MÜNÂFİKÛN SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile

Umumun görüşüne göre Medine'de inmiştir. Onbir âyettir.

1

Münafiklar sana geldiklerinde dediler ki: "Şehadet ederiz ki, muhakkak sen Allah'ın Rasûlüsün." Allah da biliyor ki sen hiç şüphesiz O'nun Rasûlüsün. Ve Allah şahitlik eder ki, muhakkak münafıklar yalancıdırlar.

"Münafıklar sana geldiklerinde dediler ki: Şehadet ederiz ki muhakkak sen Allah'ın Rasûlüsün" âyeti ile ilgili olarak Buhârî'nin rivâyet ettiğine göre Zeyd b. Erkam şöyle demiştir: Amcam ile birlikte idim. Abdullah b. Ubeyy b. Selûl'un: "Rasûlullah'ın yanındakilere infak etmeyin; ta ki dağıhp gitsinler." (el-Münafikun, 63/7) dediğini ve ayrıca:

"Eğer Medine'ye donersek, elbette ki en şerefli ve kuvvetti olan, en hakir olanı oradan mutlaka çıkartacaktır" (el-Münafikun, 63/8) dediğini duydum. Bunu amcama anlattım, amcam da Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a söyledi. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) da Abdullah b. Ubeyy ile arkadaşlarına haber gönderdi. Onlar: Böyle bir şey söylemediklerine dair yemin ettiler. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları tasdik etti, benî yalanladı. Benzerini görmediğim bir keder ve üzüntü gelip beni buldu. Evimde oturdum. Yüce Allah:

"Münafıklar sana geldiklerinde... Rasûlullah'ın yanındakilere infak etmeyin ta ki dağılıp gitsinler" (7. âyet) âyetine ve daha sonra:

"Elbetteki en şerefli ve en kuvvetli olan en hakir olanı oradan çıkartacaktır" (8. âyet) âyetine kadar indirdi. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana haber gönderdikten sonra: "Şüphesiz Allah seni tasdik etti" diye buyurdu. Bu hadisi Tirmizî rivâyet etmiş olup, hasen sahih bir hadistir, demiştir Buhârî, IV, 1859; Tirmizî, V, 415

Tirmizi'de Zeyd b. Erkam'dan şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte gazada idik. Beraberimizde bedevilerden bir takım kimseler de vardı. O bakımdan bir an önce suya varalım diye koşuşuyorduk. Bedeviler bizden önce suya ulaşıyorlardı. Arkadaşlarından önce giden bedevi Arap havuzu doldurur, etrafına taşlar koyardı. Daha sonra da arkadaşları gelinceye kadar üzerini deri bir örtü ile kapatırdı. Ensardan bir kişi (bu şekilde su biriktirmiş) bedevi bir Arabın yanına gitti. İçsin diye devesinin yularını gevşetti, Bedevi onu bırakmak istemedi. Bu sefer ensardan olan o şahıs bir taş çekip aldı, bunun üzerine su da çekildi. Bedevi bir tahta parçası alıp, onu ensardan olan o şahsın başına vurdu ve başını yaraladı. Ensardan olan bu şahıs münafıkların başı Abdullah b. Ubeyy'in yanına gitti. Ona durumu haber verdi. -Bu kişi onun arkadaşlarındandı.- Abdullah b. Ubeyy bu işe öfkelendi, sonra da: Rasûlullah'ın yanında bulunanlara infak etmeyin ta ki; onlar da -bedevileri kastediyor- etrafından dağılıp gitsinler. Bedeviler de Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına yemek esnasında hazır bulunurlardı. Abdullah dedi ki: Onlar Muhammed'in yanından ayrılıp gittiler mi siz de Muhammed'e yemek getiriniz. Böylelikle hem kendisi, hem de onun yanında bulunanlar yemek yesin. Sonra da arkadaşlarına şöyle dedi: Yemin olsun Medine'ye döneceğiniz vakit, hiç şüphesiz en şerefli ve kuvvetli olan, en hakir olanı oradan çıkartacaktır.

Zeyd dedi ki: Bu sırada ben amcamın terkisinde idim. Abdullah b. Ubeyy'in sözlerini işittim, amcama söyledim. O da gidip Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a haber verdi. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ubeyy'e haber gönderdi, o da yemin ederek bunu inkâr etti. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun üzerine onu tasdik etti, beni de yalanladı. Amcam bana gelerek şöyle dedi: Sen ne yapmak istedin? İşte sonunda Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) da münafıklar da (Tirmizi'de; Müslümanlar da) sana öfkelendi ve seni yalanladı. (Zeyd b. Erkam) dedi ki: O bakımdan daha önce hiçbir kimseye karşı göstermedikleri kadar bana karşı cüretkârlık gösterdiler. (Tirmizi'de: Hiçbir kimsenin kederlenmediği kadar kederlendim, şeklinde) Nihayet Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bir seferde yol alıyorken kederden başımı öne eğmişken Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma gelerek kulağımı büktü ve yüzüme güldü. Onun bu halini dünyada ebediyyen yaşamaya değiştirmem. Sonra Ebû Bekir bana yetişerek: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana ne dedi? diye sordu. Ben: Bir şey demedi, sadece kulağımı büktü ve yüzüme karşı güldü, dedim. Ebû Bekir: Müjde sana! dedi. Sonra Ömer bana yetişti, ona da Ebû Bekir'e söylediğimin benzerini söyledim. Sabah olunca Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), el-Münafikun Sûresi'ni okudu. Ebû’l-İsâ dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir Tirmizi, V, 415; Hakim, Müstedrek, II, 531; Taberânî, Kebir, V, 1X6

