NÂS SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile

Bu sûre de (Mekke'de mi, Medine'de mi inmiş olması bakımından) Felak Sûresi gibidir. Çünkü bu sûre iki Muavvize'den birisidir.

Tirmizî'nin rivâyetine göre Ukbe b. Amir el-Cüheni Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan şöyle dediğini rivâyet etmiştir: "Allah benim üzerime benzerleri görülmedik âyetler indirdi: "De ki; Sabahın Rabbine sığınırım" deyip sûrenin sonuna kadar ve "De ki: Sığınırım insanların Rabbine" âyetinden sûrenin sonuna kadar (okudu)." (Tirmizi) dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir. Müslim de bu hadisi rivâyet etmiştir. Tirmizi, V, 170, 453; Müslim, I, 551; Dârimî, 11, 514; Nesâi, II. Müsned, IV, 144: 151. 152.

1

De ki: "Sığınırim insanların Rabbine,

"De ki: Sığınırım insanların Rabbine." Onların maliklerine ve işlerini yoluna koyana. Her ne kadar bütün yaratıkların Rabbi ise de burada insanların Rabbi olduğunu sözkonusu etmesinin iki sebebi vardır:

1- Çünkü insanlar tazım edilmişlerdir. Yüce Allah, onları sözkonusu ederek tazim olunsalar dahi, onların bile Rabbi olduğunu bildirmektedir.

2- Çünkü O, insanların şerrinden (kendisine) sığınılmasını emretmiştir. Onları sözkonusu elmekle insanlardan insanları koruyacak olanın kendisi olduğunu bildirmiş almaktadır.

2

"İnsanların melikine,

Âyetin tefsiri için bak:3

3

"İnsanların ilâhına."

"İnsanların melikine, insanların ilahına" diye buyurmasına gelince; insanlar arasında kendi melikleri (mutlak egemenleri) olduğunu hatırlatan kral ve hükümdarlar bulunduğu gibi, insanlar arasında O'ndan başkasına ibadet eden kimselerin de bulunmasıdır. Böylelikle yüce Allah, hem onların ilahı, hem de mabudları olduğunu, -kralların ve büyüklerin değil- gerektiğini kendisine sığınılması (istiaze olunması) Onun himayesine girilmesini anlatmaktadır.

4

"Vesvese veren o sinsi ve sinici olanın şerrinden."

Şeytanın şerrinden demektir. Vesvese sahibi şeytanın şerrinden anlamında olup muzaf ("olan" anlamını veren "zi" hazfedilmiştir.) Bu açıklamayı el-Ferrâ' yapmıştır.

"Vesvas" şeklinde "vav" fethalı olarak isim anlamını verir ki, "nuıvesvis: vesvese verici" demektir. "Vav" harfi kesreli olursa mastar yani "vesvese" demek olur. "Zilzal" ve "zelzal" de böyledir.

Vesvese insanın içinden geçen şeylere denir. Nitekim:Nefsi kendisine vesvese verdi, vesvese vermek (şeklinde "vav" harfi üstün ve kesreli olarak kullanılır.)."

Avcının, köpeklerin kısık seslerine ve süs eşyalarının çıkardıkları seslere de " vesvas" denilmektedir. Şair Zu'r-Rimme söyle demiştir:

"Soğuk, onu huzursuz etmeye başladı ve onu uykusuz bıraktı

Dört bir yandan esen rüzgar ile çıkan sesler (vesvas) ve yağan yağmurlar."

el-A'şa da şöyle demiştir:

"Yanından çekip gittiği vakit zînet eşyalarının sesini işitirsin

Tıpkı kuruyunca uçuşan ve rüzgarın esişi ile ses çıkartan otların yaptığı gibi."

el-Vesvas el-hannas'ın, İblis'in bir uğlu olduğu da söylenir. Bu oğlunu -güya- Havva'ya gelirmiş, onu ününe hırakıp: Sen buna bak demiş. Âdem (aleyhisselâm) gelerek: Bu ne oluyor ey Havva? deyince, Havva: Bizim düşmanımız bunu getirdi ve bana buna bak, dedi. Âdem: Hiçbir İhım ısta sen ona itaat etme dememiş miydim sana? Bizi masiyete düşürünceye kadar aldatan odur, deyip çocuğun üzerine atıldı ve onu döıt parçaya böldü. Herbir parçasını -ona olan öfkesinden dolayı- bir ağacın üzerine astı. İblis gelerek: Ey Havva oğlum nerede? diye sordu. Ona Âdem (aleyhisselâm)'ın ona yaptıklarını anlattı. Bu sefer İblis: Ey hannas diye seslendi, o da canlanıp ona cevab verdi.

Yine onu alıp Havva'ya yetirdi ve: Buna bak dedi. Âdem (aleyhisselâm) geldi. Bu sefer onu ateşte yaktı, küllerini denize savurdu. İblis -aleyhi'l-la'ne- geldi ve: Ey Havva oğlum nerede? dedi. Ona Âdem'in oğluna yaptıklarını anlattı. Bu sefer İblis denize gitti: Ey Hannas diye seslendi, canlanıp ona cevab verdi.

