5

Herbir İsi yürütmekle görevlilere...

"Her İşi yürütmekle görevlilere" âyeti ile ilgili olarak el-Kuşeyri: Müfessirler kastedilenlerin melekler olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir, demektedir.

el-Maverdî dedi ki: Bu hususta iki görüş vardır. Birincisine göre, bunlar meleklerdir. Bu Cumhûrun (büyük çoğunluğun) görüşüdür. İkinci görüşe göre, bunlar yedi gezegendir. Bu görüşü de Halid b. Ma'dân. Muâz b. Cebel'den, nakletmektedir. Gezegenlerin işleri(nin) yürüt(ül)mesi (tedbiri) de iki şekilde açıklanmıştır. Bu açıklamanın birincisine göre, bunların doğuş ve batışlarının düzenlenmesidir. İkinci görüşe göre, bunların tedbiri, yüce Allah'ın onlar hakkında hükmettiği hallerin değişmesi, demektir.

Yine el-Kuşeyrî de bu görüşü Tefsir'inde nakletmiş ve yüce Allah'ın, âkmin işlerinin yürütülmesiyle ilgili pek çok hususu yıldızların hareketlerine bağlı olarak gerçekleştirdiğini, bundan dolayı iğlerin yürütülmesi (tedbiri) Allah'tan olsa bile, tedbir yıldızlara izafe edilmiştir. Tıpkı bir şeyin kendisine yakın olan bir diğer şeyin ismi ile adlandırılması gibi.

İşleri yürütenler'den maksadın melekler olduğu görüşüne göre, onların işleri yürütmesi, helal ve haram hükümleri ile bunlara dair açıklayıcı hükümleri indirmeleridir. Bu açıklamayı İbn Abbâs, Katade ve başkaları yapmıştır. Bu da, esası itibariyle yüce Allah'a ait bir iştir; fakat bu emirleri indirenler melekler olduğundan dolayı bu iş onlara izafe edilmiş bulunmaktadır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Onu Ruhu'l-emin indirdi." (eş-Şuarâ, 26/193) Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:

"Muhakkak ki o, onu Allah'ın izniyle kalbine ... indirmiştir." (el-Bakara, 2/97) Bununla Cebrâîl (aleyhisselâm)'ı, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kalbine indirdiği kastedilmektedir. Onu indiren ise yüce Allah'tır.

Atâ, İbn Abbâs'tan şöyle dediğini rivâyet etmektedir:

"Herbîr işi yürütmekle görevlilere" âyeti şu demektir: Melekler; rüzgarlar, yağmurlar ve daha başka yeryüzünün çeşitli hallerini yürütmekle görevlendirilmişlerdir. Abdu'r-Rahmân b. Sâbât dedi ki: Dünya işlerinin yürütülmesi dört meleğe verilmiştir. Cebrâîl, Mikail ve ismi Azrail olan "ölüm meleği" ile İsrafil'dir. Cebrâîl rüzgarlarla ve (yerin ve göklerin görünmeyen) orduları ile görevlidir. Mikâil yağmur ve bitki ile görevlidir. Ölüm meleği karada ve denizde canları almakla görevlidir. İsrafil ise onların üzerine gerekli emirleri indirir. Melekler arasında İsrafil'den daha yakın kimse yoktur. Onun ile Arş arasında beşyüz yıllık mesafe vardır.

Bir diğer görüşe göre, onlar Allah'ın kendilerine tarif ettiği birtakım işleri görmekle görevlendirilmişlerdir.

Sûrenin başından buraya kadar, yüce Allah'ın kendilerine yemin ettiği hususlar zikredilmektedir. Yüce Allah, yarattıklarından dilediğine yemin edebilir. Ancak bizim yüce Allah'ın adından başkası ile yemin etmek hakkımız yoktur.

Yeminin cevabı hazfedilmiştir. Sanki yüce Allah, şöyle buyurmuş gibidir: Yemin olsun şiddetle söküp çıkaranlara, şuna ve şuna ki, siz mutlaka öldükten sonra diriltilecek ve hesaba çekileceksinizdir. Bunun (yeminin cevabının) hazfedilmesinin sebebi ise, dinleyenlerin manayı bilmeleridir. Bu açıklamayı el-Ferrâ' yapmıştır. Buna da yüce Allah'ın:

"Çürülmüş, dağılmış kemikler olduktan sonra mı" âyeti delil teşkil etmektedir. Bunun onların: "Çürümüş, dağılmış kemikler olduktan sonra mı" diriltileceğiz:-' sözlerine bir cevab gibi olduğu görünmüyor mu? Bundan dolayı yüce Allah "çürümüş, dağılmış kemikler olduktan sonra mı?" diye buyurmakla yetinmiştir.

Kimileri de şöyle demiştir: Yemin, yüce Allah'ın:

"Şüphe yok ki bunda korkan kimseler için elbette bir ibret vardır." (26. âyet) âyeti için yapılmıştır. Tirmizi b. Ali'nin tercih ettiği görüş budur. Yani Benim anlatmış olduğum kıyâmet günü ve Mûsa ve Fir'avun'un kıssasında "korkan kimseler için elbette bir ibret vardır" demektir.

Fakat İbnu'l-Enbârî'nin söylediklerine göre yeminin sûrede açık ve görünür bir şekilde anılmış bir hususa yapılması, daha önce kendisinden sözedilmemiş bir şeye yapılmasından daha uygundur. Çünkü bu, çirkin bir şekil olur, zira her ikisi arasında geçen ifadeler oldukça uzamış bulunmaktadır.

Yeminin cevabının:

"Mûsa'nın haberi geldi mi sana" (15. âyet) âyeti olduğu da söylenmiştir. Çünkü: ...gelmiş bulunmaktadır demektir.

"O gün sarsan sarsacak" âyetinin: Elbetteki o gün sarsacak takdiri ile cevabı teşkil ettiği ve "lâm" harfinin hazfecliktiği de söylenmiştir.

Bir diğer açıklamaya göre, buyruklarda takdim ve tehir vardır. İfade:

"O gün sarsan sarsacak, arkasından onu Râdife izleyecek. Yemin olsun şiddetle söküp çıkaranlara..." takdirindedir.

es-Sicistânî dedi ki: Bunun takdim ve tehir türünden olması mümkündür. Sanki: "Ansızın hepsi toprağın üzerinde dipdiri çıkıverirler. Yemin olsun şiddetle söküp çıkaranlara .., buyrulmuş gibidir.

İbnu'l-Enbari; Bu yanlıştır demiştir. Çünkü (14.) âyetin başına gelen "fe': harfi ile söze başlanılmaz. En uygunu birinci açıklama şeklidir.

5 ﴿