TEBBET SÛRESİRahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile Mekke'de indiği hususunda görüş birliği vardır. Beş âyet-i kerimedir. 1Ebû Leheb'in iki eli kurusun. (Kendisi de) helâk oldu zaten. Bu âyete dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız: 1- Nüzul Sebebi ve Ayetin Anlamı: "Ebû Leheb'in iki eli kurusun..." âyeti hakkında -lâfız Müslim'e ait olmak üzere- Buharî ve Müslim ile başka eserlerde İbn Abbâs'ın şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Yakın akrabanı uyar. " (eş-Şuara, 26/214); "Ve aralarından ihlâsa erdirilmiş taraftarlarını" Nevevi diyor ki: 'İbarenin zahirinden anlaşıldığına göre "ihlâsa erdirilmiş taraftarlarını" ifadesi, indirilmiş Kur'ân’ı bir ifade iken sonradan nesh edilmiştir." (Şerhu Müslim, 111, «2; ayrıca bk. İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, VI», 502 ve 737) âyeti nazil olunca, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) evinden çıktı ve Safâ'nın üzerine çıktı. (Savaş ve baskın tehlikesini haber vermek üzere kullanılan): "Ya sabâhâh" (sabah baskınına uğradık)! diye seslendi. Onlar: Bu seslenen kim? dediler. Muhammed diye cevap verdiler. Onun etrafında toplandılar. Şöyle buyurdu: "Ey filanoğulları, ey filanoğulları, ey filan oğulları. Ey Abd-i Menafoğulları, ey Abdu'l-Muttaliboğulları!" Hepsi de onun etrafında toplandılar. Bunun üzerine şöyle dedi: "Bu dağın arka tarafında karsınıza çıkmak üzere bir grub süvarinin bulunduğunu size haber verecek olsaydım, ne dersiniz? Benim bu verdiğim haberi tasdik eder miydiniz?" Onlar: Biz şimdiye kadar senin yalan söylediğini tesbit etmedik, dediler. Peygamber: "İşte ben şüphesiz son derece çetin bir azâbın önünde sizin için bir uyarıp korkutanım." dedi. Bunun üzerine Ebû Leheb: Helâk olasıca! Sadece bunun için mi bizi topladın' dedi. Sonra kalkıp gitti. Bu sefer şu: "Ebû Leheb’in iki eli kurusun. Helâk oldu zaten" diye başlayan bu sûre nazil oldu. (Hadisi) böylece (rivâyet eden) el-A'meş, sûreyi sonuna kadar okudu. Buhârî, IV, 1902; Müslim, I, 193. el-Humeydi ve başkaları şunu eklemektedir: Ebû Leheb'in karısı kendisi ve kocası hakkında Kur'ân'dan nazil olan buyrukları işitince beraberinde Ebû Bekir (radıyallahü anh) ile Kabe'nin yakınında Mescid-i Haramda oturmakta olan Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına gitti. Elinde avuç dolusu taş da vardı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanıbaşında durduğu halde Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı görmesin diye Allah gözlerini perdeledi. Ebû Bekir'den başkasını görmüyordu. Ey Ebû Bekir, dedi. Bana ulaştığına göre senin arkadaşın beni hicvediyormuş. Allah'a yemin olsun onu bulacak olursam, bu taşları onun ağzına atarım. Allah'a yemin ederim ben şair bir kadınım: "Çok yerilen birisine karşı geldik. Onun emrinden yüz çevirdik Ve onun dinini terkettik." dedi ve çekip gitti. Ebû Bekir: Ey Allah'ın Rasûlü ne dersin? Seni görmedi mi? diye sordu. Peygamber: "Hayır, beni görmedi. Allah, beni görmesin diye onun gözünü perdeledi" diye buyurdu. Humeydi, Müsned, I, 153-154; Hâkim, Müstedrek, II, 393; Ebû Yala, Müsned, I, H3 Kureyşliler Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı "yerilen (müzemmem)" diye adlandırıyor ve böylece ona hakaret etmek