33Evlerinizde oturun. İlk cahiliyeninki gibi açılıp saçılarak, salınıp yürümeyin. Namazı da dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Rasûlüne itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah sizden ancak kiri giderip tam anlamıyla sizi temizlemek ister. Yüce Allah'ın: "Evlerinizde oturun. İlk cahiliyeninki gibi açılıp saçılarak, salınıp yürümeyin..." âyeti ile ilgili açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız: 1- "Oturun" Lâfzının Kıraat Şekilleri ve Açıklamaları: "Oturun" âyetini Cumhûr "kaf" harfini esreli şeklinde olarak okumuşlardır. Ancak Âsım ile Nafî' üstün okumuşlardır. Birinci kıraat iki şekilde açıklanabilir: 1- Bu kelimenin "vekar"dan gelmesidir. Mesela; "Sakin oldu, sakin olur, yerleşti, yerleşir" demektir. Emri ise; " Sakin ol, dur, otur" demek olur. Çoğul hanımlara hitab şekli de; diye; "Vadediniz" ile: "Tartınız" demek gibi. 2- el-Müberred'e ait olan bu açıklamaya göre "karar"den gelir. Mesela "re" harfi üstün olmak üzere: " O yerde karar kıldım, kılarım" denilir. (Müennes çoğul emri) de asıl ise; "Karar kılınız" şeklinde "re" harfi esreli olarak gelir. Birinci "re" ise kolaylık (tahfif) olsun diye hazfedilmiştir. Tıpkı in yerine ile in yerine de; dedikleri gibi. Burda "re"yi hazfettikten sonra harekesini "kafa aktarmış oldular. "Kaf da hareke aldığından ötürü vasıl "elifine ihtiyaç kalmamış oldu. Ebû Ali de şöyle demektedir: Hayır, bunun sebebi tad'ıf (re harfinin iki defa tekrarlanması) istenmediğinden dolayı "re" harfinin "ye"ye değiştirilmesinden ötürü böyledir. Tıpkı "kîrat" ve "dînar" kelimelerinde böyle bir ibdale gidildiği gibi. Bu durumda "ya" harfi de kendisinin yerine gelmiş olduğu harfin harekesini alır. Bu durumda lâfzın takdiri; (........) şeklinde olur. Bilahere "ya"nin harekesi - "ye" harfinin esre ile harekelenmesi hoş olmadığından ötürü- kaldırılır. Bu sefer iki sakin arka arkaya geldiğinden ötürü de "ye" harfi düşer. Vasi hemzesi de kendisinden sonra gelen harfin harekeli oluşu dolayısıyla düşer ve böylelikle kelime; halini alır. Medinelilerin ve Âsım'ın (kaf harfini üstün) okuyuşuna gelince, bu da Arab'ların bir yerde ikamet edip oturmayı ifade etmek üzere "re" harfini esreli olarak kullandıkları: "Oturdum, kaldım" gibidir. Bunun mütekellimi: "İkamet ederim, kalırım" şeklinde; "Hamdetti, hamdeder" türünde kullanılır. Bu da Hicazlıların şivesidir, bunu Ebû Ubeyd "el-Ğaribu'l-Mûsannaf adlı eserinde el-Kisaî'den nakletmektedir ki o da en değerli hocalarındandır. Bunu ez-Zeccâc ve başkaları da zikretmiştir. Aslı ise; "(hanımlara hitaben) oturun" şeklindedir. Arka arkaya iki harfin gelmesi ağır olduğundan dolayı birinci "re" hazfedildikten sonra harekesi kafa verilmek suretiyle; denilir. el-Ferrâ' dedi ki: Bu; "Arkadaşını uyardın mı? hissettirdin mi?" demeye benzer ki bu da; demiş gibidir. Ebû Osman el-Mâzinî dedi ki: "Gözüm onunla aydın oldu" denildiği takdirde, sadece "re" harfi esreli olarak kullanılır, başka türlü kullanılmaz. Ancak "mekânda kaldım, oturdum" anlamında; denilemez. Çünkü bu "re" harfi üstün olarak; şeklinde kullanılır. Onun kabul etmediği bu husus, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan sabit olduğu takdirde bu şekildeki kıraate eleştiri olarak kabul edilemez. Çünkü bu durumda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan sabit olan kıraat, bu şekildeki kullanışın doğruluğuna delil kabul edilir. Yine Ebû Hatim'in kanaatine göre; demenin Arab dilinde açıklanabilir bir tarafı yoktur. en-Nehhâs dedi ki: Ebû Hatim'in: "Açıklanabilir bir tarafı yoktur" şeklindeki sözüne muhalefet