37Bunlar mı hayırlıdır? Yoksa Tubba' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları bile helâk ettik. Çünkü onlar günahkar idiler. "Bunlar mı hayırlıdır? Yoksa Tubba' kavmi... mi?" sorusu inkar için sorulmuş bir sorudur. Yani onlar bu sözlerinden ötürü azâbı hak ediyorlar. Zira bunlar Tubba' kavminden ve helâk edilmiş ümmetlerden daha hayırlı değildirler. Biz onları helâk ettiğimiz gibi, bunlar da aynı durumdadır. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Acaba bunların mı nimeti daha çok, malları daha fazladır, yoksa Tubba' kavminin mi? Bir başka açıklamaya göre de: Acaba bunlar mı daha güçlü, daha çetin, daha çok korunabilen kimselerdir, yoksa Tubba' kavmi mi? "Tubba'" ile kastedilen tek bir şahıs değildir. Bununla bütün Yemen hükümdarları kastedilir. Onlar hükümdarlarına "Tubba"' ismini verirlerdi. Buna göre Tubba' müslümanların halifesi, İranlıları Kisrası, Bizanslıların Kayseri gibi krallarına verilen bir lakabtı. Ebû Ubeyde dedi ki: Bunların herbirisine Tubba' denilmesinin sebebi, herbirilerinin kendisinden önce gelene tabi olmasından dolayıdır. el-Cevherî der ki: Tubbalar Yemen krallarıdır. Tubba' aynı zamanda gölge demektir. Şair şöyle demiştir: "Suya topluluklar ve topluluklar gelir, Tıpkı kekliğin gölgenin tam öğle vaktinde kısaldığı vakit suya gelişi gibi." Tubba' aynı zamanda bir çeşit kuşun adıdır. es-Süheylî dedi ki: Yemen, Şihr ve Hadramevt'in hükümdarlığını yapan herkese Tubba' ismi verilir. Eğer sadece Yemen'in hükümdarı ise o kimseye Tubba' denilmez. Bunu da el-Mesudî söylemiştir. Tubba'lardan bazıları Hemal Zu Seded'in oğlu el-Haris er-Raiş, Ebrehe Zu'l-Menar Amr Zu’l-Ez'ar, Semerkand'ın kendisine nisbet edildiği Şemr b. Malik, Berberileri, Kenan diyarından Afrikaya sürükleyen Afrikis b. Kays. Afrika bu sonuncunun ismini almıştır. Ayetlerden anlaşıldığına göre yüce Allah, bunlardan sadece birisini kastetmiştir. Araplar bu kişiyi bu isimle diğerlerinden daha çok tanıyorlardı. Bundan dolayı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ben Tubba'ın lanete uğramış birisi olup olmadığını bilmiyorum." Ebû Davud, IV, 218. Yine ondan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Tubba'a sövmeyiniz, çünkü o mü’min bir kimse idi." Müsned, V, 340; Taberani, Kebir, VI, 203, 296. İşte bu Tubba'ın muayyen bir kişi olduğunu göstermektedir. Bu da -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır- önceleri oraya hücum etmek isterken, daha sonra Beytullah'a örtü giydiren Ebû Kereb'dir. Medine'ye hücum edip orayı harab etmek istemişken daha sonra ismi Ahmed olan bir peygamberin hicret edeceği yer olduğu kendisine haber verilince, bu işten vazgeçmişti. Ayrıca bir şiir söylemiş ve bunu Medinelilere emanet bırakmıştı. Onlar da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hicret edinceye kadar biri diğerinden miras alıyordu ve sonra bunu peygambere teslim ettiler. Denildiğine göre bu mektub ile şiir Ebû Eyyub Halid b. Zeyd (el-Ensarî)nin yanında idi. Burada şu beyitler yer