Huzeyfe b. el-Yeman'a münafıka dair soru soruldu da şöyle dedi: Münafık, İslâm'ın niteliklerini bilen fakat gereğince amel etmeyendir. Bugünkü münafıklar Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın dönemindekilerden daha da kötüdürler. Çünkü onlar o gün münafıklıklarını gizlerken, bugün onu açığa vurmaktadırlar Buhârî, VI, 2604; Tayalisi, Müsned, I, 55; Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, VIII, 200; Cafer b. Muhammed b. el-Hasen, el-Firyâbî, Sıfatu'l-Münâfık, Kuveyt 1405, s. 63

Buhârî ve Müslim'de yer alan rivâyete göre Ebû Hüreyre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Münaftkın alâmeti üçtür: Konuştu mu yalan söyler, söz verdi mi sözünde durmaz, ona bir şey emanet edildi mi hainlik eder." Buhârî, I, 21, II, 952, III, 1010, V, 2262; Müslim, I. 78; Tirmizi, V, 19; Müsned, II, 357

Abdullah b. Amr'dan rivâyete göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Dört haslet vardır ki; her kimde bulunurlarsa, o kimse katıksız münafık olur. Kimde bu hasletlerden bir tanesi bulunursa, onu terkedinceye kadar o kimsede münafıklıktan bir haslet bulunur: Bir şey emanet edildiğinde hainlik eder, konuştumu yalan söyler, söz verdimi sözünde durmaz, tartıştımı günahkârca konuşur." Buhârî, I, 21, II, 868, III, 1160; Müslim, I, 7H; Tirmizi, V, 19; Ebû Dâvûd, IV, 221; Nesâî, VIII, İlâ; Müsned, II, 122, 189, 198, 200

Böylece Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün bu hasletleri taşıyan kimsenin münafık olacağını haber vermiştir, onun haberi de doğrudur.

el-Hasen'den rivâyet edildiğine göre ona bu hadis zikredilmiş, o da şöyle demiş: Şüphesiz ki Yakuboğulları konuştular, yalan söylediler, söz verdiler, sözlerinde durmadılar, kendilerine emanet verildi emanete hainlik ettiler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu sözü ancak müslümanları uyarmak anlamını taşır ve onları bu hasletleri alışkanlık haline getirmekten bir sakındırınadır. Bunların sonunda kendilerini münafıklığa kadar götürebileceğinden dolayı taşıdığı bir endişeyi ifade etmektedir. Yoksa manası istemeyerek ve alışkanlık haline getirmeksizin bu işleri yapacak otursa, münafıktır demek değildir, et-Tevbe Sûresi'nde (9/75-78. âyetler, 8, başlıkta) bu hususa dair yeterli açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamdolsun.

Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Mü’min konuştu mu doğru söyler, söz verdi mî yerine getirir, ona bir şey emanet edildi mi onu eksiksiz geri verir." Aynı manada, yakın lâfızlarla; Mâ'mer b. Râşid, et-Câmi', XI, 160, el-Firyâbi, Sıfatu'l-Münafık, s. 50; Beyhakî, Şuabu't-îman, IV, 365; Muhammed b. Nasr el-Mervezi, Ta'gimu Kadn's-Satât, Metline 1406, 11, 609

Yani, kâmil bir mü’min konuştu mu doğru söyler.., Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

"Derler ki: Şehadet ederiz ki, muhakkak sen Allah'ta Rasûlüsün" Denildiğine göre buradaki

"şehadet ederiz" yemin ederiz anlamındadır. Burada yemin, şehadet etmek diye ifade edilmiştir. Çünkü yemin olsun, şehadet olsun, lâfızları görülmeyen bir hususun sabit olduğunu belirtmektir. Kays b. Zerih'in şu beyitinde de bu anlamda kullanılmıştır;

"Allah'ın huzurunda şahidlik ederim ki şüphesiz ben severim onu,

İşte bu benim yanımda ona ait olandır, peki ya onun yanında bana ait olan ne vardır?"

Bunun zahiri anlamında olması ve onların İmâm itiraf edip kendilerinin münafık olmadıklarını belirtmek üzere Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'ın Rasûlü olduğuna fiilen şahitlik etmeleri anlamına gelme ihtimali de vardır. Daha uygun görülen de budur.

"Allah da biliyor ki sen, hiç şüphesiz" onların dilleriyle ifade ettikleri gibi

"O'nun Rasûlüsün. Ve Allah şahitlik eder ki muhakkak münafıklar" dışa vurdukları dilleriyle şahitlik edip yemin etmeleri ile

"yalancıdırlar."

el-Ferrâ' dedi ki:

"Ve Allah şahitlik eder ki muhakkak münafıklar" kalpleriyle, vicdanlarıyla

"yalancıdırlar." Bu açıklamaya göre yalanlamaları onların kalplerinde olan bir şeydir. Bu imanın kalpte tasdikten ibaret olduğuna ve gerçek sözün kalbin sözü olduğuna delil teşkil etmektedir. Her kim bir şey söyler ve onun aksine inanırsa, o kimse yalancıdır. Bu hususa dair yeterli açıklamalar el-Bakara Sûresi'nin (2/8. âyet, 3. başlıkta) başta raflarında geçmiş bulunmaktadır.

Yüce Allah, onların yalan yere yemin ettiklerini belirtmektedir, diye de açıklanmıştır. Bu da yüce Allah'ın:

"Onlar muhakkak sizden olduklarına dair Allah'a yemin ederler" (el-Tevbe, 9/56) âyetinde dile getirilmektedir.

1 ﴿