edilmiştir. Bu hususta iki görüş vardır. Birincisi el-Kisaî'nin naklettiği görüştür. Diğeri ise benim Ali b. Süleyman'dan söylediğini duyduğum şu açıklamadır: Bu ifade; "Gözüm onunla aydın oldu, olur" tabirinden gelmektedir. Kendi evlerinizde (kalarak) onunla gözünüz aydın olsun, demektir, bu da güzel bir açıklamadır. Şu kadar var ki hadis bunun birincisinden türediğine delil teşkil etmektedir. Rivâyete göre Ammar, Âişe (radıyallahü anha)'ya şöyle demiştir: " Muhakkak Allah sana evinde kalıp oturmanı emretmiştir." Âişe ona şöyle cevab vermişti: Ey Ebû'l-Yakzan sen sürekli hakkı olduğu gibi söyleyen bir kimse olmaya devamedegeldin. Bunun üzerine şöyle demişti: Senin de itirafın ile beni bu şekilde kılan Allah'a hamdolsun. İbn Ebi Able de "vasıl elifi ile birincisi meksûr olmak üzere iki "ra" ile: (........) diye okumuştur. 2- İlk Cahiliye Dönemi Gibi Açılıp Saçılmamak: Bu âyet-i kerîme evde kalma manasını ihtiva etmektedir. Hitab her ne kadar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımlarına yönelik ise de, mana itibariyle diğer hanımlar da bu hitabın kapsamına girmektedir. Bütün hanımları kapsayan bir delilin vârid olmaması halinde bu böyle olmakla birlikte, esasen şeriat hanımların evlerinde kalmalarını emreden ve zaruret olmadıkça dışarı çıkmaktan uzak durmayı belirten hükümlerle dolup taşmaktadır. Bundan önce bir kaç yerde belirtildiği gibi. Bu âyette yüce Allah, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımlarına evlerinde oturmayı emretmekte ve onların şereflerini yüceltmek üzere bu şekilde onlara hitab etmekte, açılıp saçılmalarını yasaklamakta, böyle bir işin ilk cahiliye döneminin davranışlarından olduğunu bildirerek: "İlk cahiliyeninki gibi açılıp saçılarak salınıp yürümeyin" diye buyurmaktadır. Daha önceden en-Nûr Sûresi'nde (24/60. âyet, 5. başlıkta) "açılıp saçılma"nın anlamına dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Bunun gerçek anlamı setredilmesi, örtülmesi, açığa çıkartılmasından daha uygun olan yerleri açmak demektir. Bu kelime "bolluk, genişlik"den alınmadır. Mesela, dişleri birbirinden ayrı olan kimse hakkında: "Dişleri birbirinden bir parça ayrıdır" denilir. Bu açıklamayı el-Müberred yapmıştır. İnsanlar "ilk cahiliye"nin ne olduğu hususunda farklı görüşlere sahiptirler. İbrahim (aleyhisselâm)'ın dünyaya geldiği dönem olduğu söylenmiştir. Kadın inciden gömlek giyinir, yolun ortasında yürüyerek kendisini erkeklere arzedermiş. el-Hakem b. Uyeyne de şöyle demiştir: Bu süre Âdem ile Nûh arasındaki süredir ki; bu da sekizyüzyıllık bir zaman dilimini kapsar. Bu dönemde yaşayan insanların çok kötü yaşayışları nakledilmiştir. İbn Abbâs dedi ki: Bu Nûh ile İdris arasındaki zamanı kapsar, el-Kelbî ise Nûh ile İbrahim arasındaki zaman dilimidir, der. Denildiğine göre; kadın yan tarafları dikilmemiş olduğu halde inciden gömlek giyinir, yine bedenini örtmeyen ince elbiseler giyinirmiş. Bir kesim bu süre Mûsa ile Îsa arasındaki dönemdir, demektedir. en-Nehaî ise: Îsa ile Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) arasındaki dönemdir, der. Ebû'l-Âl-iyye'ye göre bu Dâvûd ve Süleyman (ikisine de selâm olsun) zamanıdır. Bu dönemde kadın yan tarafları dikişsiz, inciden gömlek giyinirmiş. Ebû'l-Abbas el-Müberred dedi ki: İlk cahiliye (koyu cahiliye) demeye benzer. el-Müberred dedi ki: Kadınlar ilk koyu cahiliyede açığa çıkartılması çirkin olan yerleri açardı. Öyle ki, kadın kocası ile dostu ile birlikte oturur, dostu tek başına onun belinden yukarısı ile kocası ise belinden aşağısı ile uğraşırdı. Kimi zaman biri diğerinden yerlerini değiştirmelerini