İNFİTÂR SÛRESİRahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile Mekke'de indiği görüş birliği ile kabul edilmiştir, Ondokuz âyettir. 1Gök yarıldığı zaman, "Gök yarıldığı zaman." Meleklerin inişi için, Allah'ın emriyle yarık yarık olduğu zaman... Yüce Allah'ın: "Ve o günde gökyüzü bulutla yarılacak, melekler ardı arkasına indirileceklerdir" (el-Furkan, 25/25) âyetini andırmaktadır. Yüce Allah'ın, heybetinden dolayı yarılıp, çatlayacaktır, diye de açıklanmıştır. "Yarmak" demektir, Ben onu yardım, o da yarıldı" denilir. Devenin azı dişi çıktı" ifadesinde de bu kökten gelen fiil kullanılmıştır. Bu durumda olan deveye: denilir. O şey yarıldı, çatladı' demektir. Çatlakları bulunan bir kılıç" anlamındadır. Antere de şöyle demiştir: "Kılıcım bir şimşek gibi parlaktır, yanımdan ayırmam onu Benim silahım; ne pürüzlüdür, ne de çatlağı vardır onun." Daha önce bu hususa dair açıklamalar birkaç yerde (Fatır, 35/1. âyetin tefsiri: eş -Şûra, 42/5- âyetin tefsiri gibi) geçmiş bulunmaktadır. 2Yıldızlar dökülüp, darmadağın olduğu zaman, "Yıldızlar dökülüp, darmadağınık olduğu zaman." Ardı arkasına düştüğü zaman... O şeyi döktüm dağıttım, döküyorum dağıtıyorum, dökmek dağıtmak. ı.o da) dökülüp dağıldı." temi: Dökülüp, dağılmış şeyv şeklinde gelir. Ötreli olarak Bir şeyden dökülüp dağılan"a denilir. Çokça dökülüp dağılmış inci' demektir. Şeddeli gelmesi çokluk ifade etmesi idindir. 3Denizler akıtıldığı zaman, "Denizler akıtıldığı zaman." Biri diğerine akıtılarak -önceden de geçtiği üzere- tek bir deniz haline geldiği zaman... el-Hasen dedi ki Akıtıldı" suyu yok olup gitti ve kurudu, demektir. Şöyle ki, denizler önce bir arada duruyorken "akıtılacağı vakit" dağılmış olacak ve suyu yok olup gitmiş olacaktır. Bütün bu hususlar, daha önce: "Güneş tortop edilip, dürüldüğü zaman" (et-Tekvir, 81/1) âyetinde geçtiği üzere kıyâmetten önce olacaktır. 4Kabirler altüst edildiği zaman, "Kabirler altüst edildiği zaman." Altüst edilip içindekiler canlı olarak çıkaraacağı zaman, demektir. Eşyanın allını üstüne getirdim" denilir Havuzu yıktım ve onun altını üstüne gelirdim" denilir. Aralarında el-Ferrâ''nın da bulunduğu bir topluluk da şöyle demiştir: "Altüst edildiği" yer, içinde bulunan altın ve gümüşü dışarı çıkardığı zaman demektir. Çünkü yerin, içinde bulunan altını ve gümüşü dışarı çıkarması kıyâmetin alametlerindendir. 5Herbir nefis önden neyi yollamış, geriye neyi bıraktıysa bilmiş olacaktır. "Herbir nefs Önden neyi yollamış, geriye neyi bıraktıysa bilmiş olacaktır" âyeti "O günde insana önden yolladığı şeyler ile geriye bıraktığı şeyler haber verilr." (el-Kıyame, 75/13) âyetine benzemektedir ki daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Bu âyet "gök yarıldığı zaman"ın cevabıdır. Çünkü bu el-Hasenin açıklamasına göre yüce Allah'ın: "Herbir nefs... bilmiş olacaktır" âyeti hakkında yapılmış bir yemindir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: İste kıyâmetin alametlerinden olmak üzere bu hususlar ortaya çıkıp, ameller sona erip, mühürlenince; herbir nefs ne kazandıysa onu bilmiş olacaktır. Çünkü bundan sonra yapacağı herhangi bir amelin ona faydası olmayacaktır. Bir diğer açıklamaya göre bu hususlar oldu mu artık kıyâmet kopacak ve herbir nefs işledikleri ile hesaba çekilecek, ona kitabı sağ, ya da sol tarafından verilecek, onu okuması ile birlikte bütün amellerini hatırlamış olacaktır. Bu âyetin yemin olmayıp (olacakları) haber vermek mahiyetinde olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'ın izniyle doğru olan da budur. 