CİNN SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile

Mekke'de indiği icma ime kabul edilmiştir. Yirmisekiz âyettir

1

De ki: "Bana şu vahyolundu: Cinlerden bir topluluk (beni) dinlediler ve dediler ki: Gerçekten biz, (dinleyeni) hayrete düşüren bir Kur'ân dinledik.

Bu âyete dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

1- Peygamber Efendimizin Kur'ân Okumasını Dinleyen Cinler:

"De ki: Bana şu vahyolundu" âyeti şu demektir: Ey Muhammed! Ümmetine de ki: Allah, bana Cebrâîl vasıtası ile şunu vahyetti: Cinlerden bir topluluk beni dinlediler.

Yüce Allah, bu hususu vahiy ile kendisine bildirmeden önce Peygamber bunu bitmiyordu. İleride geleceği üzere İbn Abbâs ve başkalarının görüşü budur.

"Vahyolundu" anlamındaki lâfzı, İbn Ebi Able asla uygun olarak şeklinde okumuştur. Ona vahyetti" denilir. Burada "vav" hemzeye kalbedilmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'ın: "Peygamberlerin belirli vakitleri geldiği zaman" (el-Mürselat, 77/11) âyeti da bu kabildendir. Bu tür okuyuşlar ötreli olan her "vav'da mutlak olarak câiz olan kalb ("vav"ı hemzeye dönüştürmek) türlerindendir. el-Mâzinî de kesrcli olanlarda bunu mutlak olarak böyle okumuştur. Kuşak ve yastık" (kelimelerinde "vav"ın hemzeye kalbedilmesi ile; "Kardeşinin yükü" (Yusuf, 12/76) ve benzer lâfızlarda olduğu gibi.

2- Peygamber Kur'ân'ı Dinleyen Cinleri Gördü mü ve Nüzul Sebebi:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bu cinleri görüp görmediği hususunda görüş ayrılığı vardır. Kur'ân'ın zahiri onun kendilerini görmediğine delil teşkil etmektedir. Çünkü yüce Allah burada:

"Dinlediler" âyeti ile yine yüce Allah'ın:

"Hatırla ki cinlerden bir grubu Kur'ân'ı dinlesinler diye sana yöneltmiş idik" (el-Ahkaf, 46/29) âyeti bunu gerektirmektedir.

Müslim'in Sahihinde ve Tirmizî'de yer alan rivâyete göre; İbn Abbâs şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) cinlere karşı Kur'ân okumadığı gibi, onları görmedi de. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bir grub ile birlikte Ukâz panayırına doğru yola koyuldular. O sırada şeytanların semadan haber almaları engellenmiş, üzerlerine yalın alevli ateşler de gönderilmeye başlanmıştı. Bunun üzerine şeytanlar (herhangi bir haber alamamış olarak) kavimlerine geri döndüklerinde onlara: Bu durumunuz ne? diye sordular. Onlar semadan haber almamız engellendi, üzerimize yalın alevli ateşler salındı, dediler. Bu sefer: Bu, ancak meydana gelmiş bir olay sebebiyle olabilir. Haydi yeryüzünün doğularına, batılarına dağılınız, dolaşınız. Semadan haber almamıza engel teşkil eden bu olayın ne olduğuna bir bakınız.

Bunun üzerine, yeryüzünün doğularına, batılarına yayıldılar. Tihâme taraflarına doğru gitmiş olan topluluk -Peygamber Nahle taraflarında iken kaz panayırına doğru yöneldiler. O sırada Peygamber ashabı ile birlikte sabah namazını kılıyordu. Kur'ân sesini duyunca ona kulak verdiler ve: İşte semadan haber almamızı engelleyen budur, diyerek kavimlerine geri döndüler ve; Ey kavmimiz:

"Gerçekten bizi hayrete düşüren bir Kur'ân dinledik. O doğruya götürüyor. Bundan ötürü biz de ona Îman ettik. Rabbimize hiçbir kimseyi asla ortak tutmayacağız" dediler. Bunun üzerine yüce Allah, Peygamberi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'a:

"De ki: Bana şu vahyolundu. Cinlerden bir topluluk beni dinlediler..." âyetlerini indirdi. Müslim, I, 331; Buhârî, IV, 1H73

Bu hadisi Tirmizi, İbn Abbâs'tan rivâyet etmiş olup, İbn Abbâs: Cinlerin kendi kavimlerine:

"Allah'ın kulu, ona ibadet etmek için kalktığı zaman neredeyse etrafında bir keçe gibi olacaklardı" (el-Cin, 70/19) demeleri ile ilgili olarak şöyle demiştir: Onlar kendisinin namaz kıldığını, ashabının da ona uyarak namaz kıldıklarını, secdeye varırken onunla birlikte secdeye vardıklarını görünce, ashabının ona bu derece itaat etmelerinden hayret ettiler ve kavimlerine şöyle dediler: "Allah'ın kulu ona ibadet etmek için kalktığı zaman neredeyse etrafında bir keçe gibi olacaklardı." (Tirmizi) dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir, Tirmizi, V, 426; Müsned, I, 270

Bu Hadîs-i şerîfte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın, cinleri görmediğine fakat onların huzurunda bulunduklarına, onun Kur’ân okumasını dinlediklerine delil vardır. Yine bu Hadîs-i şerîfte, yalın alevli ateşle, şeytanlara atış yapılması sebebiyle bu işin sebebini araştırmak üzere yola koyulduklarında, cinlerin de şeytanlarla birlikte olduklarına ve yalın alevli ateşle taşlananların cinlerden olduklarına delil vardır. Onlara şeytanlar denilmesi yüce Allah'ın:

"İns ve cin şeytanları..." (el-En'âm, 6/112) âyetine benzemektedir. Çünkü Allah'a itaatin dışına çıkan, O'nun emirlerine baş kaldırıp, isyankâr olan herkes "şeytandır.

Yine Tirmizi'de İbn Abbâs'tan şöyle dediği zikredilmektedir: Cinler vahyi dinlemek üzere semaya doğru yükselirlerdi. Bir söz duydular mı ona dokuz daha katıyorlardı. Duydukları tek kelime gerçek olarak ortaya çıkardı. Buna kattıkları diğer sözler ise bâtıl idi. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Peygamber olarak gönderilince (semaya yakın) oturdukları yerlere ulaşmaları engellendi. Bu durumu İblis'e aktardılar. Bundan önce yıldızlar atış taneleri olarak kullanılmıyordu. İblis onlara: Bu iş ancak yeryüzünde meydana gelmiş önemli bir olay dolayısıyla olabilir, dedi. Bu sebepten askerlerini saldı. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın iki dağın arasında -zannederim Mekke'deki (iki dağın arasında) dedi- namaz kılmakta olduğunu gördüler. İblise gidip onu durumdan haberdar ettiler, o da şöyle dedi: İşte yeryüzünde meydana gelmiş olan büyük olay budur. (Tirmizi) dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir. Tirmizi, V, 427; Taberanî, el-Mu'cemu'l-Kebir, XII, 46

Bu hadis, şeytanların yıldızlarla taşlanıp, kovalandıkları gibi, cinlerin de taşlanıp, kovalandıklarına delil teşkil etmektedir.

es-Süddî'nin rivâyetinde denildiğine göre; onlar alevli ateşlerle taşlanıp, kovalanınca îblis'e varıp, onu başlarına gelen bu olaydan haberdar ettiler. İblis onlara şöyle dedi: Herbir taraftan bana bir avuç toprak getirin, onu koklayacağım. Ona toprak getirdiler, o da o toprağı kokladı ve: Sizin başınıza bu olayın gelmesine sebep teşkil eden şahıs Mekke'dedir, dedi. Bunun üzerine cinlerden bir topluluğu gönderdi. Bunların yedi kişi olduğu söylendiği gibi, dokuz kişi oldukları da söylenmiştir ki, bunlardan birisi de Zevbea adındaki cin idi.

