenileceklerdir" diye okudukları rivâyet edilmiştir.

Ebû Hatim'in naklettiğine göre İsmet, Harun'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Bu Şam halkının kıraatidir. Ahmed b. Hanbel de der ki: Burada sözü edilen İsmet adındaki şahıs, zayıf bir ravidir. Ebû Hatim ise ondan pekçok nakillerde bulunmaktadır. İlgili hadis, uygun kıraatin "ğayn" harfi ötreli olarak; "Yenildiler" şeklinde olduğudur.

Verilen bu haber Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın nübüvvetine bir delildir. Çünkü Bizanslılar, İranlılara yenilmiş, buna karşılık yüce Allah Peygamberi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'a Bizanslıların üç ila dokuz yıl arasında İranlıları yeneceklerini haber vermiş, mü’minlerin de bundan dolayı sevineceklerini bildirmiştir. Çünkü Bizanslılar kitab ehli idi. Böyle bir haber şanı yüce Allah'ın haber verdiği ve kendilerinin bilmeleri mümkün olmayan gayb bilgisine dairdi. (Peygamber de) Ebubekir'e bu hususta bahse tutuşmasını ve bahis konusu olan malı daha da arttırmasını emretmiş idi. Sonraları bahis haram kılındı ve kumarın haram kılınmasıyla (helâl hükmü) nesh oldu.

İbn Atiyye der ki: "Ğayn" harfi ötreli okunuşu daha doğrudur. Buna karşılık insanlar icma ile; "Galip geleceklerdir" âyetinde "ya"yi da Üstün okumuşlardır. Bundan kasıt da Kumlardır.

Yine İbn Ömer'den rivâyet olunduğuna göre o "galip geleceklerdir" anlamındaki âyette "ya" harfini de ötreli okuduğu (yenileceklerdir, demek olur) da rivâyet edilmiştir. Ancak bu okuyuşta rivâyetlerin, ardı arkasına birbirini desteklediği mana tersyüz edilmektedir,

Ebû Ca'fer en-Nehhâs dedi ki: "Ya" harfini ötreli olarak "yenileceklerdir" diye okuyanların okuyuşuna göre anlam şöyle olur; İranlılar bu galip gelişlerinden sonra yenik düşürüleceklerdir." Rivâyet edildiğine göre Rumların, İranlılara galip gelmesi Bedir günü gerçekleşmişti. Nitekim Tirmizî'nin naklettiği Ebû Said el-Hudrî yoluyla gelen hadis "te" böyledir. Bu galibiyetin Hudeybiye günü gerçekleştiği ve buna dair haberin Rıdvan bey'atinin gerçekleştiği günü ulaştığı da söylenmiştir. Bu açıklamayı İklime ve Katade yapmıştır,

İbrı Atiyye dedi ki: Her İki günde de Allah'ın mü’minlere yardımı gerçekleşmişti.

İnsanların naklettiklerine göre; Bizanslıların galibiyetleri dolayısıyla müslümanların sevinmelerine, buna karşılık yenik düşmeleri dolayısıyla da üzülmelerine sebep Bizanslıların müslümanlar gibi kitab ehli olmaları, İranlıların ise putperest olmaları idi. Nitekim hadiste de böyle açıklanmıştır.

en-Nehhâs dedi ki: Bundan daha uygun bir diğer görüşe göre; sevinmelerinin sebebi, yüce Allah'ın sözünü hak olarak gerçekleştirmesi idi. Çünkü bu peygamberin nübüvvetine bir delil teşkil etmektedir. Zira şanı yüce Allah, üç ila dokuz yıl arasında meydana gelecek olayı haber vermiş ve bu süre içerisinde verdiği haber gerçekleşmişti.

İbn Atiyye dedi ki: Buna şöyle bir mantıki gerekçe göstermek de mümkündür: Kişi küçük düşmanın galip gelmesini ister. Çünkü ona karşı yapılması gereken hazırlık daha az ve kolaydır. Büyük düşman galip gelirse, ondan daha çok korkulur. İşte bu hususu dikkatle göz önünde bulundurup Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in aynı zamanda dininin ve yüce Allah'ın kendisi ile göndermiş olduğu şeriatinin üstün geleceğini ümit edip diğer ümmetlere karşı galibiyet sağlamasını arzuladığını, buna karşılık Mekke kâfirlerinin yüce Allah'ın kendisini kökten imha edecek bir krallığı başına tebelleş ederek, kendilerini ondan kurtarmasını arzu ettiklerini de göz önünde bulunduralım.

Bir açıklama da şöyledir: Mü’minlerin sevinmelerinin sebebi, Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın müşriklere karşı zafer kazanması idi. Çünkü Cebrâîl bu hususu Bedir günü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bildirmişti. Bu açıklamayı da el-Kuşeyrî nakletmiştir.

Derim ki: Müslümanların sevinmelerinin bütün bunlar sebebiyle olma ihtimali de vardır. Onlar hem kendi düşmanlarına karşı zafer kazandıklarından, hem Rumların galip gelmelerinden, hem de yüce Allah'ın vaadinin gerçekleşmesinden dolayı sevinmiş olabilirler,

Ebû Hayve eş-Şamî ile Muhammed b. es-Sümeyka' bu "yenilmelerinden sonra" anlamındaki âyeti "lanı" harfini sakin olmak üzere; diye okumuşlardır ki; bunlar tıpkı; ile gibi iki ayrı söyleyiştir. el-Ferrâ'' bunun asıl şeklinin; olduğunu ve yüce Allah'ın:

"Namazı dosdoğru kılmak" âyetinde olduğu gibi, "te'nin hazfedildiğini iddia etmiştir. Çünkü bunun da aslı; Ve namazı dosdoğru kılmak" şeklindedir.

en-Nehhâs da şöyle demektedir: Bu ise yanlış bir kanaattir. Pekçok ilim ehli bunun yanlışlığını kolaylıkla anlayabilir. Çünkü "Namazı kılmak" da mastar gelmiş olup bundan "te" harfinin hazfedilmesi fiilinin illetli olmasından dolayıdır. Bu gibi kelimelerde "te" hazfedilen harfin yerine kullanılır, "Yenilme" ise ne illetli harfi bulunan bir fiildir, ne de ondan herhangi bir harf hazfedilmiştir.

el-Esmaî ise "kovdu, kovaladı, celbetti, sağdı ve galip geldi" anlamındaki fiilleri mastarlarıyla birlikte; şeklinde kullanıldıklarını nakletmektedir. Burada hazf nerededir? Acaba; "Yedi, yemek" fiilinde ve benzerlerinde birşeylerin hazfedilmiş olduğunu söylemek nasıl mümkün olurr1

3 ﴿