AHZÂB SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile

Bütün ilim adamlarının görüşüne göre Medine'de inmiştir.

Münafıkların, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a verdikleri eziyetler, ona, evliliklerine ve başka hususlara dil uzatmaları hakkında nazil olmuştur. Yetmişüç âyet-i kerîmedir.

Bu sûre Bakara Sûresi kadar uzun bir sûre idi.

"Evli erkek ile evli kadın zina ettikleri takdirde onları kesin olarak recmediniz. Elbetteki bu Allah'tan ibretli bir cezadır. Allah Azizdir, Hakimdir" şeklindeki Recm âyeti de bu sûrede idi. Bunu Ebubekr el-Enbarî, Ubeyy b. Ka'b'dan zikretmiştir.

Bu hususu ilim adamları şöylece açıklarlar: Yüce Allah Ahzâb Sûresi'nden elimizde bulunan miktardan daha fazlasını kendi katına almıştır. Recm âyetinin ise lâfzı kaldırılmıştır.

Bize Ahmed b. el-Heysem b. Halid anlattı, dedi ki: Bize Ebû Ubeyd el-Kasım b. Sellâm anlattı, dedi ki: Bize İbn Ebi Meryem, İbn Lehîa'dan anlattı. İbn Lehîa'nın Ebû'l-Esved'den, onun Urve'den, onun Âişe'den rivâyetine göre Âişe şöyle demiştir: Ahzab Sûresi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) döneminde 200 âyet kadardı. Mushaf yazıldığı vakit ancak şu andaki bölümü kadar yazılabildi.

Ebubekir (el-Enbarî) dedi ki: Mü’minlerin annesi Âişe'nin bu sözünün anlamı şudur: Yüce Allah Ahzab Sûresi'nde elimizde bulunan miktardan daha fazlasını kaldırmıştır.

Derim ki: İşte bu, nesh şekillerinden birisidir. el-Bakara Sûresi'nde (2/106. âyet, 3. başlık ve devamında) bu hususa dair yeterli açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun. (Doğrusunu bilen Allah'tır).

Zirr dedi ki: Ubeyy b. Ka'b bana şöyle dedi: Sizin saymanıza göre Ahzab Sûresi kaç âyettir? Ben: Yetmişüç âyet, dedim. O şöyle dedi: Ubeyy b. Ka'b'ın adına kasem ettiği zat hakkı için o, Bakara Sûresi kadar veya daha uzundur ve biz bu sûreden olmak üzere: "Evli erkek ile evli kadın zina ettikleri takdirde o ikisini kesinlikle recmediniz. Allah'tan ibretli bir ceza olmak üzere. Allah Azîzdir, Hakimdir" âyeti de bu sûreden idi. Ubeyy bununla bu âyetin Kur'ân-ı Kerîm'den olup neshedilen âyetlerden birisi olduğunu kastetmektedir. Bu fazlalığın, Âişe (radıyallahü anha)'nın odasında bir sahifede yazılı olup onu bir keçinin yediği şeklindeki nakil ise, inkarcıların ve rafızilerin uydurmalarındandır.

1

Ey Peygamber! Allah'tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme! Muhakkak Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

"Ey Peygamber! Allah'tan kork" âyetindeki:

"Ey"in ötreli olması müfred nida olduğundan dolayıdır. Bunun için ayrıca tenbih (he) gerekmektedir. "Peygamber" nahivcilere göre "ey"in sıfatıdır. Ancak Ahfeş bunun "ey"in sılası olduğunu söyler. Mekkî şöyle demektedir: Arab dilinde müfred bir ismin herhangi bir şeye sıla olarak kullanıldığı bilinen bir husus değildir. en-Nehhâs da şöyle demiştir: Bu nahivcilerin çoğunluğuna göre bir hatadır. Çünkü sıla ancak cümle halinde gelir. Ancak onun (Ahfeş'in) lehine şöyle bir açıklamada bulunulabilir: "Peygamber" lazım bir sıfat olduğundan ötürü ona sıla denilmiştir. İşte Kûfeliler de nekrenin sıfatına onun sılası ismini vermektedirler. Nahivcilerin çoğunluğuna göre mahallen mansub olduğunu söylemek mümkün değildir. el-Mâzinî ise bunun câiz olduğunu kabul etmiş ve: "Ey zarif Zeyd" denilmesi halinde olduğu gibi, "zarifin "Zeyd"in mahalline binaen, nasb ile gelmesi gibi kabul etmiştir. Mekkî dedi ki: Bu ihtiyaç duyulmaması mümkün olan bir sıfattır. "Ey"in sıfatına ise ihtiyaç duyulmaktadır. Dolayısıyla bunun mahalline binaen nasb ile okunması güzel olmaz. Aynı zamanda "ey"in sıfatı mana itibariyle münâdadır. Dolayısıyla nasbedilmesi güzel olmaz.

Rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret ettiğinde yahudi olan Kureyza, Nadir ve Kaynukaoğullarının İslâm'a girmesini arzu ediyordu. Onlardan bazı kimseler de münafıklık ederek ona tabi olmuşlardı. O da onlara yumuşak davranıyor, küçüklerine büyüklerine ikramlarda bulunuyordu. Bir kötülük yapacak olurlarsa, onu affediyor, onlardan (radıyallahü anhhatsız edici pekçok şeyler) işitiyordu. İşte bu âyetler bunun üzerine nazil olmuştur.

Bir diğer açıklamaya göre; el-Vâhidî, el-Kuşeyrî, es-Sa'lebî, el-Maverdî ve başkalarının naklettiklerine göre bu âyet, Ebû Süfyan b. Harb ile İkrime b. Ebi Cehil ve Ebû'l-A'ver Amr b. Süfyan hakkında nazil olmuştur. Bunlar Uhud'dan sonra Medine'ye gelmiş ve münafıkların başı Abdullah b. Ubeyy b. Selul'e misafir olmuşlardı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla konuşmak hususunda kendilerine eman vermişti. Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh ile Tu'me b. Ubeyrik onlarla birlikte kalktı ve yanında Ömer b. el-Hattâb bulunduğu halde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a şöyle dediler: Artık ilâhlarımız Lat, Uzza ve Menat'tan sözetmekten vazgeç. Onların kendilerine ibadet eden kimselere şefaat edeceklerini, onları koruyacaklarını söyle, biz de seni Rabbinle başbaşa bırakırız. Onların bu sözleri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a çok ağır geldi. Bunun üzerine Ömer (radıyallahü anh): Ey Allah'ın Rasûlü! Onları öldürmek için bana izin ver, dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben onlara eman verdim" deyince, Ömer (radıyallahü anh): Allah'ın lanet ve gazabı içerisinde çıkıp gidiniz, dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'den çıkmalarını emretti, bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil oldu . Bk. el-Vahidî, Esbâbu Nüzûli'l-Kur'ân, s. 264

"Ey Peygamber! Allah'tan kork" ve Mekke ehli olan yani Ebû Süfyan, Ebû'l-A'ver ve İkrime gibi

"kâfirlere ve" Medine ehlinden olan

"münafıklara" yani Abdullah b. el-Ubeyy, Tu'me, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh ve benzerlerine senden alıkonulan hususlar noktasında

"itaat etme" ve kendilerine meyletme!

"Muhakkak Allah" onların kâfirliklerini

"çok iyi bilendir" onlara yaptıklarında

"hikmet sahibidir."

ez-Zemahşerî dedi ki: Rivâyet edildiğine göre Ebû Süfyan b. Harb, İkrime b. Ebi Cehil, Ebû'l-A'ver es-Sülemî aralarındaki barış antlaşması esnasında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına gelmişlerdi. Abdullah b. Ubeyy b. Selul, Muattib b. Kuşeyr ve el-Ced b. Kays da onlarla birlikte gelip Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a: İlahlarımızı diline dolamaktan vazgeç, dediler... Daha sonra ez-Zemahşerî az önce naklettiklerimizle aynı anlamda rivâyeti kaydetmekte ve âyet-i kerîmenin ahdi bozmak ve yapılmış olan antlaşmanın bozulduğunu ilan etmek hakkında nazil olduğunu bildirmektedir. Yani senden istedikleri şeyler hususunda Mekke ehlinden olan

"kâfirlere" ve Medine ehlinden olan

"münafıklara itaat etme."

Yine rivâyet edildiğine göre Mekkeliler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı dininden dönmesi karşılığında ona mallarının yarısını Şeybe b. Rabia kendisine kızını vermek teklifinde bulundu. Medine münafıkları da eğer dininden dönmeyecek olursa, onu öldürmekle tehdit ettiler. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil oldu.

en-Nehhâs dedi ki: Yüce Allah'ın:

"Muhakkak Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir" âyeti onları İslâm'a daha bir ısındırmak maksadıyla onlara bir parça meyletmiş olduğunu göstermektedir. Yani eğer yüce Allah, senin onlara meyletmende bir fayda olduğunu bilmiş olsaydı, bu işi sana yasaklamazdı. Çünkü o hikmet sahibidir. Diğer taraftan: Hitab hem ona, hem de ümmetinedir, denilmiştir.

1 ﴿