istiyorlardı. Peygamber de şöyle buyurdu: "Allah'ın Kureyş'in vermek istediği eziyetleri benden nasıl çevirdiğine hiç hayret etmiyor musunuz? Onlar "müzemmem" diye birisini hicvedip ona sövüp sayıyorlar. Ben ise Muhammed (çokça övülen)'im." Buhârî, III, 1299; Müsned, II. 30>9. Bir diğer açıklamaya göre; sûrenin nüzul sebebi Abdurrahman b. Zeyd'in naklettiği üzere şöyledir Ebû Leheb Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelip: Ey Muhammed! Sana îman edecek olursam, bana ne verilecek? dedi Peygamber: "Diğer müslümanlara verilenlerin gibisi" diye buyurdu. Ebû Leheb: Benim onlara bir üstünlüğüm olmayacak mı? dedi. Peygamber: "Nasıl bir şey istiyorsun?" diye sordu. Ebû Leheb: Böyle bir din olmaz olsun. Ben bunlarla birlikte eşit mi olacağım, dedi. Bunun üzerine onun hakkında yüce Allah: "Ebû Leheb'in iki eli kurusun. Helâk oldu zaten" âyetlerini indirdi. Abdurrahman b. Keysan'ın naklettiği üçüncü bir görüş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına bir heyet gelecek olursa, Ebû Leheb onların yanına giderdi. Onlar da Ebû Lebeb'e Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında soru soruyorlar. Ona: Sen onu bizden daha iyi tanırsın, diyorlardı. Ebû Leheb onlara şöyle diyordu: O çok yalancı bir sihirbazdır. Bunun üzerine Peygamberin yanına gitmiyor, geri dönüyor ve onunla karşılaşmıyorlardı. Yine bir heyet gelmişti. Ebû Leheb aynı şeyleri onlara da yaptı. Onlar: Hayır onu görüp de, sözlerini dinlemedikçe geri gitmeyeceğiz, dediler. Bu sefer Ebû Leheb onlara şöyle dedi: Biz hala onu tedavi edip duruyoruz. O helâk olsun, o yok olsun. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bu durum haber verilince bundan dolayı çokça üzüldü. Yüce Allah, bu sebeble: "Ebû Leheb'in iki eli kurusun..." sûresini indirdi. Bir diğer görüşe göre Ebû Leheb, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bir taş atmak istedi. Yüce Allah onun bu isteğine engel oldu ve onun bu haline engel olunması dolayısıyla da yüce Allah: "Ebû Leheb'in iki eli kurusun, helâk oldu zaten" âyetlerini indirdi. " (îki eli) kurusun" âyeti hüsrana uğrasın, demektir. Bu açıklamayı Katade yapmıştır. Ziyana uğrasın, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı İbn Abbâs yapmıştır. Sapıttı, diye de açıklanmıştır ki, bu da Atâ'nın açıklamasıdır. Helâk olsun, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu da İbn Cübeyrin açıklamasıdır. Yemen b. Riab dedi ki: Hiçbir hayır elde etmesin demektir. el-Esmai, Ebû Amr b. el-Ala'dan naklettiğine göre; Osman -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- öldürülünce insanlar sahibini gömleksizin birisinin şöyle seslendiğini işittiler: "Yemin olsun seni yalnız bırakıp geri gittiler Ne geriye baktılar, ne de döndüler. Adaklarının gereğini yerine getirmediler O yaptıkları sebebiyle helâk olasıcalar." Özellikle "ellerin kurumasından sözedilmesi, çoğu işlerin ellerle yapılmasından dolayıdır. Yani o eller de hüsrana uğrasın, kendisi de hüsrana uğrasın. "Eller" ile bizzat kendisinin kastedildiği de söylenmiştir. Çünkü bazan kişinin kendisinden "elleri" diye sözedilebilir. Nitekim yüce Allah: "Bu senin ellerinin önden gönderdiği sebebiyledir." (el-Hac, 22/10) diye buyurmaktadır. Bundan maksat, bizZat kendinin ... demektir. İşte Arapçanın