16O halde (durum) öyle değildir. Andederim şafağa, "O halde, öyle değildir" âyetindeki: "Lâ" "Değildir" lâfzı sıla (fazladan gelmiş ulama lâfzı)dır. "Andederim şafağa" güneşin batışı esnasında görülen ve yatsı namazı vakti girinceye kadar devam eden kırmızılığa... Abdullah b. el-Hakem, Yahya b. Yahya ve onların dışında pek çok sayıda bir kimse, Malik’ten şöyle dediğini nakletmektedir: Şafak batıdaki kırmızılıktır. Bu kırmızılık gittiği vakit, akşam namazının vakti çıkar ve yatsı namazı vacib olur. İbn Vehb, rivâyetle dedi ki: Bana birden çok kişi Ali b. Ebî Tâlib, Muaz b. Cebel, Ubâde b. es-Sâmit, Şeddâd b. Evs ve Ebû Hüreyre'den naklen şunu haber verdiler: Şafak kırmızılıktır. Malik b. Enes de böyle demiştir. İbn Vehb'den başkaları, ashab-ı kiramdan Ömer, İbn Ömer, İbn Mes’ûd, İbn Abbâs, Enes, Ebû Katade, Câbir b. Abdullah ve İbn ez-Zübeyri; Tabiînden Said b. Cübeyr, İbnu'l-Müseyyeb, Tavus, Abdullah b. Dinar ve ez-Zührî'yi de zikretmektedirler. Fukahâdan el-Evzai, Malik, Şâfiî. Ebû Yusuf, Ebû Sevr, Ebû Ubeyd, Ahmed ve İshak da böyle demişlerdir. Bir görüşe göre de bu, beyazlık demektir. Bu açıklama da İbn Abbâs, yine Ebû Hüreyre, Ömer b. Abdu’l-Aziz. el-Evzaî ve kendisinden gelmiş iki rivâyetten birisinde Ebû Hanife'den rivâyet edilmiştir. Esed b. Amr, Ebû Hanife'nin bu görüşten vazgeçtiğini rivâyet etmiştir. Yine İbn Ömer'den rivâyet edildiğine göre, şafaktan kasıt beyazlıktır. Ancak tercih edilen birinci görüştür. Çünkü ashabın, tabiînin ve fukahanın çoğunluğu bu görüştedirler. Diğer taraftan Arap dilinin şahitleri de iştikak ile sünnet de bu görüşün doğruluğuna şahitlik etmektedir. el-Ferrâ'' dedi ki: Araplardan birisinin üzerinde boyalı bir elbise hakkında; "bu sanki şafağı andırmaktadır" dediğini duydum. Bu elbise de kırmızı renkte idi. İşte bu, şafağın kırmızılık anlamına geldiğine bir delildir. Şair de şöyle demiştir: "Rengi kırmızı, tıpkı şafağın kırmızılığı gibidir." Bir başka şair ise şöyle demiştir "Kalk ey delikanlı, elin ayağına dolaşmadan yardım et bana, Zamana karşı; içi şafak (gibi kırmızı şarabla) dolmuş bir kase ile." Boyamak maksadıyla kullanılan kırmızı çamura (mağra'ya) da şafak denilir. es-Sıhah'ta şöyle denilmektedir: Şafak; gecenin başlangıcından, yatsı vaktine yaklaşıncaya kadar, güneş ışıklarının geriye kalanlarına ve kırmızılığına verilen isimdir. el-Halil dedi ki: Şafak; güneşin batınımdan yatsı vaktine kadar görülen kırmızılıktır. Bu kırmızılık kayboldu mu, şafak kayboldu, denilir. Diğer taraftan, kelimenin asıl anlamının, bir şeyin ince oluşu ile alakalı olduğu da söylenmiştir. Mesela: "Şey’un şefiun" "İnceliği dolayısıyla birbirini tutmayan şey": denilir. "Eşfeka aleyhi" "Ona şefkat gösterdi" yani ona karşı kalbi inceldi, yumuşadı demektir. "Şefkat" de "işfak"den isim olup, kalb inceliği demektir. Şafak da aynı şekildedir. Şair de şöyle demiştir: "O benim hayatta kalmamı ister, bense şefkatim dolayısıyla ölümünü isterim. Çünkü ölüm mahremlere gelen en iyi misafirdir." O halde "şafak"; güneş ışığının geriye kalan kısımları ve kırmızılığıdır. Sanki bu incelik, güneş ışığından geliyor gibidir. Hukema beyazlığın asla kaybolmadığını (batmadığını) iddia ederler. el-Halil dedi ki: Ben İskenderiye minaresine çıktım. Beyazlığı gözetledim, onun bir ufuktan bir başka ufuğa gidip geldiğini görmekle birlikte battığını görmedim. İbn Ebi Üveys dedi ki: Ben, bu beyazlığın, tan yeri ağarıncaya kadar devam ettiğini gördüm. İlim adamlarımız dedi ki: Onun (beyazlığın) vakti sınırlandırılamadığından ötürü o nazar-ı itibara alınmaz. Ebû Davud'un Sünen'inde en-Numan b. Beşir'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Aranızda yatsı namazının vaktini en iyi bileniniz benim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu namazı, ayın üç günlükken batışı vaktinde kılardı. Ebû Davud, I, 114; İbn Hibban, Sahih, IV, 392; Hakim, Müstedrek, I, 30H; Tirmizi, I, 306; Nesâî, I, 364; Müsned, IV, 274; Tayalisi, Müsned, I, 108; Dârimi, I, 298; Darakutni, I, 269. İşte bu bir sınırlandırmadır, bunun hükmü de ismin kapsadığı vaktin ilkine taalluk eder. Sizin bu iddianız birinci fecir (fecr-i kazib) ile çürütülür, denilemez. Çünkü bizlere göre; birinci fecir ile namaz olsun, imsak (oruç başlaması) olsun herhangi bir hüküm taalluk etmez. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); fecri, hem sözü, hem de fiili ile açıklayarak şöyle buyurmuştur: "Fecir böyle demen değildir" -ellerini yukarı doğru kaldırdı- "fakat fecir böyle demendir" -deyip ellerini yaydı. Az lafzi farklarla: Buhârî, VI, 2647; Müslim, 11, 768, 769, Ebû Davud, II, 303; Nesâî, IV. 148; İbn Mâce, 1541. Buna dair açıklamalar el-Bakara Süresi'nde oruç âyetinde (2/187. âyet, 7. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. O bakımdan tekrar etmenin anlamı yoktur. Mücahid dedi ki: Şafak gündüzün tamamıdır. Çünkü yüce Allah: "Geceye ve onun kaplayıp topladığı şeylere" diye buyurmuştur. İkrime; gündüzün geri kalan bölümüdür, demiştir. Yine şafak, bayağı şeylere verilen isimdir. Oldukça az bir bağış" denilir. el-Kümeyt şöyle demiştir: "O bütün krallardan işleri daha şerefli ve güzel bir kraldır, elleri; Dilenenler için az vermeksizin âdeta (sağılan süt gibi bağışlar) akıtmıştır." |
﴾ 16 ﴿