3

Ama onlara ölçü yahut tartı ile verdiklerinde eksik verirler.

"Ama onlara ölçü yahut tartı ile verdiklerinde eksik verirler." âyeti ile ilgili açıklamalarımızı da iki başlık halinde sunacağız:

5- Âyetin. Lafzî Terkibi ile İlgili Açıklamalar:

"Ama onlara ölçü yahut tartı ile verdiklerinde" âyeti: demektir. (Mealde olduğu gibi). Burada "lam" harfi hazfedilmiş, doğrudan fiil teaddi ederek (geçiş yaparak) zamiri nasbetmiştir. "Sana öğüt verdim': anlamında ile demek ve "bu işi sana emrettim" anlamında; ile demeye benzer. Bu açıklamayı el-Ahfeş ve el-Ferrâ'' yapmıştır.

el-Ferrâ'' dedi ki: Ben, bedevi bir Arap kadını şöyle derken dinledim; İnsanlar Arafat'tan indiklerinde bizler tacire gideriz, o da bize gelecek hac mevsimine kadar kile ile (ölçerek) bir müd ve iki müd satar." Bu türlü ifade kullanmak, Hicazlılar ile onlara komşu olan Kayslıların tabirlerindendir.

ez-Zeccâc dedi ki: Ölçü ile verdiklerinde" lâfzı ile; Tartı ile verdiklerinde" buyrukları üzerinde Onlara" zamirini de bitiştirmeden vakıf yapmak câiz değildir. (ez-Zeccâc) dedi ki: Kimileri bu zamiri tekid kabul etmekte ve dolayısı ile bu lâfızlar (fiiller) üzerinde vakıf yapmayı câiz kabul etmektedir. Ancak tercih edilen birinci görüştür. Çünkü bu kelime (zamir ile birlikte) tek bir kelimedir. el-Kisai'nin görüşü de budur.

Ebû Ubeyd dedi ki: Îsa b. Ömer bunları iki ayrı kelime kabul ediyor ve:

“Ölçü ile verdiklerinde" ile;

“Tartı ile verdiklerinde" lâfızları üzerinde vakıf yapar sonra da: Onlar, eksik verirler" diye okumaya başlardı, (Ebû Ubeyd) dedi ki: Hamza'nın kıraatinin de böyle olduğunu zannediyorum.

Ebû Ubeyd (devamia) dedi ki: Ancak tercih edilen görüş, iki sebeb dolayısıyla bunların tek bir kelime olmasıdır. Birinci sebeb hattır. Onlar bunu (fiilleri savundukları görüşe göre "elif" ile yazılması gerektiği halde) "elif'siz yazmışlardır. Eğer bunlar dedikleri gibi zamire bitişik fiiller olmasaydı "elif" ile: ile diye yazılmaları gerekirdi. İkinci sebeb ise Sana ölçerek verdim" ve: Sana tartarak verdim" denilir. Bu da: ve ile aynı anlamdadır ve bu da Arapça (açıkça anlaşılan) bir ifade tarzıdır. Nitekim "senin için avladım" anlamında ile denildiği gibi, "senin için kazandım" anlamında; denilir. Sana teşekkür ettim"; Sana öğüt verdim" vb. tabirler de bu şekildedir.

“Eksik verirler" demektir. Araplar: Terazide eksik tarttım" dedikleri gibi, (hemzesiz olarak); da derler. Onlara" lâfzı genelin okuyuşuna göre nasb konumundadır ve insanlara aittir. İfade: insanlara "ölçü ile yahut tartı ile verdiklerinde eksik verirler" takdirindedir.

Bu da iki şekilde açıklanır. Birincisine göre: Onlara Ölçerek yahut onlara tartarak verdiklerinde" maksadı ile kullanılmış olup, cer harfi hazfedilmiş ve fiil zamire bitiştirilmiştir. Şairin şu beyitinde olduğu gibi:

"Ben senin için mantar ve iri taneli mantar topladım

Ve ,sana küçük mantarları (toplamayı) yasakladım."

Şair burada (beyitin ikinci kelimesinde cer harfi ile): Senin için topladım" demek işlemiştir.

İkinci açıklama şekline göre, muzaf hazfedilmiş ve muzafun ileyh onun yerine getirilmiştir. Muzaf burada "ölçülen ve tartılan şey" anlamındaki; kelimeleridir.

İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Sizler ey acemler topluluğu, iki işin başına getirilmiş bulunuyorsunuz ki, sizden öncekiler bu iki ey sebebiyle helâk oldular: Ölçü ve tartı işi.

Özellikle acemleri (Arap olmayanları) zikretmiş olması, ölçme ve tartma işini birlikte yapmaları ve Haremeynde (Mekke ve Medine bölgelerinde) dağınık halde bulunmaları idi. Mekkeliler (yalnız) tartarak, Medineliler ise ölçerek alışveriş yapıyorlardı.