üslubu, yolu yordamı budur. Bazan bir şeyin bir kısmını zikreder ve onun tamamını kasteder. Nitekim: " O kimseye zamanın eli, musibetlerin ve ölümlerin eli isabet etti" denilirken "bütün bunlar o kimseye isabet etti" demek olur. Şair de şöyle demiştir: "Musibetlerin eli onun üzerine çullanınca, Yok mu himaye edip koruyacak olan kimse? diye seslendi." "(Kendisi de) helâk oldu zaten" âyeti hakkında el-Ferrâ' dedi ki: Birinci "teb (ellerin kuruması, helâk oluş)" (bed)duadır. İkincisi ise haberdir. Nitekim: Allah onu helâk etsin, zaten de helâk oldu, demek gibidir. Abdullah b. Ubey'in kıraatinde ise: "Zaten helâk olmuştur" şeklindedir. Ebû Leheb'in ismi Abdu'l-Uzza'dır. Abdu'l-Muttalib'in oğlu olup, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın amcasıdır. Karısı el-Avra Um Cemil ise, Ebû Süfyan b. Harbin kızkardeşidir. Her ikisi de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a aşırı derecede düşman idi. Tarık b. Abdullah el-Muharibi dedi ki: bizler Zü’l-mecaz panayırında iken bir kimsenin şunları söylemekte olduğunu duydum: "Ey insanlar! Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur deyiniz, kurtuluşa ereceksiniz." Bir de baktım ki, arkasından bir adam ona taş atıyor. Bacaklarını ve topuklarını kanatmış olduğu halde şöyle diyordu: Ey insanlar! Bu bir yalancıdır, bunu tasdik etmeyiniz. Ben: Bu kim? dedim. Muhammed, dediler, peygamber olduğunu ileri sürüyor. Bu da amcası Ebû Leheb'dir, o da onun yalancı olduğunu söylüyor. Atâ, İbn Abbâs'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Ebû Leheb dedi ki: Muhammed sizi büyüledi. Çünkü bizden herhangi bir kimse bir yaşını bitirmiş bir kuzuyu yiyor ve büyükçe bir kova süt içiyor yine doymuyor. Oysa Muhammed sizi bir koyun bacağı ile doyurdu, bir miktar süt içirerek susuzluğunuzu giderdi. 2- Ebû Leheb'e Bu İsmin Veriliş Sebebi: Yüce Allah'ın: "Ebû Leheb" âyeti ile ilgili olarak şöyle denilmiştir: Ona Leheb (alev) adının verilişi güzelliğinden ve yüzünün parlaklığından dolayıdır. Bazıları bunun müşriğe künye verilebileceğine delil olduğunu zannetmişlerse de bu kanaat batıldır. Çünkü ilim adamlarına göre yüce Allah'ın ona "Ebû Leheb (alevin babası)" künyesini verişinin dört sebebi vardır: 1- Onun ismi Abdu’l-Uzza (Uzza'nın kulu) idi. Uzza ise bir puttur. Yüce Allah, Kitabında hiçbir puta kulluk izafe etmiş değildir. 2- O isminden çok künyesi ile meşhur olmuştu. Ondan dolayı açıkça künyesi zikredilmiştir. 3- İsim, künyeden daha şereflidir. Bu bakımdan yüce Allah, onu daha şerefli olandan daha aşağı mertebeye indirmiştir. Zira ondan haber vermek kaçınılmaz bir şeydi. İşte bundan dolayıdır ki yüce Allah, peygamberlere isimleri ile seslenmiş, onlardan herhangi bir kimseden künyesi ile sözetmemiştir. İsmin künyeden daha şerefli olduğunu gösteren hususlardan birisi de şudur: Yüce Allah'a isim verilir ama künye verilmez. Her ne kadar bu çok açık ve belli olmakla; künye taşımaktan yüce ve mukaddes olduğundan ötürü künyenin ona nisbeti imkansız olmakla birlikte böyledir. 