almaktadır: "Ahmed hakkında şahidlik ederim ki o, Bütün canlıları yaratan Allah'tan bir rasûldür. Ömrüm uzatılırsa, o hayata geleceği vakte kadar, Ben onun yardımcısı ve amcası oğlu olurdum." ez-Zeccâc, İbn Ebi'd-Dünya, ez-Zemahşerî ve başkalarının naklettiklerine göre İslâm geldikten sonra Sana'da -Himyer taraflarında da söylenir- ona Yayına hazırlayanın belirttiği gibi "ona" anlamındaki ifade bazı nüshalarda yoktur. Uygun olanı bu görünüyor. ait bir kabir kazılmış orada cesetleri bozulmamış iki kadın bulunmuş. Başlarının yanında da gümüşten bir levha üzerinde, altından: "Bu Hubba ve Lemis'in kabridir" diye yazılı imiş. Yine rivâyete göre "Hubba ve Tumazer" bir diğer rivâyete göre ise; "Bu Radva'nın kabri ile Hubba'nın kabridir. Bunlar Tubba'ın kızlarıdır. Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına şahitlik ederek ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayarak öldüler. Kendilerinden önceki salihlerde bu inanç üzere öldüler." Derim ki: İbn İshak ve başkasının rivâyetine göre Tubba'ın yazdığı mektubta şunlar da varmış: "İmdi ben sana ve sana indirilen kitaba îman ettim. Ben senin dinin ve sünnetin üzereyim. Senin ve herşeyin Rabbine îman ettim. Rabbinden gelen İslâm'ın bütün şeriatine de îman ettim. Eğer sana yetişecek olursam ne güzel. Şayet yetişmeyecek olursam, bana şefaat et ve kıyâmet gününde beni unutma. Ben senin ümmetinin ilklerindenim. Sen gelmeden önce sana bey "at ettim. Ben senin ve baban İbrahim (aleyhisselâm)'ın dini üzereyim." Daha sonra mektubunu mühürleyip, onun üzerine de: "Önünde de, sonunda da emir Allah'ındır" (er-Rum, 30/4) diye nakşetti. Mektubunun üzerine adres olarak da şunu yazdı: "Allah'ın nebisi ve rasûlü, peygamberlerin sonuncusu, âlemlerin Rabbinin elçisi, Abdullah oğlu Muhammed'e birinci Tubba'dan." Buna dair haberin geri kalan bölümlerini ve başını Farabi -Allah'ın rahmeti üzerine olsun'ye el-İsra, 17/44. ayetin sonlarında müellifin ismi el-Fadari olarak kayd edilmektedir. Ancak orada kitabın aslının ismi: "el-İşrinatu'n-Nebeviyye" olarak geçmektedir. Muhtemelen müellifin isminin doğru sekli orada kaydedildiği gibidir. Kitabın doğru ismi de burada kaydedilen olmalıdır. Ayrıca tercümemizin başına koyduğumuz Kurtubi ve Eşlerine dair çalışmamızın: "Kurıubi'nin Eserleri'" başlığına bakılabilir. ait "el-Aşru Beyyinati'n-Nebeviyye" şerhi olarak yazdığı "el-Lumau'l-Lu'luiyye" adlı eserimizde zikretmiş bulunuyoruz. Tubba'ın öldüğü günden, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın peygamber olarak gönderildiği güne kadar geçen süre eksiksiz ve fazlasız olarak tam bin yıldır. Tubba'ın peygamber mi, yoksa kral mı olduğu hususunda farklı görüşler vardır. İbn Abbâs: Tubba' bir peygamber idi, derken, Ka'b da şöyle demiştir: Tubba' krallardan bir kral idi, kavmi kehanet yapan kimselerdi. Onlarla beraber ehl-i kitaptan da bir kesim vardı. Her iki kesime biner kurban sunmalarını emretti. Onlar da bunu yerine getirdiler, kitap ehlinin kurbanı kabul edilince İslâm'a