6

O, büyük bir güce sahiptir. Hemen asıl şeklinde doğruluverdi.

"O büyük bir güce sahiptir" âyetinin büyük güç ve kuvvet sahibi demek olduğu söylenmiştir. el-Kelbî dedi ki: Cibril (aleyhisselâm)'ın gücünün bir parçası da onun Lut kavminin şehirlerini yerin en alt tabakasındaki köklerinden söküp, bunları kanatları üzerine alıp, semaya kadar yükseltmesi, semada bulunanların köpeklerinin ulumalarını, horozlarının ötüşmelerini işitecekleri bir noktaya kadar çıkarttıktan sonra altüst etmesidir. Yine onun ileri derecedeki gücünün bir göstergesi de şudur: O İblisi Arz-ı mukaddesin bir yerinde Îsa (aleyhisselâm) ile konuşurken görmüş, kanadıyla ona hafifçe dokunmakla Hind'de en uzak bir dağa kadar atmıştır. Yine çokluklarına ve sayıca kalabalık olmalarına rağmen, Semud kavmine bir çığlık atması üzerine, onların sönmüş bir ateş gibi hareketsiz, dizleri üzerine çöküvermiş hale gelivermeleri de onun gücündendir. Semadan peygamberlere inip yine oraya göz açıp kırpmaktan daha hızlı bir zamanda yükselmesi de onun gücündendir.

Kutrub dedi ki: Araplar sağlam görüşlü, üstün akıllı her kimseye "; Büyük bir güç sahibi" derler. Şair de şöyle demiştir:

"Sizlerle karşılaşmadan önce ben sağlam bir görüş sahibi ve akıllı birisi idim,

Benimle davalaşan, tartışan herkesin tartıldığı bir terazisi vardır, bende"

Cebrâîl'in isabetli görüşü ve sağlam aklının bir göstergesi olarak; yüce Allah bütün peygamberlere gönderdiği vahyine onu emin kılmıştır. el-Cevherî dedi ki: İnsandaki tabiatın dört temel unsurundan birisidir. Aynı zamanda bu güt; ve sağlam akıl anlamına da gelir, " Sağlam akıl sahibi, güçlü adam" demektir. Şair şöyle demiştir:

"Sen oldukça cılız bir adam görür ve onu küçümsersin

Fakat o elbiselerin içinde son derece güçlü bir arslan bulunur."

Lakît dedi ki:

"Nihayet eğriliğe rağmen sağlam kararını verdiğinde, sağhmâı, ne dilinde tutukluk yardi, yumuşak ve zelildi."

Mücahid ve Katade de:

"O büyük bir güce sahiptir" âyetini büyük kuvvet sahibi diye açıklamışlardır. Hufaf b. Nedbe'nin şu beyitinde de bu anlamda kullanılmıştır:

"Ben büyük güç sahibi bir kimseyim, beni (hayatta) bırak

Musibetlere karşı duranlar arasında ve ben sapasağlamım."

O halde kuvvet, güç hem yüce Allah'ın sıfatlarındandır, hem de yaratılmışların sıfatları ndandır.

"Hemen asıl şekilde doğruluverdi." Önceden açıklattığımız gibi kasıt Cebrâîl (aleyhisselâm)dır, Yani Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'a öğrettikten sonra semada bir yere doğru yükseldi. Bu açıklamayı Said b. el-Müseyyeb ile İbn Cübeyr yapmıştır.

"Doğruluverdi" âyetinin, yüce Allah'ın kendisini yaratmış olduğu aslî suretinde dikîliverdi, anlamında olduğu da söylenmiştir. Çünkü Cebrâîl, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a diğer peygamberlere geldiği şekilde, Âdemoğulları suretinde geliyordu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ondan yüce Allah'ın yaratmış olduğu şekilde kendisine görülmesini İstedi. O da Hazreti Peygambere iki defa aslî suretinde göründü. Birisinde yerde, birisinde de semada idi. Yerdeki görünmesi en yüksek ufukta olmuştu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'da Hira dağında idi. Cebrâîl doğu tarafından ona göründü ve doğudan batıya kadar yeri kapattı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da baygın yere düştü. Âdemoğulları suretinde onun yanına indi ve onu bağrına bastı. Yüzünden toprağı silmeye koyuldu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine geldiğinde: "Ey Cebrâîl! Ben yüce Allah'ın böyle bir surette bir kimseyi yaratmış olduğunu düşünememiştim," dedi. Cebrâîl: Ey Muhammed! Ben sadece kanatlarımdan ikisini açtım. Benim herbiri doğu ile batı arasındaki mesafe genişliğinde olan altıyüz tane kanadım var. Peygamber "Bu pek büyük bir şeydir" deyince, Cebrâîl şöyle dedi: Halbuki ben yüce Allah'ın yarattığı diğer şeylere göre ancak çok küçük bir yaratık kalıyorum. Yüce Allah İsrafil'i altıyüz kanatlı olarak yaratmıştır. O kanadın herbiri benim bütün kanatlarım kadardır. O bile bazan yüce Allah'ın korkusundan küçük bir kuş kadar oluncaya kadar küçülür.

Bunun delili de yüce Allah'ın:

"Yemin olsun ki o kendisini apaçık ufukta görmüştür." (el-Tekvir, 81/23) âyetidir. Peygamber Efendimizin Cebrâîl'i semada görmesi ise Sidretu’l-Münteha yakınında olmuştur. Peygamberler arasında onu bu surette Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan başkası görmüş değildir.

Üçüncü bir görüşe göre

"hemen doğruluverdi" âyeti Kur'ân onun göğsünde dosdoğru bir şekilde yerleşti, anlamındadır. Bu görüş de iki şekilde açıklanır. Birincisi Kur'ân'ı Muhammed'in üzerine İndirdiği zaman Cebrâîl'in göğsünde doğruluverdi. İkincisi de Cebrâîl, üzerine indiği zaman Muhammed'in göğsünde doğruluverdi.

Dördüncü bir görüşe göre

"hemen doğruluverdi" âyeti ile kastedilen Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'dır. Bu da İki şekilde açıklanır: Birincisine göre; o güç ve kuvvetinde mutedil oldu. İkincisine göre ise, risaletinde mutedil oldu demektir. Bu iki görüşü el-Maverdî zikretmiştir.

Derim ki: Birinci görüşe göre ifade:

"O büyük bir güce sahiptir"

âyetinde ifade tamam olmaktadır. İkincisine göre ise ifade:

"Çetin güçler sahibi" âyetinde tamam olmaktadır.

Beşinci bir görüşe göre bu, hemen yükseliverdi anlamındadır. Bu da iki türlü açıklanır. Birincisi Cebrâîl (aleyhisselâm) az önce sözünü ettiğimiz üzere mekanına yükseldi, ikincisine göre de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) miraç ile yükseldi.

Altıncı bir açıklama şekline göre

"hemen doğruluverdi" âyetinden kasıt, yüce Allah'tır, Yani o -el-Hasen'in görüşüne göre- Arşın üzerine istiva etti, demektir. Bu husustaki açıklamalar daha önce el-Araf Sûresi'nde (7/54. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

6 ﴿