Âsım'ın, Zir'den rivâyetine göre o şöyle demiştir: Zevbea ve arkadaşlarından oluşan kafile, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına geldi... es-Sumâlî şöyle demiştir: Bana ulaştığına göre, bunlar Şeysabanoğullarından idiler. Bunlar da cinler arasında sayıca en kalabalık ve en güçlü olanlardır. Genel olarak İblisin askerleri de bunlardır. Yine Âsım'ın Zir'den rivâyet ettiğine göre, gelenler yedi kişi idi. Bunların üçü Harran ahalisinden, dördü ise Nasîbîn ahalisindendiler. Cuveybir de ed-Dahhak'tan şöyle dediğini nakletmektedir: Bunlar -Irak'takinden ayrı Yemen'de bir kasaba olan- Nasîbîn ahalisinden dokuz kişi idiler.

Bir başka görüşe göre, Mekke'ye gelen cinler Nasîbinli idiler. Nahle'ye gelenler ise Ninova cinlerinden idi. Buna dair açıklamalar daha önceden el-Ahkaf Sûresi'nde (46/29. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

İklime dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın o sırada okumakta olduğu sûre

"Yaratan Rabbinin adıyla oku!" (el-Alak, 96/1) Sûresi idi.

el-Ahkaf Sûresi'nde (belirtilen yerde) cinlerden gelen toplulukların isimleri de geçmiş bulunmaktadır. Bunu tekrarlamanın anlamı yoktur.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in cin gecesi cinleri gördüğü de söylenmiştir ki, bu daha sağlamdır. Âmir en-Nehaî rivâyetle dedi ki: Ben Alkame'ye sordum: İbn Mes’ûd, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte cin gecesinde hazır bulunmuş muydu? Alkame şu cevabı verdi: Ben İbn Mes’ûd'a sunu sordum: Cin gecesi sizden herhangi bir kimse Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bulunmuş muydu? O: Hayır dedi. Fakat bizler Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bulunduğumuz bir gece onu aramızda bulamayıverdik. Vadilerde, dağ yollarında onu aradık. Cinler onu alıp götürdü ya da suikaste uğradı, dedik. Bir topluluk bir geceyi en kötü şekilde nasıl geçiriyorsa, biz de gecemizi öyle geçirdik. Sabah olunca ansızın onun Hira taraflarından gelmekte olduğunu gördük. Ey Allah'ın Rasûlü dedik, seni göremedik, seni arayıp durduk, fakat bulanındık. Bundan ötürü de bir topluluk bir geceyi en kötü şekilde nasıl geçiriyor ise, biz de gecemizi öyle geçirdik. Şöyle buyurdu: "Cinlerin davetçisi bana geldi. Ben de onunla birlikte gittim, onlara Kur'ân okudum," Sonra bizi alıp götürdü, bize onların izlerini ve ateşlerinin kalıntılarını gösterdi. Cinler ondan azık istemiştiler. Bunlar Cezire cinlerinden idi. Peygamber şöyle buyurdu: "Elinize geçireceğiniz, üzerinde Allah'ın ismi anılmış herbir kemik üzerinde olabilecek kadarıyla et ile sizin olacaktır. Herbir hayvan pisliği de sizin bineklerinizin yemi olacaktır. -Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) (bize) buyurdu ki: Bundan dolayı bu ikisi ile istinca yapmayınız. Çünkü bunlar cinlerden kardeşlerinizin yiyeceğidir." Tirmizî, V, 3H2; Tayalisî, Müsned, 1, 37

İbnu’l-Arabî dedi ki: İbn Mes’ûd (bu hususu) İbn Abbâs'tan daha iyi bilir. Çünkü İbn Mes’ûd bu olaya şahit olmuş, İbn Abbâs ise bunu duymuştur. Elbetleki haber almak görmek gibi değildir.

