KAF SÛRESİRahmân ve Rahîm Allah'ın ismi ile Tamamı Mekke'de inmiştir. Kırkbeş âyettir. el-Hasen, Atâ, İkrime ve Cabirin görüşüne göre bütünüyle Mekke'de inmiştir. İbn Abbâs ve Katade ise: Bir âyet müstesna, demişlerdir. O da yüce Allah'ın: "Yemin olsun göklerle yeri ve aralarında olanları Biz altı günde yarattık; Bize bir yorgunluk da dokunmadı" (Kâf, 50/38) âyetidir. Müslim'in, Sahih'inde Harise b. en-Numan'ın kızı Um Hişam'ın şöyle dediği kaydedilmektedir: Bizim tandırımız ile Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın tandırı iki sene -yahut bir sene bir kaç ay- süre ile aynı idi. Ben "Kâf. Çok şerefli Kur'ân'a yemin ederim ki..." diye başlayan sûreyi ancak Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın dilinden öğrenmiş bulunuyorum. O her cuma günü insanlara hutbe İrad ettiğinde bu sûreyi okurdu. Müslim, II, 595; Tirmizi, VI, 435 Ömer b. el-Hattâb (radıyallahü anh)'dan rivâyete göre, Ebû Vakid el-Leysî'ye, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kurban bayramı ile ramazan bayramı namazlarında hangi sûreleri okuduğunu sormuş, o da şöyle cevab vermişti: O bu iki bayram namazında "Kâf. Çok şerefli Kur'ân'a yemin ederim ki..." (diye başlayan sureyi) ve: "O saat yaklaştı ve ay yarıldı" (el-Kamer, 54/1) (diye başlayan sureyi) okurdu. Müslim, II, 607; Tirmizi, U, 415 Cabir b. Semura'dan gelen rivâyete göre de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazında "Kaf. Çok şerefli Kur'ân'a yemin ederim ki" sûresini okur, ondan sonra da namazını kısa keserdi. Müslim, I, 337; Müsned, V, 91, 105. 1Kâf. Çok şerefli Kur'ân'a yemin ederim ki, "Kâf. Çok şerefli Kur'ân'a yemin ederim ki" âyetinde genel olarak "kâT lâfzını cezm ile okumuşlardır. el-Hasen, İbn Ebi İshak ve Nasr b. Âsım "fe" harfini esreli olarak "kâfi" diye okumuşlardır. Çünkü kesre sükunun kardeşidir. Sonu sakin olduğundan dolayı ona kesre ile hareke vermişlerdir. Îsa es-Sakafî ise "fe" harfini en hafif hareke olan üstün ile okumuştur. Harun ve Muhammed b. es-Semeyka, ise "kâfu" şeklinde "fe" harfini ötreli okumuşlardır. Çünkü mebni kelimelerin son harfinin çoğunlukla görülen harekesi budur. "...den beri, hiçbir, önce ve sonra" kelimeleri gibi. Kâfin ne olduğu hususunda farklı görüşler vardır. İbn Zeyd, İkrime ve ed-Dahhak, o, yeryüzünü kuşatan ve kendisinden dolayı da semanın yeşil göründüğü yeşil zümrütten bir dağdır. Semanın her iki yanı onun üzerindedir. Sema ise onun üzerinde kubbe şeklinde örtülmüştür. İnsanların ele geçirdikleri zümrütler bu dağdan düşenlerdendir. Bunu Ebû'l-Cevza, Abdullah b. Abbas'tan da rivâyet etmiştir. el-Ferrâ'' dedi ki: Buna göre "kâf" lâfzı üzerinde i'rabın açıkça ortaya çıkması gerekirdi. Çünkü bu durumda bu kelime bir harf değil, bir isim olur. (el-Ferrâ'' devamla) dedi ki: "Kâf" harfinin tek başına dağın adının bir harfi olarak zikredilmiş olma ihtimali de vardır. Şairin: "Dur, dedim ona ben, o da kâf(işte durdum), dedi." Sözünde olduğu gibi. Bu işte durdum, anlamındadır. Bu da güzel bir açıklama olup daha önce el-Bakara Sûresi' nin baş taraflarında (2/1-2. âyetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Vehb dedi ki: Zulkarneyn Kaf dağını gördü. Onun altında küçük dağlar da gördü. Ona; Sen nesin? diye sorunca, o: Ben Kafım dedi. Peki bu etrafındaki dağlar ne oluyor? diye sorunca: Bunlar da benim köklerimdir. Altında benim köklerimden bir tane bulunmayan tek bir şehir dahi yoktur. Allah bir şehri zelzeleye uğratmak istediği vakit bana emreder. Ben de o kökümü hareket ettiririm ve orada zelzele olur, dîye cevap verdi. Zulkarneyn ona: Ey kaf! Bana Allah'ın azametinden bir husus söyle deyince o da: Rabbimizin şanı elbetteki pek büyüktür. Benim arkamda karla kaplı eni beşyüz yıl, boyu beşyüz yıl süre devam eden bir yer vardır. Bu karla kaplı dağların biri diğerini parçalar. Eğer bunlar olmasaydı, ben cehennem ateşinden ötürü yanardım, dedi. İşte bu da cehennemin yeryüzünde olduğunun bir delilidir. Nerede olduğunu ve yerin neresinde bulunduğunu en iyi bilen ise Allah'tır. Zulkarneyn: Bana daha başka şeyler de söyle