14

Çünkü o, asla dönmeyeceğini sanmıştı.

"Çünkü o asla dönmeyeceğini sanmıştı." Asla ölümden sonra diriltilip, döndürüleceğini, hesaba çekileceğini, sonra sevab ya da ikab göreceğini zannetmiyordu.

“Hâra-yehuru” “Döndü, döner” denilir. Şair Lebid de şöyle demiştir:

"Kişi ancak kayan bir yıldızın alevi ve saçtığı ışık gibidir.

Daha önce parlayan bir ışık iken, küle dönüşür."

İkrime ile Davud b. Ebi Hind dedi ki: “Yehuru” Habeşçe bir kelime olup "döner" anlamındadır. Bununla birlikte her iki kelimenin (iki ayrı dilde) aynı şekilde uyum arzetmesi de mümkündür. Çünkü her iki (dilde bu) kelime türemiş kelimelerdendir. "El-hubzu’l-huvarâ" "Beyaz (has) undan yapılmış ekmek" tabiri de buradan gelmektedir. Çünkü rengi beyaza döner.

İbn Abbâs dedi ki: Ben: "Yehuru" "Döner" lâfzının ne demek olduğunu bilmiyordum. Nihayet bedevi bir kadının kızını çağırırken: "Huri" dediğini duydum. "Bana dön!" demek istiyordu. Buna göre Arapçada: "El-havr" "Dönüş, dönmek" demektir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in söylediği şu sözlerde de bu anlamdadır: "Allahumme inni euzubike mine’l-havri ba’de’l-kevri" "Allah'ım fazlalıktan sonra eksikliğe dönüşten Sana sığınırım."

İbn Huzeyme, Sahih, IV, 138; Tirmizi, V, 497; Dârimi, II- 373; Nesâî, VIII, 272, 273; İbn Mace, II, 1279; Müsned, V, 82, 83; Tirmizi rivâyeti kayd ettikten sonra bu ibareyi şöylece açıklamaktadır: "Maksat imandan küfre, itaatten masiyete dönüştür. Yani içinde bulunulan halden daha eksik (aşağı) bir hale intikal kastedilmiştir."

Allah'ın üzerimdeki lütuflarının azalmasından sana sığınırım, demektir. "Ha" harfi ötreli olarak; "El-huru" da böyledir. Nitekim misalde: "Hurun fi mehâratin" "Eksiklik içinde eksiklik" denilmiştir. Bu da, bir kişinin işinde bir gerileme olduğunu anlatmak için kullanılan bir darb-ı meseldir. Şair de şöyle demiştir:

"Çabuk çiğneyerek acele edip hemen yutuverdiler.

Fakat yenen şeyler geçip giderken başkalarının yergisi kalıcıdır."

"el-huru" aynı zamanda; "Tehaneti’t-tâhinetu femâ ehârat şey’en" "Öğütücü öğüttü fakat geriye un namına bir şey vermedi" sözünden isimdir. Bu kelime aynı zamanda helâk olmak, helâk oluş anlamına da gelir. Recez vezninde şair şöyle demiştir:

"Helâk edici bir kuyuda yürüyüp gitti de farkına varmadı."

Ebû Ubeyde dedi ki: Buradaki olumsuzluk edatı olan; “Lâ” fazladan gelmiş olup, "helâk edici kuyu" anlamındadır. (Hadîs-i şerîfin son iki kelimesi): "Ba’de’l-kevni" "Varlıktan sonra... " Müslim, II, 979; Tirmizi, V, 497. diye de rivâyet edilmiştir. İşin tamam olmasından sonra dağılmasından (Sana sığınırım) demek olur.

Mamer'e; "El-havru ba’de’l-kevni"

"Oluştan sonra helâk oluş" hakkında sorulmuş o da: o, el-Küntidir demiştir. Abdurrezzak kendisine el-künti ne demektir? diye sorunca, şu cevabı vermiştir: Kişi önceleri salih iken sonraları kötü bir adama dönüşür.

Ebû Amr dedi ki: Kişi yaşlanacak olursa ona; "künti" denilir. Sanki bu ifade: "Kuntu fi şebâbi kezâ" "Ben gençliğimde şu idim" sözüne nisbet edilmiş gibidir. Şair şöyle demiştir:

Ben artık küntî oldum ve âcin (hamur yoğurucu) oldum

Kişinin en kötü özellikleri ise "küntü" ve "âcin'dir."

Kişi yaşlılıktan dolayı yere dayanarak ayağa kalkacak olursa: "Acine’r-raculu" "Adam hamur yoğurdu" denilir. İbnu'l-Arabî dedi ki: el-küntî" ben: "Kuntu şâben vekuntu şucâan" "Genç idim, kahraman idim" diyen kimseye denilir. "Kâne li male ve kuntu ehabbe ve kâne li hayle vekuntu erkebe." "Benim malım vardı ve ben o malı bağışlıyor idim. Benim atlarım vardı, onlara biniyor idim" diyen kimseye "el-kânî" denilir.

14 ﴿