istediği dahi olurdu. Mücahid dedi ki: Kadınlar erkekler arasında yürürdü. İşte açılıp saçılmaları bu idi. İbn Atiyye dedi ki: Gördüğüm kadarı ile o mü’minlerin annelerinin yetişmiş oldukları cahiliye dönemi (davranışları)na işaret etmektedir. Onlara o dönemdeki yaşayışlarından farklı bir şekilde yaşamaları emrini vermiştir. Bu ise şeriatten önce kâfirlerin yaşayışları idi. Çünkü şeriatten önce kâfirlerin kıskançlıkları yoktu. Kadınlar tesettüre riayet etmiyorlardı. Bu cahiliyenin "ilk" diye nitelendirilmesi ise, onların daha önce içinde bulundukları hale nisbetledir. Yoksa ortada başka bir cahiliye vardı, anlamında değildir. İslâm'dan önceki bu döneme cahiliye ismi verilmiş bulunmaktadır. O bakımdan şairler hakkında "cahili şairdir" tabiri kullanılmıştır. İbn Abbâs da -Buhârîde yer aldığına göre- şöyle demektedir: Cahiliye döneminde babamı şöyle derken dinlemiştim. Aynen bu ifade değil de, Ashabın "Cahiliyye" kavramını kullandıklarına dair bazı ifadeler için bk. Buhârî, V, 2157, 2197, VI, 2464, 2482, 2522... ve buna benzer daha başka ifadeler de vardır. Derim ki: Bu, güzel bir açıklamadır. Ancak buna şöyle itiraz edilebilir: Araplar çoğunlukla darlık ve sıkıntı içerisinde yaşayan kimselerdi. Rahat nimetler içerisinde bulunmak ve zînetin açığa vurulması, sadece önceki zamanlarda cereyan etmiş bir iştir. İşte ilk cahiliye dönemi ile kastedilen de budur. Âyet-i kerîmeden maksat ise, kırıtarak, salınarak yürümek, güzelliklerini erkeklere göstermek ve buna benzer şer'an câiz olmayan diğer hususlarda, kendilerinden önceki kadınlardan farklı hareket etmektir. İşte bu, bütün görüşleri kapsar ve ihtiva eder. O bakımdan onlar evlerinde oturmalıdırlar. Dışarı çıkmak ihtiyacını duyarlarsa, süslenmeyi terkederek ve tam bir tesettüre riayet ederek bunu yapmalıdırlar. Başarıya ulaştıran Allah'tır. 3- Mü’minlerin Annelerinin Bu Ayete Karşı Tutumları: es-Sa'lebî ve başkalarının naklettiklerine göre Âişe (radıyallahü anha) bu âyet-i kerîmeyi okudu mu, başörtüsünü ıslatıncaya kadar ağlarmış. Yine onun naklettiğine göre Şevde (radıyallahü anha)'ya: Niye senin diğer kızkardeşlerinin yaptığı gibi haccetmiyor, umreye gitmiyorsun? diye sorulunca, şöyle demiş: Ben hem haccettim, hem de umre yaptım. Allah da bana evimde kalmamı emretti. Bunu rivâyet eden dedi ki: Allah'a yemin ederim, odasının kapısından cenazesi çıkartılıncaya kadar çıkmadı. Allah ondan razı olsun. İbnu'l-Arabî dedi ki: Ben yaklaşık bin kasabaya girip çıktım. İbrahim el-Halil (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ateşe atıldığı yer olan Nablus hanımlarından daha iffetli, namuslarını daha çok koruyan kadınlar görmedim. Orada ikamet ettiğim süre içerisinde cuma günü müstesna, gündüzün yolda tek bir kadın görmedim. Cuma günü namaza çıkarlar ve mescidi doldururlardı. Namaz bitti mi hemen evlerine geri dönerlerdi, bir dahaki cumaya kadar onlardan birisine gözüm ilişmezdi. Ben Mescid-i Aksa'da öyle iffetli kadınlar gördüm ki, Mescid'in içinde şehit düştükleri vakte kadar itikâf ettikleri yerlerden dışarı çıkmamışlardır. 