Bir diğer görüşe göre; cinler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a iki defa gelmişlerdir. Birincisinde Mekke'de idi, bu da İbn Mes’ûd'un sözünü ettiği olaydır, İkincisi ise Natıle'de olmuştur ki, bu da İbn Abbâs'ın sözünü ettiği olaydır. el-Beyhaki dedi ki: Abdullah b. Abbas'ın naklettiği olay, cinlerin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Kur'ân okuyuşunu duydukları ve durumunu öğrendikleri ilk zamanlara rastlar. Bu sırada peygamber onlara Kur'ân okumadığı gibi -İbn Abbâs':n da anlattığı gibi- onları görmedi. Daha sonraki bir seferinde cinlerin davetlisi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a geldi -Abdullah b. Mesud'un anlattığı gibi- onunla birlikte gitti ve onlara Kur'ân okudu.

Beyhaki dedi ki: Sahih hadisler İbn Mes’ûd'un cin gecesinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte olmadığına ve onun Peygamber ile birlikte başkalarını da yanına alarak cinlerin ve ateşlerinin izlerini göstermek üzere gittiğine delâlet etmektedir. (Beyhaki) dedi ki: Bir başka yol da o gece İbn Mes’ûd'un onunla birlikte olduğu da rivâyet edilmiştir. Bu anlamdaki açıklamalar daha önceden el-Ahkaf Sûresi'nde geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamdolsun.

İbn Mes’ûd'dan rivâyet edildiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bana cinlere Kur'ân-ı Kerîm okumam emrolundu. Benimle birlikte kim gelir?" Beraberindeki ashab seslerini çıkarmadı. İkinci defa, daha sonra üçüncü bir defa sözlerini tekrarladı. Sonra Abdullah b. Mesud dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Ben seninle birlikte gelirim. Abdullah b. Mesud, Peygamber ile birlikte yola koyuldu. Nihayet Ebû Dub geçidi yakınlarında el-Hacûn'a kadar geldiler. Peygamber bana bir çizgi çizdi ve: "Bu çizgiyi aşarak daha ileriye gitme!" dedi. Sonra el-Hacûn'a gitti. Orada ayaklarını yukardan aşağıya doğru taşların üzerine bırakan deve yavruları gibi birtakım varlıklar etrafında toplandı. Kadınların deflerine vurdukları gibi deflerine vurarak yürüyorlardı. Sonunda onu görmeme imkân kalmayacak şekilde etrafını sardılar. Ben ayağa kalktım, eliyle bana; otur diye işaret etti, Kur'ân okudu ve sesi gittikçe yükseldi. Onlar da yere yapıştılar, nihayet onları göremez oldum. Bana dönüp geldiğinde: "Bana gelmek mi istedin?" diye sordu. Ben: Evet ey Allah'ın Rasûlü, dedim. Şöyle dedi: "Bunu yapamazdın (yapmamalıydın). Bunlar Kur'ân'ı dinlemek için gelmiş olan cinlerdir. Sonra da kavimlerine -uyarıp, korkutucular olarak- geri döndüler, benden azık istediler, ben onları kemik ve büyükbaş hayvan dışkıları ile azıklandırdım. Bundan dolayı sizden herhangi bir kimse kemik ya da dışkı ile taharetlenmesin, " Lafzen aynen olmamakla birlikte ayılı manada: Beyhakî, es-Sunenu'l-Kübrâ, f, 10

İkrime dedi ki: Bunlar Musul taraflarındaki Cezire'de onikibin kişi idiler.