6Ey insan! O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir? "Ey insan" âyeti ile yüce Allah, ölümden sonra dirilişi inkar edenlere hitab etmektedir. İbn Abbâs dedi ki: Burada "insan" el-Velid b. el-Muğire'dir. İkrime, Ubey b: Haleftir, demiştir. Âyetin Ebû’l-Esed b. Kelede el-Cumahî hakkında indiği de söylenmiştir. Yine İbn Abbâs'tan nakledildiğine göre, bu âyeti o şöyle açıklamıştır: "O kerim" seni cezalandırmayan "Rabbine karşı seni aldatan nedir?" Seni ne aldattı da sonunda küfre saptın? Katade dedi ki: Onu kendisine musallat olan şeytanı aldattı, el-Hasen: Onu o pis ve murdar şeytanı aldattı, diye açıklamışlardır. Ahmaklığı ve cehaleti, diye de açıklanmıştır. Bunu el-Hasen, Ömer (radıyallahü anh)'dan rivâyet etmiştir. Galib el-Haneff de şöyle demektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey insan! O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir?" âyetini okuyunca: "Onu cahillik aldattı" diye buyurdu İbn Kesîr, Tefsir, IV, 482 -Ahdullah b. Ömer'in sözü olarak-; Süyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, VIII, 439 -Ömer (radıyallahü anh)in sözü olarak. Salih b. Mismar dedi ki: Bize ulaştığına göre Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey insan! O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir?" âyetini okudu ve: "Onu cahilliği aldattı" diye buyurdu Süyûtî, aynı yer Ömer (radıyallahü anh) dedi ki: Nitekim yüce Allah: "Çünkü o çok zalim ve çok cahildir" (el-Ahzab, 33/73) diye buyurmaktadır. Onu Allah'ın affediciliği aldattı, çünkü Allah işin başında onu cezalandırmadı, diye de açıklanmıştır. İbrahim b. el-Eş'as dedi ki: Fudayl b. İyad'a şöyle denildi: Yüce Allah, kıyâmet gününde seni huzuruna getirecek olup da: "O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir?" diye sorsa ne söyleyeceksin? O şöyle dedi: Beni Senin sarkıtılmış perdelerin aldattı, çünkü Kerîm olan, Settâr olanın kendisidir. İbnu's-Semmâk bu anlamı nazını haline dökerek şöyle demiştir: "Ey günahını gizleyen kişi. utanmıyor musun? Tenhada sen yalnızken Allah senin ikincilidir. Rabbinin mühlet vermesi aldattı seni Sen günah işleyip durdukça onun örtmesi de." Zünnûn el-Mısri dedi ki; Allah'ın setri altında olup da aldanış içerisinde olan ve bunun farkında olmayan nice kimseler vardır! Ebû Bekr b. Tahir el-Ebheri de şu beyitleri söylemiştir: "Ey kendini beğenmekte ve (günah vadisinde) serserice dolaşmakta aşırıya giden, Bu halinde uzun kalışı kendisini aldatan! Allah sana mühlet verdi, sen de O'na savaş açtın O'na isyan etmenin akıbetinden korkmaksızın." Ali (radıyallahü anh)'dan gelen rivâyete göre o, bir kölesini defalarca çağırdığı halde kendisine: Buyur dememiş. Bunun