4- Âişe (radıyallahü anha) Hakkındaki İleri Geri İddialara Verilen Cevablar: İbn Atiyye dedi ki: Âişe (radıyallahü anha)'nın ağlayışı Cemel Vakası'na katılmasından ötürü idi. O vakit Ammar kendisine: Allah sana evinde kalmanı emretmiş bulunuyor, demişti. İbnu'l-Arabî dedi ki: Rafızîler -lanet üzerlerine olsun- bu âyet-i kerîmeyi ele alıp mü’minlerin annesi Âişe (radıyallahü anha)'ya hücum ederek şöyle derler: O ordulara kumanda edip Savaşlara katılmak, kendisine farz olmayan ve kendisi için de câiz olmayan hususlarda vuruşmak işlerine girişmek sureti ile dışarı çıkmakla Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın emrine muhalefet etmiştir. Yine derler ki: Osman (radıyallahü anh) muhasara altında idi. O bu durumu görünce, bineklerinin hazırlanmasını emretti ve Mekke'ye çıkıp gitmek için hazırlıklarını yaptı. Mervan ona: Ey mü’minlerin annesi, burada kal ve bu ayak takımını geri çevir. Çünkü insanlar arasında ıslahta bulunmak senin hacca gitmenden hayırlıdır, demişti. İbnu'l-Arabî dedi ki: İlim adamlarımız (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun) şöyle demişlerdir: Âişe (radıyallahü anha) fitne ve karışıklıkların çıkmasından önce hacca gitmeyi adamıştı. Adağını geriye bırakmayı uygun görmemişti. Eğer o karışıklıklar döneminde çıkıp gitmiş olsaydı bile yine bu onun için doğru bir davranış olurdu. Cemel Savaşına çıkmasına gelince, o Savaşmak kastıyla çıkmadı. İnsanlar bu hususta ona gidip geldiler ve karşı karşıya kaldıkları büyük fitne, insanların kan dökmelerini ona şikayet ettiler. Onun bereketinden faydalanmak istediler, eğer insanların karşısında duracak olursa, bu karışıklıklardaki insanların ondan utanacaklarını ümit ettiler. O da bu kanaate sahib olduğundan dolayı yüce Allah'ın şu âyetine uyarak vak'anın olduğu yerlere çıkıp gitmişti: "Bir sadaka vermeyi yahut bir iyilik yapmayı veya insanlar arasını düzeltmeyi emredeninkinden başka onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur." (en-Nisa, 4/114); "Eğer mü’minlerden iki grup birbirleri ile çarpışırlarsa, onların aralarını düzeltin." (el-Hucurat, 49/9) İnsanların arasını düzeltmek emrine, erkeği ile kadınıyla, hürüyle kölesiyle bütün insanlar muhataptır. Şanı yüce Allah ise ezelî hükmünde ve yerini bulan takdirinde böyle bir ıslâhın meydana gelmesini dilememiştir. Şu kadar var ki, bu Savaş esnasında pekçok öldürmeler ve yaralamalar ortaya çıkmıştı. Az kalsın her iki taraf da yok olup gidecekti. Onlardan bazıları deveye hücum edip onun ayak bileklerini kesti. Deve yanı üzere düşünce, Muhammed b. Ebibekr, Âişe (radıyallahü anha)'a yetişti ve onu bineğe bindirip Basra'ya götürdü. O da otuz hanım ile birlikte çıktı. Bu otuz hanımı Ali (radıyallahü anh) onunla birlikte göndermişti. İyilik, takva yaptığı te'vilde isabet etmiş, işinde ecir kazanmış, müctehide bir kadın olarak onu Medine'ye ulaştırdılar. Çünkü ahkâma dair içtihadda bulunan herkes isabet eder. Bundan önce en-Nahl Sûresi'nde (16/7-8. âyetlerin tefsirinde) bu devenin ismi geçmiş bulunmaktadır. İşte o gün de bu isim ile "Yevmu'l-Cemel" (Cemel Günü, Cemel Vakası günü) diye bilinir. "Namazı da dosdoğru kılın, zekâtı verin" verdiği emir ve nehiyler hulusunda "Allah'a ve Rasûlüne itaat edin. Ey ehl-i beyt, Allah sizden ancak kiri giderip tam anlamıyla sizi temek ister." ez-Zeccâc dedi ki: Denildiğine göre bu âyet ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımları kastedilmektedir. Bir diğer görüşe göre bununla hem onun hanımları hem de -biraz sonra açıklanacağı üzere- ehl-i beyti kastedilmektedir. "Ey ehl-i beyt" lâfzı medh üzere nasb edilmiştir. Bedel olarak nasbedildiği de kabul edilebilir. Ayrıca ref ve cer ile okunması da caizdir. en-Nehhâs dedi ki: Eğer cer ile okunursa, "sizden" anlamındaki âyette yer alan "kef" ile "mim" zamirinden bedel olarak cer edilir. Ancak bu Ebû’l-Abbas Muhammed b. Yezid'e göre câiz değildir. Çünkü o muhatab müennesten de, muhatab müzekkerden de bedel yapılmayacağı görüşündedir. Çünkü her ikisinin de ayrıca açıklanmaya ihtiyaçları yoktur. "Tam anlamıyla sizi temizlemek ister" âyeti, te'kid manasını taşıyan bir mastardır. |
﴾ 33 ﴿