16Yahut, topraklara düşmüş bir yoksula. "Yahut topraklara düşmüş bir yoksula." Hiçbir şeyi olmadığından dolayı fakirlikten toprağa yapışıp durmuş, topraktan başka sığınacak, barınacak hiçbir şeyi olmayan kimseye ... demektir. İbn Abbâs dedi ki: O evi bulunmayan, sokağa atılmış kimse demektir. Mücahid dedi ki: Toprağa karşı elbise ya da başka bir şey türünden kendisini koruyacak hiçbir şeyi olmayan kimsedir. Katade: Evlad u ıyali pekçok olan kimsedir, diye açıklamıştır. İkrime: Borç altına girmiş kimse, Ebû Sinan: Kötürüm kalmış kimsedir, diye açıklamışlardır. İbn Cübeyr: Kimsesi olmayan kişi diye açıklamıştır. İkrime'nin rivâyetine göre, İbn Abbâs şöyle açıklamıştır: "Toprağa bulanmış (zu metrabe)" toprağından uzak düşmüş yani vatanından uzaktaki yabancı kimse demektir. Ebû Hamid el-Harezenci de şöyle demiştir: Buradaki "metrebe" zorlu ve sıkıntılı hal demek olan "terib"den gelmektedir. Bir kimse fakr u zaruret içine düştüğü takdirde; "teribe" fiili kullanılır. el-Hüzeli şöyle demiştir: "Bizler, misafir gelip de bizim yurdumuza konakladığı vakit; Oldukça fakirlik halimizde bile develerin kanlarını akıtırdık." İbn Kesîr, Ebû Amr ve el-Kisaî ("kul azad etmek" anlamındaki lâfzı): Mazi bir fiil olarak "kef" harfini üstün ile: "Fekke" "Azad etti" diye "köle" anlamındaki lâfzı da mef'ûl olduğundan ötürü nasb ile; “Rakabetu" diye okumuşlardır. "Yahut yemek yedirmek" anlamındaki âyeti hemzeyi üstün ve "mim" harfini de nasb ile; " Ev et’ame" "Yahut yemek yedirdi" diye ("ayn" harfinden sonra) "elif" getirmeksizin yine mazi bir fiil olarak okumuşlardır. Çünkü yüce Allah: "Bundan sonra da îman edenlerden... olmasıdır" (17. âyet) diye buyurmuştur. Bunun böyle olması "köle azad et(me)di, yemek yedir(me)di" şeklindeki okuyuşa daha uygun düşmektedir. Diğerleri ise ref ile: "Fekku" "Azad etmekdir" diye; "Fekektu" "Çözdüm, azad ettim" fiilinin mastarı olarak okumuşlar; "köle" anlamındaki lâfzı da; "Rakabetin" şeklinde izafet dolayısıyla mecrur okumuşlardır Diğer taraftan: "Ev it’amun" "Yahut... yemek yedirmektir" lâfzındaki hemzeyi kesreli, ("ayn"dan sonra) "elif" ile "mim" harfini ötre ve aynı şekilde mastar olarak tenvinli okumuşlardır. Bu okuyuşu Ebû Ubeyd ve Ebû Hatim tercih etmiştir. Çünkü bu yüce Allah'ın: "O sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin" (12. âyet) âyetini açıklamakta, daha sonra bunun ne olduğunu haber vererek: "O kul azad etmektir yahut... yemek yedirmektir" (12. âyet) diye buyurmaktadır. Anlam da şöyle olur: Sarp yokuşa saldırmak, köle azad etmek yahut yemek yedirmektir. Nasb ile okuyanların (İbn Kesîr, Ebû Amr ve el-Kisai'nin) okuyuşu ise manaya göre yorumlanan bir okuyuştur. Yani böyle bir kimse köle azad etmedi, açlığın yaygın olduğu bir günde yemek yedirmedi. Bu, o sarp yokuşu nasıl aşabilecektir? el-Hasen ve Ebû Recâ da (diğer okuyuşa göre) "gün" lâfzının sıfatı olan "yemek yedirmek" anlamındaki lâfzın mef'ûlü olarak nasb ile; "Zâ mesğabetin" "Aç olan bir kimseye" diye okumuşlardır. Yani onlar aç olan bir kimseye yemek yedirirler. "Bir yetim" lâfzı da ondan bedel olur. Diğerleri ise "gün"ün sıfatı olarak; "Zi mesğabetin" "Açlığın çok olduğu (bir gün)" diye okumuşlardır. Nasb ile okuyuşun ayrıca cer harfi ile mecrurun mahalline göre sıfat olması (dolayısı ile yine sıfatın, gün lâfzının sıfatı olması) da mümkündür. Çünkü yüce Allah'ın: "Bir günde" anlamındaki âyeti, mahalli itibariyle nasb konumunda olan bir zarftır. Bu durumda lafıza değil de manaya göre onun (yani günün) sıfatı olur. |
﴾ 16 ﴿