üzerine kalkıp bakınca kapıda olduğunu görmüş. Ne oluyor sana, niye bana cevab vermedin? diye sorunca, şu cevabı vermiş: Çünkü ben senin affediciliğine güveniyorum, cezalandırmayacağından eminim. Ali (radıyallahü anh) onun verdiği cevabı pek güzel bulmuş ve bunun üzerine onu azad etmiş. Kimileri şöyle demektedir: "Seni aldatan nedir?" Yani seni kandırıp da bu hususta seni yanlış kanaate ne sürükledi de sonunda görevlerini ihmal ettin, yerine getirmedin? İbn Mes’ûd dedi ki: Kıyâmet gününde aranızdan Rabbi ile başbaşa kalmayacak hiçbir kimse yoktur. Rabbi ona: Ey Âdemoğlu benim hakkımda seni ne aldattı? Ey Âdemoğlu, bildiğinin gereği olarak neler yaptın? Ey Âdemoğlu, gönderdiğim peygamberlere ne cevab verdin? diye soracak. 7O ki, seni yarattı, herbir şeyini yerli yerince koydu, seni oldukça dengeli kıldı. "O ki seni yarattı." Senin bir nutfeden yaratılışını takdir buyurdu. Sen annenin karnında iken "herbir şeyi yerli yerince koydu" sana ait eller, ayaklar, gözler vesair organları yarattı. "Seni oldukça dengeli kıldı." Seni son derece dengeli ve güzel bir yaratılışa sahib kıldı. Nitekim: Bu oldukça dengeli bir şeydir" denilir. "Seni oldukça dengeli kıldı" âyeti, genel olarak şeddeli okunmuştur. Ebû Ubeyd ve Ebû Hatim'in tercih ettiği kıraat de budur. el-Ferrâ'' ile Ebû Ubeyd dedi ki: Yüce Allah'ın: "Yemin olsun Biz insanı gerçekten ahsen-i takvimde yarattık." (et-Tin, 95/4) âyeti, buna delil teşkil etmektedir. Her ne kadar bu ifadelerin el-Ferrâ''ya da ait olduğu anlaşılmakta ise de kanaatimizce Ebû Ubeyd ve Ebû Halimin tercih ettiği kıraat budur, denildikten sonra gelen; el-Ferrâ' ve Ebû Uheyd dedi ki..." ifadesinin doğru şekli şöyle olmalıdır: "el-Ferrâ' da böyle demiştir. Ebû Ubeyd dedi ki: Buna âyeti delil Teşkil etmektedir. '" Bizi bu kanaate sevkeden el-Ferrsı nin, Maani'l-Kur'ân, 111, 244 ile en-Nehhâs'ın İ'rabu'l-Kur'ân, III, 644-645'deki açıklamalarıdır. Kufeiler, Âsım, Hamza ve el-Kisai ise; şeklinde şeddesiz olarak okumuşlardır. Seni meylettirdi ve hangi surette dilediyse öylece şekillendirdi. Güzel ya da çirkin, uzun ya da kısa.,. Mûsa b. Ali b. Ebi Rebah el-Lahmî babasından, o dedesinden rivâyetle dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana dedi ki: "Nutfe rahimde yerleşti mi Allah kendisi ile Âdem arasındaki bütün nesebleri de onunla biraraya getirir." Sen şu; "Dilediği şekilde seni terkib etti" âyetini okumadın mı? (Bu); "Seninle Âdem arasında (ki şekillerden dilediği şekilde demektir.)" İbn Receb, Camiu'l-Ulümi ve'l-Hikem, s. 48; Heysemi, Mecmâ, Vll, 134-135 -ravilerinden Matahhir b. el-Heysem'in metruk bir ravî olduğu kaydıyla - 8Dilediği şekilde seni terkib etti. İkrime ve Ebû Salih dedi ki: "Dilediği şekilde seni terkib etti." Dilerse insan suretinde, dilerse eşek suretinde, dilerse maymun suretinde, dilerse domuz suretinde. Mekhul dedi ki: Dilerse erkek, dilerse dişi olarak (terkib etti). Mücahid dedi ki: "Dilediği şekilde" yani baba, anne, amca, dayı veya onların dışında herhangi bir kimseye benzemek hususunda... de" lâfzı "dengeli kıldı" lâfzını şeddesiz okuyanların kıraatine göre "terkib etti" fiiline taalluk eder; "dengeli kıldı" fiiline taalluk etmez. Çünkü (şeddesiz kullanımdan); Şuna meylettim" denilir, aynı anlamda: denilmez. O bakımdan el-Ferrâ'' şeddesiz okuyuşu kabul etmemiştir. Çünkü o; 'in "dengeli kıldı" âyetine taalluk ettiğini kabul etmiştir. ("Dilediği şekilde..." âyetindeki); 'in ise tekid edici bir sıla olması mümkündür. Dilediği şekilde seni terkib etti" demektir. (Yani zaiddir.) Bununla birlikte şart edatı olması da mümkündür. Yani o dilerse seni maymun, eşek ya da domuz gibi insan dışında herhangi bir surette seni terkib eder. Bu durumda bu edat şart ve ceza anlamını taşır, bu da; Hangi şekilde terkib etmeyi dilerse, seni öylece terkib eder" demek olur. 9Hayır! Bilakis siz dini yalanlıyorsunuz. "Hayır, bilakis siz dini yalanlıyorsunuz" âyetindeki: “Hayır" lâfzının "gerçek şu ki" anlamında olması da mümkündür, Dikkat edin" anlamında başlangıç ve uyan edatı olup, onunla (yeni bir söze) başlanması da mümkündür. Durum sizin: Allah'tan başkasına ibadet etmekte hak üzere olduğunuz şeklinde ileri sürdüğünüz gibi değildir; anlamında; Hayır" manasında kullanılmış olması da mümkündür. Buna da yüce Allah'ın: "O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir" âyeti delil teşkil etmektedir el-Ferrâ' da şöyle demektedir: O zaman mana, senin onun hakkında aklandığın şekilde değildir, demek olur. Şöyle de açıklanmıştır: Durum, ölümden sonra diriliş yoktur, şeklindeki kanaatiniz gibi değildir. Bu edatın red ve azar anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani siz, Allah'ın affediciliğine ve keremine aldanarak O'nun âyetleri üzerinde tefekkür etmeyi terketmeyiniz. İbnu'l-Enbarî dedi ki: Güzel (ceyyid) vakıf:: Dinv lâfzı ile: Terkibettİ" lâfızları üzerinde yapılır. Hayır" lâfzı üzerinde vakıf ise kabili (çirkin)dir. "Bilakis siz" ey Mekkeliler "dini" hesabı, hesaba çekilmeyi "yalanlıyorsunuz." Buradaki: “Bilakis" daha önce geçen bir şeyi nefyetmek ve onun dışında olan bir hususun gerçekliğini ortaya koymak için kullanılır. Onların ölümden sonra dirilişi inkarları -her ne kadar bu sürede sözkonusu edilmemiş ise de- bilinen bir husustur. 10Halbuki şüphe yok ki üzerinizde bekçiler, Âyetin tefsiri için bak:12 11Çok şerefli yazıcılar vardır. Âyetin tefsiri için bak:12 12Onlar ne yaparsanız bilirler. "Halbuki şüphe yok ki üzerinizde bekçiler" meleklerden gözetleyiciler ve Benim nezdimde "çok şerefli yazıcılar vardır." Yüce Allah'ın: "Emrine itaatkar, oldukça değerli" (Abese, 80/16) âyetine benzemektedir. Burada üç mesele sözkonusudur: 1- İnsanla Birlikte Bulunan Yazıcı Melekler: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: "Sizden ancak ya büyük abdest bozmak, ya cima hallerinde ayrılan Kirâmen Kâtibin'e gereken ikramı yapınız (onlara saygı duyunuz.) O bakımdan sizden herhangi bir kimse gusledeeek olursa, bir duvar yahut başka bir şey ile kendisini saklasın yahutta kardeşi onu saklasın." İbn Kesîr, Tefsir, IV, 483; Heysemî, Mecma', I, 268 -aynı manada, az farkla, ravilerinden Ca'fer b. Süleyman'ın leyyin (hadisi ancak itibar için alınan) bir ravi olduğu kaydıyla Ali (radıyallahü anh)'dan da şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Kul avretini açıkta tuttuğu sürece melek ondan yüzünü çevirmeye devam eder." Bu lafızla respit edemedik. Fakat aynı anlamı ihtiva eden bazı rivâyetler için Bk. Süyûtî, ed-Durrul-Mensur, Vlll, 440. Yine şu rivâyet nakledilmiştir: "Kul peştemalsız olarak hamama girdiği takdirde onun iki meleği ona lanet eder." 2- Kâfirlerin Yazıcı Melekleri Var mıdır?: İnsanlar (ilim adamları) kâfirlerin üzerinde amellerini teshil eden yazıcı meleklerin olup olmadığı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Kimileri: Yoktur. Çünkü onların durumları besbellidir, amelleri de tek bir türdür, demiştir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Günahkarlar yüzlerinden tanınacak..." (er-Rahmân, 55/41) Hayır, onların üzerinde yazıcı melekler vardır, da denilmiştir. Çünkü yüce Allah, şöyle buyurmuştur; "Hayır, bilakis siz dini yalanlıyorsunuz. Halbuki şüphe yok ki ürerinizde bekçiler, çok şerefli yazıcılar vardır. Onlar ne yaparsanız bilirler" diye buyurduğu gibi, başka yerlerde de şöyle buyurmaktadır; "Kitabı sol tarafından verilen kimseye gelince..." (el-Hakka, 69/25); "Kitabı arkasından verilecek kimseye gelince" (el-İnşikak, 84/10) Bu âyetlerle kâfirlerin de yazıcılarının olduğunu, onlar üzerinde bekçilerin bulunduğunu haber vermektedir. Şayet sağında bulunan kimse kâfirin hiçbir hasenesi olmadığından dolayı neyi yazacaktır? diye sorulursa ona şöyle denilir: Solunda bulunan, sağda bulunanın izni ile yazar. Sağdaki yazmasa dahi bu yazılanlara şahit olur, denilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 3- Melekler İnsanın İçinden Geçenleri Nasıl Bilirler?: Süfyan'a; Melekler kulun içinden bir iyilik ya da bir kötülük işlemek istediğini nasıl bilirler, diye soruldu. O da şu cevabı verdi: Kul, bir iyilik yapmak istedi mi ondan misk kokusunu alırlar. Bir kötülük yapmak istedi mi de ondan kokuşmuşluğun kokusunu alırlar. Daha önce yüce Allah'ın; "O, bir söz söylemeye dursun mutlak onun yanında görüp gözetlemeye hazır biri vardır" (Kaf, 50/18) âyeti açıklandığında bu âyetin anlamı daha geniş bir şekilde izah edilmiş bulunmaktadır. İlim adamları büyük abdest bozarken ve cima' halinde, meleğin bu durumda ayrılmış olması dolayısıyla konuşmayı hoş görmemişlerdir. Bu husustaki açıklamalar daha önce Al-i İmrân Sûresi'nin sonlarında (3/190-200, âyetler, 3- başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. el-Hasen dedi ki: Bilirler ve sizin amellerinizden hiçbir şey onlara gizli kalmaz. Bir görüşe göre de onlar, sizin açığa vurduklarınızı bilirler, içinizden geçirdiklerinizi bilemezler. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 13İyiler, hiç şüphesiz nimetler İçindedirler. Âyetin tefsiri için bak:14 14Kötüler ise, hiç şüphesiz cehennemdedirler. "İyiler, hiç şüphesiz nimetler içindedirler. Kötüler ise, hiç şüphesiz cehennemdedirler" âyeti yüce Allah'ın: "(O gün insanların) bir kısmı cennette, bir kısmı da cehennemde olacaktır" (eş-Şûrâ, 42/7) âyetindeki gibi bir taksimdir. Yine yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: "İşte o gün ayrılıp, dağılırlar. Îman edip, salih amel işleyenler..." (er-Rum, 30/14-15) 15Din gününde, oraya gireceklerdir. Âyetin tefsiri için bak:18 16Ve onlar bir daha oradan kaybolmayacaklardır. Âyetin tefsiri için bak:18 17Din gününün ne olduğunu sana ne bildirdi? Âyetin tefsiri için bak:18 18Yine, o din gününün ne olduğunu sana ne bildirdi? "Din gününde" yani amellerin karşılığının verileceği ve hesabın görüleceği günde "oraya gireceklerdir." Cehennem ateşinin alevi ve harareti, onlara isabet edecektir. "Din günü"nün tekrarlanarak sozkonusu edilmesi, onun şanının büyüklüğünü ortaya koymak içindir. Yüce Allah'ın: "Şiddetlice çalan (el-Karia). Nedir o şiddetlice çaları. O şiddetlice çalanın ne olduğunu sana ne bildirdi?" (el-Karia, 101/1-3) âyetine benzemektedir. İbn Abbâs'ın kendisinden gelen bir rivâyette şöyle dediği nakledilmiştir: Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan; Ne bildirdi" diye soru sorulan bütün hususları Allah, ona bildirmiştir. Huna karşılık; Ne bilirsin" diye sorulan hususların bilgisi ona üğretilmemiştir. 19O günde kimse kimseye bir şey yapamaz ve o günde emir yalnız Allah'ındır. "O günde kimse kimseye... yapamaz." âyetindeki: “O günde" lâfzını İbn Kesîr ve Ebû Amr -bir önceki âyetin sonunda yer alan in gününün" lâfzından bedel olarak yahutta ilk "gün" anlamındaki lâfza uygun olarak ötreli okumuşlardır. Bu durumda "din günü"nün sıfatı olur. O" takdiri ile merfu olması da mümkündür, diğerleri ise ref konumunda olmakla birlikte nasbedilmiş bir isim (zarf) olarak nasb ile okumuşlardır. Çünkü buradaki muzaf mütemekkin Başındaki âmillerin değinmesine göre sonu da i'ıah dolayısıyla değişen isme "mütemekkin" denilir. değildir. Tıpkı: Zeyd'in kalkış günü benim hoşuma gitti" demek gibidir. el-Müberred de şu beyiti zikretmiştir: "Ben iki günümün hangisinde ölümden kaçıyorum Takdir olunmamış bir gün mü, yoksa takdir olunmuş bir gün mü?" Burada (ikinci mısrada) yer alan ayrı ayrı tekrarlanan "gün" lâfızları ilk mısradaki "iki gün:' lâfzından bedel olarak mesrurdurlar. Şu kadar varki lafzen nasbedilmişlerdir. Çünkü bunlar katıksız olmayana (yani fiile) izafe edilmiş bulunmaktadırlar Bk. el-Ferrâ', Meâni'l-Kur'ân, III, 244, 245; el-Hemedani, el-Ferid Fi Î'rabi'l-Kur'âni'l-Mecid, IV, 637. oMutaffiftn el-Ferrâ' ve ez-Zeccâc’ın tercihi budur. Kimisi de (âyetteki) ikinci "gün" lâfzı mahallen mansubtur, Sanki: Kimsenin kimseye bir şey yapamayacağı bir günde" diye buyurmuş gibidir. Şöyle de açıklanmıştır; Nash: Bu şeyler... günü olacaktır" ya da: Onlar o gün hesaba çekileceklerdir" anlamında kabul edilmesine binaendir. Çünkü "din (hesaba çekmek)" lâfzı buna delil teşkil etmektedir. Ya da: An" takdiri ile nasbedilmiştir. "Ve o günde emir yalnız Allah'ındır." Bu hususta kimse onunla çekişemeyecektir. Nitekim şöyle buyurmaktadır "Bugün mülk kimindir? Bir ve tek, Kahhar (emir ve iradesine karşı konulamayan) Allah'ındır. Bugünde herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün zulmetmek yoktur." (el-Mu'min, 40/16-17). Allah'a hamdolsun İnfitar Sûresi'(nin tefsiri) burada sona ermektedir. |
﴾ 0 ﴿