Bir rivâyette şöyle denilmektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) benimle birlikte yola koyuldu. Nihayet Avfoğulları bahçesi yakınındaki mescide geldiğimizde bana bir çizgi çizdi. Onlardan birkaç kişi ona geldi, bizim arkadaşlarımız bunlar sanki Zut (hindlerinden) birtakım adamlar gibi idi. Yüzleri de tıpkı bir çeşit çanağı andırıyordu. Sen nesin? dediler. O: Ben Allah'ın peygamberiyim, diye, buyurdu. Peki buna dair sana kim tanıklık eder, diye sordular. Peygamber: "Bu ağaç" diye buyurdu. Sonra: "Ey ağaç" dedi. Ağaç köklerini sürükleyerek, ses çıkartarak geldi. Nihayet onun önünde dimdik durunca şöyle dedi: "Sen neye şahitlik edersin." Ağaç: Senin Allah'ın Rasûlü olduğuna şahitlik ederim, dedi. Sonra da taşlar arasında ses çıkartarak, köklerini sürükleyerek geri döndü ve eski haline geldi. Yine rivâyet edildiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) işini bitirince başını İbn Mes’ûd'un kucağına dayadı, uyudu, sonra uyandığında: "Abdest almak için su var mı?" diye sordu. İbn Mes’ûd; Hayır, ancak yanımda nebiz bulunan bir matara var, dedi. Peygamber; "Bu hurma ve sudan başka bir şey midir ki?" deyip, ondan abdest aldı. Muhtasar olarak: Müsned, I, 449, Beyhakî, es-Sunenu'l-Kübrâ, 1, 9

3- Su ve Kendisi İle îstincâ Yapılabilenler:

el-Hicr Sûresi'nde (15/22. âyetin tefsirinde) suya dair açıklamalar ile et-Tevbe Sûresi'nde (9/108. âyet, 4. başlıkta) ne ile istincâ yapılacağına dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Tekrarlamanın bir anlamı yoktur.

4- Cinler Neden Yaratılmışlardır?

İlim ehli, cinlerin yaratıldıkları asılın ne olduğu hususunda farklı görüşlere sahiptirler, İsmail'in rivâyetine göre, Hasan-ı Basri şöyle demiştir: Cinler İblis'in çocuklarıdır, insanlar ise Âdem'in çocuklarıdır. Bunlardan da, ötekilerinden de mü’min olanlar da vardır, kâfirler de vardır. İyilikleri karşılığında mükâfat, kötülükleri karşılığında ceza görecek olmaları ortak yanlarıdır. Her iki kesimden de mü’min olanlar, Allah'ın velisidirler. Her iki kesimden kâfir olan ise, şeytandır.

ed-Dahhak, İbn Abbâs'tan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Cinler "el-cânn"ın çocuklarıdır. Bunlar îman edebilirler. Aralarından mü’min olan da vardır, kâfir olan da vardır. Şeytanlar ise İblisin çocuklarıdır. Bunlar ancak İblis ile birlikte ölürler.

Cinlerin mü’minlerinin cennete girecekleri hususunda, asıl yaratılışları ile ilgili görüş ayrılıklarına göre farklı görüşler vardır. Cinlerin İblisin soyundan değil de "el-cânn"ın soyundan geldiğini iddia edenler, cinler îmanları sebebiyle cennete girerler demişlerdir. Onlar İblisin soyundan gelirler, diyenler ise bu hususta iki ayrı görüş ileri sürmüşlerdir. Birinci görüş el-Hasen'in görüşü olup, buna göre cennete gireceklerdir. İkinci görüş ise Mücahid'in rivâyeti olup, bunlar cehenneme girmeyecek olsalar dahi cennete girmeyeceklerdir. Bunu da el-Maverdî nakletmektedir, onların cennete gireceklerine dair açıklamalar er-Rahmân Sûresi'nde yüce Allah'ın:

"O ikisinde de bunlardan evvel ne bir insanın, ne bir cinnin asla dokunmadığı, gözlerini yanlız eşlerine dikmiş huriler vardır" (er-Rahmân, 55/56) âyeti açıklanırken geçmiş bulunmaktadır.

