16O vakit Sidreyi bürüyen bürüyordu. "O vakit Sîdre'yi bürüyen bürüyordu." âyeti hakkında İbn Abbâs, ed-Dahhak, İbn Mes’ûd ve arkadaşları: Altından kelebekler (bürüyordu), demişlerdir. Bunu İbn Mes’ûd ve İbn Abbâs, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a merfu bir rivâyet olarak rivâyet etmişlerdir. Daha önce de Müslim'in Sahih'inde İbn Mes’ûd'dan onun bu görüşü kaydedilmiş bulunmaktadır. el-Hasen dedi ki: Onu âlemlerin Rabbinin nuru bürüdü ve o da nurlandı. el-Kuşeyrî dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a; Onu ne bürüdü? diye soruldu da, o: "Altından kelebekler" diye buyurdu. 13. ayetin tefsirinde ilgili nota bakınız. Bir başka haberde de: "Onu Allah'tan gelen bir nûr bürüdü. Öyle ki kimse ona bakamıyordu." Yakın lâfızlarla: Taberi, Tefsir, XXVII, 54; İbn Kesîr, Tefsir, III, 17. denilmektedir. er-Rabi' b. Enes dedi ki: Onu Rabbin nuru bürüdü, melekler ise kargaların ağacın üzerine konmaları gibi onun üzerine konuyordu. Taberi, Tefsir, XXVII, 56. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan dedi ki: Ben Sidre'yi altından kelebekler bururken gördüm. Herbir yaprağın üzerinde bir meleğin yüce Allah'ı tesbit etmekte olduğunu gördüm Taberi, Tefsir, XXVII, 56; İbn Kesîr, Tefsir, IV, 253. İşte yüce Allah'ın: "O vakit Sidre'yi bürüyen bürüyordu" âyeti bunu anlatmaktadır. Bunu el-Mehdevî ve es-Sa'lebî zikretmektedir. Enes b. Mâlik: "O vakit Sidre'yi bürüyen bürüyordu." âyeti hakkında dedi ki: (Onu) altından çekirgeler (bürüyordu). Bunu merfu bir rivâyet olarak da zikretmiştir. İbn Hacer, Fethu'l-Bari, VII, 213 Mücahid dedi ki: O yeşil bir refref (kuşu)dur. Yine Peygamberden şöyle buyurduğu zikredilmiştir "Onu yeşil kuşlardan bir refref bürüyordu." İbn Abbâs'tan: Onu izzetin Rabbi bürüyordu. -Müslim'de merfu olarak yer aldığı şekilde- dediği rivâyet edilmiştir. "Allah'ın emriyle onu bürüyen bürüyünce. Müslim, 1, 146; Müsned, III, 12H, 14H. Bunun, emrin tazim edilmesini ifade ettiği de söylenmiştir. Şöyle buyurmuş gibidir: O vakit Sidre'yi yüce Allah'ın melekutunun delillerinden bildirdiği şeyler bürüyordu. İşte yüce Allah'ın: "Kuluna vahyettiğini vahyetti" âyeti ile "şehirlerini kaldırtp yere attığını, örttüğü şeylerle onları örttüğünü" (en-Necm, 53/53-5-4) âyeti da böyledir. "Gerçekleşmesi muhakkak olan; nedir o gerçekleşmesi muhakkak olan" (el-Hakka, 69/1-2) âyeti da (bu yönüyle) bunun gibidir. el-Maverdî "Meani'l-Kur'ân" adlı eserinde şöyle demektedir: Diğer ağaçlar dururken bu iş için neden Sidre seçilmiştir, diye sorulacak olursa, şu cevap verilir: Çünkü sidre'nin üç Özelliği vardır: Upuzun bir gölgesi, (meyvesinin) lezzetli bir tadı ve hoş bir kokusu vardır. Bu yönü ile söz, amel ve niyeti birarada ihtiva eden îmana benzemektedir. Îmana göre onun gölgesi, -ileri gitmesi dolayısıyla- amel konumundadır. Tadı ise gizliliği dolayısıyla niyete benzer, kokusu açıkça ortada olduğu için söz konumundadır. Ebû Davud, Sünen'inde şu rivâyeti kaydetmektedir: Bize Nasr b. Ali anlattı, dedi ki: Bize Ebû Usame anlattı: O, İbn Cüreyc'den, o Osman b. Ebi Süleyman'dan, o Said b. Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im'den, o Abdullah b. Habeşî'den dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Her kim bir sidre (Arabistan kirazı, sedir) ağacını kesecek olursa, Allah onun başını ateşe doğru çevirir. " Ebû Davud, IV, 361; Ebû Abdullah el-Makdisi, el-Ehadisu'l-Muhtara, IV, 237; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, III, 2H4, IV, 69, VIII, 115. Ebû Davud'a hadisin anlamı hakkında sorulunca şöyle dedi: Bu hadis muhtasardır. Yani kim düzlük bir arazide giden gelen yolcuların ve gölgesinde hayvanların barındığı bir sedir ağacını onda kendisine ait bulunan bir hak bulunmaksızın zulmen ve boş yere kesecek olursa, Allah da onun başını ateşe doğru çevirir, demektir. Ebû Davud, IV, 361 |
﴾ 16 ﴿