deyince, Kaf şöyle dedi: Cibril (aleyhisselâm) Allah'ın huzurunda eklemleri tir tir titreyerek durur, Allah onun herbir titreyişinden yüzbin melek yaratır. İşte o melekler de Allah'ın huzurunda başlarını önlerine eğmiş olarak dururlar. Yüce Allah onlara konuşmaları için izin verdiği takdirde onlar: La ilahe illallah derler. İşte yüce Allah'ın: "O gün ruh ve melekler saf olup ayakta duracaklar. Rahmân'ın izin verdiği kimselerden başkaları konuşmazlar ve doğru söylerler" (en-Nebe, 78/38) âyetinde kastedilen budur. Yani onlar, la ilahe illallah, derler. ez-Zeccâc dedi ki: "Kâf" âyeti iş olup bitmiş demektir. Nitekim "Ha, Mim" âyeti hakkında, iş kastedildi, önemsendi anlamına geldiği söylendiği gibi. İbn Abbâs dedi ki: "Kâf" yüce Allah'ın kendisi ile yemin ettiği isimlerinden bir isimdir. Yine ondan gelen rivâyete göre "kâf Kur'ân'ın isimlerinden birisidir. Katade'nin görüşü de budur. el-Kurazî dedi ki: "Kâf" yüce Allah'ın kadir, kahir, karib, kadî ve kabıd (pek muktedir, gücü herşeyi kahreden, pek yakın, istediği hükmü veren ve alan anlamlarındaki) isimlerinin baş harflerini teşkil eder. en-Nehaî: Bu sûrenin başlangıcıdır demiştir. Ebû Bekr el-Verrak da şöyle demiştir; Bu, bizim verdiğimiz emir ve yasaklara uy, onları aşma, anlamında bir emirdir. Muhammed b. Âsım el-Antakî dedi ki: Bu yüce Allah'ın kullarına yakınlığını açıklamaktadır. Bunu da yüce Allah'ın: "Zaten Biz ona şah damarından daha yakınız" (Kâf, 50/16) âyeti açıklamaktadır. İbn Atâ dedi ki: Yüce Allah, habibi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kalbinin kuvvetine yemin etmiştir. Çünkü o İlahi hitabı taşımış ve bu halinin yüceliğinden dolayı onu etkilememiştir, "Çok şerefli Kur’ân'a yemin ederim ki" âyetindeki "çok şerefli (el-mecid)" şanı, değeri pek yüksek demektir. Kerîm (çok şerefli) diye de açıklanmıştır ki, bunu da el-Hasen yapmıştır. Pek çok anlamına geldiği de söylenmiştir. Bu da kadrinin ve mevkiinin yüksekliği ile alakalı bir çokluktur, sayıca bir çokluk değildir. Arapların "filan kişi sayıca çoktur" ifadelerinde anlatmak istedikleri gibi. Arapların dillerinde dolaşan atasözlerindeki: "Bütün ağaçlarda ateş (olarak yanmak kabiliyeti) vardır, Fakat merh ve afar denilen ağaçlar bu konuda diğerlerinden daha üstündür" tabirleri, bu iki ağaçta ateş yakma kabiliyeti daha fazladır ve bunların diğer ağaçlara göre bu yönden bir üstünlüğü vardır, demektir. Bu açıklamayı İbn Bahr yapmıştır. Yeminin cevabının yüce Allah'ın: "Biz yerin onlardan neyi eksilteceğini muhakkak bilmişizdir" âyeti olduğu ve burada: "Yemin olsun bilmişizdir" takdirinde "lam'ın mahzuf olduğu söylenmiştir. Bir diğer görüşe göre ise; "lam"ın cevabi; "Muhakkak ki bunda... elbette öğüt vardır" (Kaf, 50/37) âyetidir. et-Tirmizi Muhammed b. Ali'nin tercih ettiği görüş budur. O şöyle demiştir: "Kâf" kullara gösterilmiş isimlerin en büyüğü olan "kudret" adına bir yemindir. Aynı zamanda "çok şerefli Kur'ân'a" da yemin etmektedir. Sonra yüce Allah, gökleri ve yeri yaratmak, kulların rızıklarını vermek, Âdemoğullarını yaratmak, kıyâmet günü halleri, cennet ve cehennemin nitelikleri ile ilgili açıklamalarda bulunduktan sonra: "Muhakkak ki bunda kalbi olan... kimse için elbette Öğüt vardır" (Kaf, 50/37) diye buyurmuştur. Böylelikle yemin bu kelime üzerinde yapılmış olmaktadır. Yüce Allah sanki: "KâP' diye buyurmakla, kudretim hakkı için ve çok şerefli Kur'ân'a yemin ederek söylüyorum ki: Ihı sûrede anlattığını hususlarda "kalbi olan veya kendisi şahid olarak dikkatle kulak veren kimse için elbette öğüt vardır" (Kâf, 50/37) diye buyurmuş gibi olmaktadır. İbn Keysan dedi ki: Yeminin cevabı: "O bir söz söylemeye dursun..." (Kaf, 50/18) âyetidir. Kûfeliler ise şöyle demişlerdir: Yeminin cevabı: "Bilakis kendilerine... diye hayret ettiler" âyetidir. el-Ahfeş de şöyle demiştir: Cevabı hazfedilmiştir, sanki: "Kâf. Çok şerefli Kur'ân'a yemin ederim ki" mutlaka siz öldükten sonra diriltileceksiniz, diye buyurulmuş gibidir. Buna delalet eden de: "Biz öldükten ve toprak olduktan sonra mı (diriltileceğiz)?" demiş olmalarıdır. |
﴾ 1 ﴿