İkinci okuyuşa göre; Onlar" zamiri mübteda olarak ref konumundadır. Yani insanlara ölçtüklerinde ve onlar için tarttıklarında onlar (karşılarındakini) zarara uğratırlar" demek olur. Ancak bu doğru olamaz. Çünkü bu durumda birinci ("onlar" zamiri) lağvedilmiş olur, haberi bulunmamaktadır.

Eğer ondan sonra: Ölçtüklerinde onlar eksik verirler, yahut tarttıklarında onlar zarar ettirirler" şeklinde olsaydı, ifade doğru olabilirdi.

6- Bir Takım Günahların ve Eksik Ölçüp Tartmanın Cezaları:

İbn Abbâs dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Beş şeye karşılık beş şey vardır; Bir toplum eğer sözlerinde durmazsa, mutlaka Allah onlara düşmanlarını musallat eder. Eğer Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmedecek olurlarsa, mutlaka aralarında fakirlik yaygınlaşır. Hayasızlık onlarda baş gösterecek olursa, mutlaka onlarda tâûn (öldürücü, bulaşıcı hastalıklar) baş gösterir. Ölçüyü eksik yapacak olurlarsa, mutlaka yerin mahsulleri engellenir ve kıtlık ile cezalandırılırlar. Zekatı vermeyecek olurlarsa, Allah mutlaka onlara yağmur yağdırmaz." Taberanî, Kebir, XI, 45; Deylemî, Firdevs, fi, 197; el-Miinzirî, et-Tergib, I, 310 -Senedinin hasen mertebesine yakın olduğu kaydıyla-; ayrıca bk. Heysemî, Mecma', III, 6.

Bu anlamda hadisi el-Bezzâr rivâyet ettiği gibi; Malik b. Enes de bunu İbn Ömer yoluyla gelen bir hadis olarak zikretmiş bulunmaktadır. Biz de bunu et-Tezkire adlı eserimizde kaydetmiş bulunuyoruz.

Malik b. Dinar dedi ki; Ölüm döşeğinde olan bir komşumun yanına gittim. "Ateşten iki dağ, ateşten iki dağ" demeye koyuldu. Ben ona ne diyorsun? Sen uykuda hezeyanda mı bulunuyorsun? dedim. Şöyle dedi: Ey Ebû Yahya, benim iki tane ölçeğim vardı. Birisiyle başkalarına ölçüp veriyor, diğeri ile kendime ölçüp alıyordum. Daha sonra kalktım, onların birini diğerine vurdum ve nihayet ikisini de kırdım. Ey Ebû Yahya dedi. Onlardan birini diğerine vurdukça daha da büyüyüp, durdu. Nihayet adam ağrılarından öldü, İkrime dedi ki: Her ölçen ya da her tarlan kimsenin cehennemde olduğuna tanıklık ederim. Ona: Senin oğlun da ölçen ya da tarlan bir kimsedir, dediler. O da tanıklık ederim ki o cehennemdedir, dedi.

el-Esmai dedi ki: Bedevi arab bir kadın: şöyle derken dinledim: Mertliği kilelerin tepesinde ve terazilerin dillerinde olan kimselerden mertlik bekleme!

Bu Ali (radıyallahü anh)'dan da rivâyet edilmiştir.

Abdu Hayr dedi ki: Ali (radıyallahü anh) zaferan tartmakta olan birisinin yanından geçti. Tartıyı ağır yapmıştı. Ali teraziyi ters çevirdi, sonra şöyle dedi: Teraziyi adaletle, dosdoğru tut. Bundan sonra da istediğin kadar ağır bastır.

Sanki bununla ona böyle bir alışkanlığı elde etsin diye önce eşitliği sağlamasını emretmiş ve vacib olanı nafilenin üstünde tutmasını öğretmek istemiş gibidir.

Nafi dedi ki: İbn Ömer, satıcıların yanından geçer ve şöyle dermiş: Allah'tan kork, eksiksiz Ölç ve adaletle tart. Çünkü eksik ölçüp tartanlar kıyâmet gününde ter kulaklarının ortasına kadar gelip, onlara gem vuracak ha le gelinceye kadar (Mevkıfte) durdurulacaklardır.

Rivâyet edildiğine göre, Ebû Hüreyre Medine'ye geldiğinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber'e çıkmış ve Medine'nin üzerinde Siba b. Urfuta'yı yerine vekil olarak bırakmıştı. Ebû Hüreyre dedi ki: Biz ona sabah namazında yetiştik. Birinci rekatte "Kef, kâ, yâ, ayn, sâd" (Meryem Sûresi)'ni okudu, ikinci rekatte de; "Ölçü ve tartılan eksik yapanların vay haline!" sûresini okudu. Ebû Hüreyre dedi ki: Ben de namazımda: Filanın babasının vay haline, onun iki tane ölçeği vardı. Kendisi ölçüp aldığında tam olanla Ölçüp alır, fakat başkasına ölçtüğünde eksik olanla ölçerdi, dedim. Müsned, II. 345; İbn Sa'd, Tabakat, IV, J2». ayrıca bk el-Heysemî, Mecma', VII, 135

3 ﴿