7Allah'ın dilediği müstesna. Şüphe yok ki O, açık olanı da bilir, gizli kalanı da. Ebû Salih'in, İbn Abbâs'tan rivâyetine yöre bu âyet-i kerimenin nüzulünden sonra Peygamber vefat edinceye kadar "Allah'ın dilediği müstesna," hiçbir şey unutmadı. Said'in rivâyetine göre, Katade şöyle demiştir: Rasûlullah "Allah'ın dilediği müstesna" hiçbir şeyi unutmazdı. Bu görüşlere göre; şöyle denilmiştir: Allah'ın unutmasını dilediği şey müstesna. Şu kadar var ki; bu âyetin inişinden sonra, hiçbir şey de unutmamıştır. Bir diğer açıklamaya göre, Allah'ın unutmasını dilemesi müstesna, bundan sonra unuttuğunu yine hatırlar. O halde Peygamber unutmuştur, fakat unuttuğunu hatırlamıştır. O, tam anlamıyla külli bir şekilde unutmuş değildir. Rivâyet olunduğuna göre namazda Kur'ân okurken bir âyet-i kerimeyi okumamış Ubeyy bu âyetin nesh olduğunu sanmış. Ona durumu sorunca: "Onu unuttum" diye cevab vermiştir. Burada âyetin unutmayı sözkonusu ettiği de söylenmiştir. Yani yüce Allah'ın, sana unutturmayı diledikleri müstesnadır. İşte neshin anlamı budur. Yüce Allah'ın neshetmesini dilediği şeyler müstesna demektir, diye açıklanmıştır. İstisna da bir çeşit neshtir. Bir diğer açıklamaya göre nisyan (unutmak), terk etmek anlamındadır. Yani yüce Allah, onun gereğince amel etmemekten seni koruyacaktır. Neshettiği için kendilerini terketmeni Allah'ın diledikleri müstesnadır. Bu açıklama amel hususunda bir neshtir. Birincisi ise kıraatte bir neshtir. el-Ferğani dedi ki: Cüneyd'in meclisine oldukça engin bilgi sahibi kimseler gelir giderdi. Nahivci İbn Keysân da onun yanına gelirdi. Heybetli birisi idi. Bir gün: "Ey Ebû'l-Kasım yüce Allah'ın: "Sana okutacağız ve unutmayacaksın" âyeti hakkında ne dersin?" diye sormuş. Cüneyd sanki bu hususta ona uzun zamandan beri soru sorulmuşcasına çabucak: "Gereğince amel etmeyi unutmayacaksın", diye cevap verdi. Bunun üzerine İbn Keysan: Allah o ağza bir kötülük göstermesin. Senin gibi birisinin görüşü gerçekten kabul edilmeye değer, diye cevab verdi. " ...mayacak..." nefy içindir, nehy için değildir. Bunun nehy için olduğu ve sondaki "ye"nin (nehy için olması halinde yazılmaması gerekmekle birlikte) âyet sonlarının böyle oluşundan dolayı yazıldığı da söylenmiştir. Bu durumda anlam şöyle olur: Onu okumaktan ve tekrarlamaktan yana gaflete düşme! O takdirde onu unutursun. Maslahat dolayısıyla tilavetinin kaldırılması suretiyle, sana unutturmayı Allah'ın diledikleri müstesna. Ancak birinci görüş, tercih edilen görüştür. Çünkü nehyden istisna yapılırsa bu ancak bilinen ve belirli bir süre için yapılır. Aynı şekilde sondaki "ye" harfi bütün mushaflarda yazıldığı gibi, kıraatte de bu şekildedir. Allah'ın, indirmesini ertelemeyi dilediği kısmı müstesna, anlamında olduğu söylendiği gibi; anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Allah, o merayı kupkuru ve simsiyah hale getirdi. Bundan Allah'ın Âdemoğullarının ve davarların elde etmelerini dilediği kısım müstesnadır. O, böyle olmaz. "Şüphe yok ki O, açık olanı" açığa vurulan söz ve ameli "da bilir, gizli kalanı" gizlenen şeyleri "de bilir." İbn Abbâs'tan kalbinde ve içinde olanları da bilir, diye açıkladığı nakledilmiştir. Muhammed b. Hatim dedi ki: O, açıktan verilen sadakayı da, gizli saklı olarak verilen sadakayı da bilir. "Açık olan", senin Kur'ân'dan ezberlediğin bölümlerdir. "Gizli olan" ise senin kalbinde olup (ezberlediğin) bölümlerden nesholunanlardır, diye de açıklanmıştır. |
﴾ 7 ﴿