5- Cinlerin Görülmeleri ve Çeşitli Varlıklar Suretinde Ortaya Çıkmaları:

el-Beyhaki, rivâyetinde şöyle demektedir: Peygamberden azık istediler. Bunlar Cezire cinlerindendi. Peygamber: "Her kemik sizin için (azık)dır" demiştir. Bu onların yemek yediklerine bir delildir. Doktor (tabib) ve filozofların kâfir olanlarından bir grub, cinleri inkâr ederek şöyle demişlerdir: Bunlar basit varlıklardır, yemek yemeleri düşünülemez. Onlar bu sözleriyle Allah'a karşı cüretkârlık etmekte ve iftirada bulunmaktadırlar. Kur'ân ve sünnet onların bu kanaatlerini reddetmektedir. Yaratılmışlar arasında basit, mürekkeb ve müzdevec diye bir varlık yoktur. Bir ve tek sadece yüce Allah'tır. O'nun dışındaki bütün varlıklar ise mürekkeptir. Durumu ne olursa (O'ndan başka) olsun asla bir ve tek diye bir varlık yoktur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın melekleri gördüğü gibi, cinleri de asıl suretlerinde görmesi akla aykırı ve imkansız bir şey değildir. Cinler, bizlere çoğunlukla, yılan suretinde görünür. Muvatta’'daki rivâyete göre, yeni evlenmiş bir adam, gündüzün arta saatlerinde ailesinin yanına dönmek üzere Rasûlullah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) izin istedi.., diye bir hadis nakledilmektedir. Orada şöyle denilmektedir: Ansızın yatak üzerinde katlanmış büyükçe bir yılan gördü. Mızrağı ile üzerine atıldı ve mızrağını ona sapladı... deyip, hadisin geri kalan bölümünü zikretti. Müslim, IV, 1756; İbn Hıbbân, Sahih, XII, 4S4; Muımtta, II, 976; Ebû Dâvûd, IV, 365

Sahih'te de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle buyurduğu zikredilmektedir: "Bu evlerde yaşayan mahlûklar vardır. Siz onlardan bir şey görecek olursanız üç defa onları sakındırınız. Eğer giderse mesele yok, aksi takdirde onu öldürünüz çünkü o kâfirdir, " Müslim, IV, 1756; Tayalist, Müsned, I, 297 Ayrıca Peygamber şöyle buyurdu: "Haydi gidin, arkadaşınızı gömün. " Müslim, IV, 1756

Bu anlamdaki açıklamalar ve ayrıca onları sakındırmaya dair bilgiler, daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/36, âyet, 5. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Bazılarının kanaatine göre de bu Medine'ye ait özel bir durumdur. Çünkü Sahih'de Peygamberin şöyle buyurduğu zikredilmektedir: "Şüphesiz Medine'de İslama girmiş cinler vardır.” Muvatta’, II, 976 Bu da Medine'ye has bir lafızdır. O halde bu da Medine'ye ait özel bir hükümdür,

Deriz ki: Bu, ayrıca onun dışındaki evlerin de onun gibi olduğuna delildir. Çünkü bu hususa gerekçe olarak Medine'nin hürmeti (saygınlığı) gösterilmemiştir ki, bu hüküm Medine'ye has bir hüküm olsun. Buna gerekçe İslâm olarak gösterilmiştir. Bu da Medine'nin dışındaki şehirler hakkında da umumidir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) karşılaştığı cinlere dair haber verdiğinde: "Bunlar Cezire cinlerinden idiler." diye buyurmuştur. Bu da apaçık bir ifade olup "ve evlerde kalanların öldürülmesini yasakladı" âyeti da bunu desteklemektedir. Çünkü bu da umumi bir ifadedir. Bu anlamdaki açıklamalar daha önce el-Bakara Sûresi'nde (belirtilen yerde) geçmiş bulunmaktadır, tekrarlamanın bir anlamı yoktur.

"Dediler ki: Gerçekten bizi hayrete düşüren bir Kur'ân dinledik" ifadelerinin, fesahatinde (hayrete düşüren) demektir. Öğütlerinin belağatinde hayrete düşüren, diye açıklandığı gibi, bereketinin büyüklüğünde hayrete düşüren, benzersiz, aziz bir Kur'ân diye de açıklanmıştır.

"Hayrete düşüren" ile pek büyük demek istedikleri de söylenmiştir.

1 ﴿