4- Yüce Allah onu cehenneme sokmakla onun mensub olduğu künyenin (manasını) gerçekleştirmeyi murad etmiştir. Onun nisbetini gerçekleştirmek kendisi adına seçtiği, uğur kabul ettiği hususu yerine getirmek için o, o ateşin babası (yani o ateşe atılan) kimse olmasını dilemiştir. İsmi ile künyesinin aynı şey olduğu da söylenmiştir. Onun yakınları ona -yüzünün alev gibi parlaması ve güzelliğinden ötürü- Ebû Leheb ismini veriyorlardı. Onların sevilen ve hoşlanılmayan hakkında ortak olarak kullanılabilen "Ebû'n-Nûr, Ebû'z-Ziya (nurun babası, aydınlığın babası, nurlu aydınlıklı)" demelerini engellemiş ve sadece hoşlanılmayan ve yerilen kimselere mahsus olan "Leheb (ateş alevi)"e izafe etmelerini sağlamıştır ki, Leheb (alev) ateşin kendisidir. Daha sonra da ateşi onun karar kılıp yerleşeceği yer kılmak sureti ile de bunu gerçekleştirmiş olacaktır. Mücahid, Humeyd, İbn ,Kesir ve İbn Muhaysın "Ebû Leheb" lâfzının "he"sini sakin olarak; (........) diye okumuşlar; fakat, "Alevli" lâfzının "he" harfinin üstün olduğu hususunda da (kıraat âlimleri) ihtilaf etmemişlerdir. Çünkü onlar bu hususta âyetlerin sonlarını gözönünde bulundurmuşlardır 3- Meydana Gelen Olaylar ve Kader: İbn Abbâs dedi ki: Yüce Allah, Kalemi yaratınca una: Olacak şeyleri yaz dedi. Onun yazdığı şeyler arasında "Ebû Leheb'in iki eli kurusun" da vardı. Mansur dedi ki: el-Hasene yüce Allah'ın; "Ebû Leheb'in iki eli kurusun" âyeti hakkında soru soruldu: Acaba bu da Ummu'l-Kitab'ta var mıydı diye ve acaba Ebû Leheb, cehennem ateşini isteseydi boylanmayabilir miydi? el-Hasen şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, orayı isteği ile boylayamaması onun gücünde olan bir şey değildir. Şüphesiz ki o, Ebû Leheb de, onun anne ve babası da yaratılmadan önce Allah'ın Kitabında böyle idi. bunu Mûsa'nın, Âdem'e söylediği: "Sen Allah'ın eliyle yarattığı, kendisine ruhundan üflediği, cennetine yerleştirdiği, kendisine meleklerini secde ettirdiği Âdem'sin. İnsanları zarara uğrattın, onları cennetten çıkardın" sözüne karşılık Âdem'in söylediği şu sözler de desteklemektedir: Sen de Allah'ın kelamı İle (kendisi ile konuşmakla) seçtiği Mûsa'sın. Sana Tevrat'ı verdi. Sen yüce Allah'ın benim hakkımda gökleri ve yeri yaratmasından önce yazmış olduğu bir durumdan ölürü mü beni kınıyorsun? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Âdem getirdiği delil ile Mûsa'ya galib geldi." Buharî, III, 1251, IV, 1764, VI, 2439, 2730; Müslim, IV, 2042, 2043, 2044; Tirmizi, IV, 444; Ebû Davud, IV, 226; İbn Mace, I, 31; Muvatta’, II, H98; Müsned, II, 164. 2H7, 392, 398... Bu (rivâyet) daha önceden (Ta-Ha, 20/121. âyet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Hemmâm'ın, Ebû Hüreyre'den naklettiği hadiste Âdem, Mûsa'ya şöyle demiş: "Sen Allah'ın beni yaratmadan önce Tevrat'ı ne kadar bir süre önce yazdığını biliyor musun!'" Mûsa: "İkibin yıl önce" dedi. Âdem şöyle dedi: "Peki sen Tevrat'ta "Âdem Rabbinin emrine karşı geldi de şaşırdı" (Taha, 20/121) âyetini da gördün mü?" Mûsa: "Evet" dedi. Bu sefer Âdem şöyle dedi: "Allah'ın benim hakkımda işlemeyi ben yaratılmadan ikibin yıl önce yazıp takdir etmiş olduğu bir işten ötürü beni nasıl kılarsın?" Böylece Âdem getirdiği delil ile Mûsa'yı yenik düşürdü. Müslim, IV, 2044'te Hemmâm'ın daha önce zikrediltrnleıiııki gibi rivâyet ettiğini kaydetmekte olup Kurtubî'nin bundan sonra değindiği rivuyete atıfla bulunmaktadır. Tavus, İbn Hürmüz ve el-Arec'in Ebû Hüreyre'den rivâyetlerinde "...kırk yıl süre ünce,.." şeklindedir. Müslim, IV, 2043. |
﴾ 1 ﴿