3

O günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azâbı çetin ve nimeti pek bol olandır. Ondan başka ilâh yoktur. Dönüş yalnız O'nadır.

"O, günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azâbı çetin... olandır." el-Ferrâ'' dedi ki: Yüce Allah bunları nekre oldukları halde marifeye sıfatmış gibi zikretmiştir.

ez-Zeccâc da şöyle demiştir: Bunlar bedel olarak cer ile gelmişlerdir, en-Nehhâs dedi ki: Bu husustaki açıklamaların tahkiki ve özeti şudur:

"Günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden" anlamındaki âyetler daha önce geçmiş lâfızlara ait olmak suretiyle iki marife olabilirler. O takdirde iki sıfat olurlar. Ayrıca bunların müstakbel (gelecek zaman) için ve hal için olmaları da mümkündür. O vakit bunlar nekre (belirtisiz) olurlar. Fakat buna göre sıfat olmaları mümkün olmaz. Ancak mecrur olmaları bedel olmalarına göredir. Hal olarak nasbedilmeleri de caizdir.

"Azâbı çetin" âyeti ise nekredir ve mecrur gelmesi bedel olmak üzeredir.

İbn Abbâs dedi ki: "La ilahe illallah" diyen kimse için "günahları bağışlayandır. "La ilahe illallah" diye kimselerden

"tevbeleri kabul eden"dir. "La ilahe ilallah demeyen kimseler için ise

"azâbı çetin olan"dır.

Sabit el-Bünanî de dedi ki: Mus'ab İbn ez-Zübeyr'in, bineklerin yanından geçmediği çadırının yakınında bulunuyordum.

"Hâ, Mîm. Kitabın indirilmesi hükmünde galib, en iyi bilen Allah'tandır" âyetini okumaya başladım. Yanımdan bineği üzerinde bir adam geçti. Ben:

"o günahları bağışlayan" diye okuyunca, o: Ey günahları bağışlayan, günahımı bağışla de, dedi. Ben

"tevbeleri kabul eden" diye okuyunca, o: Ey tevbeleri kabul eden tevbemi kabul et de, dedi. Ben

"azâbı çetin" deyince, o: Ey azâbı çetin olan beni affet de, dedi. Ben:

"Nimeti pek bol olandır" diye okuyunca, o: Ey nimeti bol olan, bana bol bol hayırlar ver de, dedi. Onun yanına gitmek üzere kalktım, gözüm bir şey görmez oldu. Sağa ve sola baktıysam da hiçbir şey göremedim.

İşaret ehli şöyle demişlerdir:

"O" lutfuyla

"günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden" edeceğini vaadeden, adaleti gereği

"azâbı çetin" olandır.

"Ondan başka hiçbir ilâh yoktur, dönüş yalnız O'nadır." Başkasına dönüş olmayacaktır.

Ömer b. el-Hattâb (radıyallahü anh)'dan rivâyet edildiğine göre bir gün Şam ehlinden oldukça güçlü bir adamı araştırıp sordu. Ona: Bu adam şu içkiyi artık bırakmaz oldu, dediler. Bunun üzerine Ömer kâtibine şöyle dedi: Yaz, Ömer'den filana, selam sana. Ben kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah'a hamdettiğimi sana bildiriyorum.

"Rahmân ve Rahîm Allah'ın ismi ile. Hâ, Mim. Kitabın indirilmesi hükmünde galib, en iyi bilen Allah'tandır. O günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azâbı çetin ve nimeti pek bol olandır. O'ndan başka ilâh yoktur, dönüş yalnız O'nadır." Sonra mektubu mühürleyip, elçisine dedi ki: Bu adamı ancak ayık bulacağın vakitte bu mektubu ona ver. Sonra yanında bulunanlara o şahıs için tevbe etmesi için dua etmelerini söyledi. Mektub bu şahısa ulaşınca, bu mektubu okuyup: Allah bana günahlarımı bağışlayacağını vaadediyor. Cezasından da sakındırıyor, demeye başladı. Bu sözleri tekrar edip durdu. Sonra ağladı, sonra da günahından en güzel bir şekilde el çekti ve güzel bir şekilde tevbe etti. Adamın bu durumu Ömer'e ulaşınca şöyle dedi: Sizden herhangi birinizin ayağının bir defa kaydığını görecek olursanız, işte böyle yapınız. Onu doğrultmaya çalışınız ve yüce Allah'a onun tevbesini kabul etmesi için dua ediniz. Onun aleyhine şeytanın yardımcıları olmayınız.

" Tevbe" lâfzının: "Tevbe etti, eder, tevbe etmek"in mastarı olması mümkündür. Aynı şekilde "tevbe"nin çoğulu olma ihtimali de vardır. "Sedir ağacı"nın çoğulunun:) şeklinde; "Azm"in çoğulunun şeklinde gelmesi gibi. Şairin şu mısraı da bu kabildendir:

"Bir an diner ve bir çok an yeniden eser."

Bununla birlikte bunun "tevbe" anlamına gelmesi de mümkündür.

Ebû'l-Abbas dedi ki: Kalbimde daha ağır basan ihtimal bunun mastar olmasıdır. Yani yüce Allah bu fiili kabul eder demektir. Nitekim: "Dedi, demek" gibidir. Eğer bu çoğul ise, o takdirde tevbeleri kabul eder, anlamındadır.

"Ve nimeti pek bol olandır" anlamındaki âyet da hem bedel, hem de sıfat olabilir, çünkü marifedir.

'in asıl anlamı nimet vermek ve lütufta bulunmaktır. Bu kökten olmak üzere: "Allah'ım bize nimet ihsan et, bize lutufta bulun" denilir.

İbn Abbâs dedi ki:

"Ve nimeti pek bol olandır." Yani bol nimetlerin sahibi olandır. Mücahid de: Zenginlik ve bolluk sahibi olan, diye açıklamıştır. Yüce Allah'ın:

"İçinizden bir bolluğa güç yetinmeyenler." (en-Nisa, 4/25) âyetindeki: "Bolluk" lâfzı zenginlik ve genişlik anlamındadır.

Yine İbn Abbâs'dan nakledildiğine göre;

"nimeti pek bol olan" âyetini "la ilahe illallah" demeyen kimselere muhtaç olmayan diye açıkladığı rivâyet edilmiştir. İkrime de şöyle demiştir:

"Nimeti pek bol olan" lütuf sahibi olan demektir.

el-Cevherî dedi ki: lâfzı "ti" harfi üstün ile olursa minnet ve ihsan demektir. Bu kökten olmak üzere: "Ona lütuf ve ihsanda, minnette bulundu" denilir. Muhammed b. Ka'b da dedi ki:

"Nimeti pek bol olan" pekçok lütuflarda bulunan demektir.

el-Maverdî dedi ki: Burada minnette bulunmak ile lütufta bulunmak arasındaki farka gelince, minnette bulunmak günahı affetmektir. Lütufta bulunmak ise hak kazanılmayan şeyi ihsan etmektir.

"Tavl (pek bol nimet)" lâfzı "uzun"lukdan alınmadır. Sanki o ihsan ettiği nimetleriyle başkasına uzun gelmiş gibidir. Nimet ihsan ettiği süre uzadığından dolayı böyle denilmiştir, diye de açıklanmıştır.

"O'ndan başka ilâh yoktur, dönüş yalnız O'nadır."

3 ﴿