girdi. Âişe (radıyallahü anha) dedi ki: Tubba'a sövmeyiniz, çünkü o salih bir kişi idi. Katade'nin naklettiğine göre de Tubba', Himyerlilerden bir kişi idi. O askerleriyle birlikte Hire üzerinden Semerkand'a gelip orayı yıkmıştı. Bunu el-Maverdî nakletmektedir. es-Sa'lebî'nin, Katade'den naklettiğine göre sözü edilen Tubba', Himyerli Tubba'dır. O askerleriyle Hire'yi boydan boya geçinceye kadar yol almış. Semerkand'ı inşa etmiş, birçok kimseyi öldürmüş ve ülkeler yıkmıştır. el-Kelbî dedi ki: Tubba' denilen şahıs, Ebû Kerib Es'ad b. Melkîkerib'dir. Ona Tubba' adının verilmesi kendisinden öncekilere tabi oluşundan dolayıdır. Said b. Cübeyr dedi ki: Tubba', Beytullah'ı Yemen'in çizgili kumaşlarıyla giydiren ilk kişidir. Yine Ka'b dedi ki: Allah onun kavmini yerdiği halde kendisini yermemiştir. Onları Kureyş'e örnek olarak göstermesi, yurtlarının kendilerine yakın oluşu ve kendi düşüncelerinde onları büyük kabul etmelerinden dolayıdır. Yüce Allah onları ve kendilerinden öncekileri günahkar oldukları için helâk ettiğine göre, güçsüz ve sayıca az olmakla birlikte günah işleyen kimselerin helâk edilmeleri öncelikle sözkonusudur. Yemenliler bu âyet-i kerîme ile iftihar etmişlerdir. Çünkü yüce Allah Tubba' kavminin Kureyşlilerden hayırlı olduğunu belirtmiştir. Onların birincilerine Tubba' adırtın verilmesi güneşin doğduğu yeri takib ederek, askerleriyle birlikte doğuya doğru yolculuk etmiş olmasıdır, diye de söylenmiştir. "Ve onlardan öncekiler mi? Biz onları bile helâk ettik" âyetindeki: lâfzı "Tubba' kavmf'ne atıf olduğu için ref konumundadır. "Biz onları bile helâk ettik" lâfzı da bu ism-i mevsulün sılasıdır. Bu durumda "onlardan öncekiler" ona taalluk etmektedir. Bununla birlikte "onlardan öncekiler" anlamındaki lâfzın ...ler'in sılası olması da mümkündür. Bu durumda zarfda ism-i mevsule ait zamir bulunur. Durum böyle olduğu takdirde "onları bile helâk ettik" anlamındaki âyet hakkında iki şekilden birisi sözkonusu olur. Ya onunla birlikte: "...dir" takdir edilir (onları helâk etmişizdir, demek olur). Bu durumda hal konumunda olur; yahutta mevsufun hazfedildiği kabul edilir. Sanki: (Onlar) kendilerini helâk ettiğimiz bir kavim idi denilmiş gibi olur. İfadenin takdiri şöyledir: Sözü edilen bu kimselerin helakine Biz muktedir olduğumuza göre, müşrikleri de helâk etmeye gücümüzün yettiğini ibret alarak düşünemez misiniz? “Ve onlardan öncekiler" âyetinin mübteda, haberinin de: "Biz onları bile helâk ettik" âyetinin olması da mümkündür. Bu durumda anlam şöyle olur: Onlardan öncekilere gelince, biz onları helâk ettik. "Tubba'"a atıf ile cer konumunda olması da mümkündür. Şöyle buyurulmuş gibi olur: Kendilerinden önce helâk edilmiş Tubba' kavmi mi... Yine bu lâfzın "Biz onları bile helâk ettik" âyetinin delalet ettiği bir fiil takdiri ile nasb konumunda olması da mümkündür. Buna göre anlam şöyle olabilir: Ve kendilerinden önce gelip, helâk ettiğimiz kimseler mi? Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. |
﴾ 37 ﴿