Üçüncü bir defa onu getirip Havva'ya bıraktı ve ona bak, dedi. Âdem onu görünce onu boğazladı ve ateşte pişirdi. Her ikisi de onu tutup yediler, İblis geldi ona durumu sorunca Havva da olanı ona bildirdi. İblis: Ey Hannas diye seslendi. Hannas canlanıp ona cevab verdi. Âdem'in ve Havva'nın karnından onu çıkardı.

İblis; İşte benim istediğim bu idi. İşte Âdemin oğullarının göğüslerinde kalacağın yer budur, dedi.

Bu bakımdan o her zaman için Âdem oğlu gafil olduğu her seferinde kalbinin üzerine atılır, kalbini ağzına alır, ona vesvese verir. Âdemoğlu Allah'ı anınca kalbini ağzından atar ve siner. Bu haberi Tirmizî el-Hakîm, Nevâdiru'l-Usul adlı eserinde Vehb b. Münebbih'den gelen bir sened ile zikretmiştir. Sahih olacağını zannetmiyorum. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Şeytan'ın

"hannas (sinsi ve sinici)" olmakla nitelendirilmesi çokça gizlenmesinden ötürüdür. Yüce Allah'ın;

"Artık başka söze gerek yok. Andederim, geri dönüp gidenlere" (et-Tekvir, 81/15) âyetinde de (kullanılan "el-hunnes" lâfzı) aynı kökten gelmektedir ki, kastedilen yıldızlardır. Çünkü onlar göründükten sonra saklanıp gizlenirler.

Kul, Allah'ı andığı vakit sindiği yani geri çekildiği için de bu ismin verildiği söylenmiştir. Haberde şöyle denilmektedir: "Şeytan insanın kalbi üzerinde kurutur. Kul gaflete düştü mü vesvese verir. Allah'ı andı mı siner." Yani geri çekilir ve vesvese vermekten kaçar.

Katade dedi ki:

"el-Hannas: Sinsi ve sinici" insanın kalbinde köpeğin burnuna benzer bir burnu bulunan şeytandır. İnsan gafil oldu mu ona vesvese verir. Kul Rabbini zikretti mi siner ve geri çekilir.

"Onu geri İttim o da geri çekildi" denilir. "Onu gerilettim" de denilir. Ebû’l-Ala el-Hadrami'nin -Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a okuduğu- şu beyiti de bu kabildendir:

"Eğer onlar kötülükle fesad çıkartacak olurlarsa lütfet de affeyle!

Şayet konuşma halinde geri kalırlarsa soru da sorma!"

Enes (radıyallahü anh)'dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; "Şeytan Âdem oğlunun kalbi üzerine burnunu koyar. Allah'ı zikredecek olursa siner. Allah'ı unutursa kalbini ağzına alır ve vesvese vermeye koyulur. " Ebû Ya'lâ, Müsned, VII, 27H; Heysemî, Mecma', VII, 14y -ravilerinden Adiy b. Ebi Umarj-nin Tavı F rılri uğu kavdıvla-.

İbn Abbâs dedi ki: Kul, Allah, andığı vakit şeytan onun kalbinden siner ve çekilip gider. Kul gaflete düşecek olursa onun kalbini ağzına alır, ona vesveseler verir ve birtakım uzak emellerle oyalar.

İbrahim et-Teymi dedi ki: Vesvasın ilk ortaya çıkması abdest halindedir.

Ona hannas (sinen ve sinsi) deniliş sebebinin, kul Allah'ı anmaktan gaflete düştüğü takdirde geri dönmesi olduğu da söylenmiştir. Çünkü "el-Hanes" geri dönmek demektir. Recez vezninde şair şöyle demiştir:

"Ve bir arkadaş ki hareket ettikçe eder,

Eğer ben ona selam verirsem, onun geri dönüşü daha da artar."

İbn Cübeyr, İbn Abbâs'tan yüce Allah'ın:

"Vesvese veren o sinsi ve sinici olan" âyeti hakkında iki açıklama nakletmektedir: Birincisine göre o, vesvese vermekle hidayetten geri döner. İkincisine göre o, vesvese ik* yakînin dışına çıkar.

5

"Ki o insanların göğüslerine hep vesvese verip durandır."

Mukâtil dedi ki: Şeytan bir domuz suretindedir. Damarda kan nasıl akıyorsa o da Âdem'in oğlunda Öylece akar. Yüce Allah bu hususta ona imkan vermiştir. İşte yüce Allah'ın:

"Ki o, İnsanların göğüslerine hep vesvese verip durandır." âyeti bunu anlatmaktadır.

Sahih'de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan şöyle buyurduğu nakledilmektedir: "Şüphesiz şeytan Âdem oğlunun içinde kanının aklığı gibi akar." Buhârî, II, 717, III, 1195, V, 2296; Tirmizî, III. 47S: Dârimi, II, 411: Müsned, III. 2«î. 309. İşte bu, Mukâtil 'in söylediğinin sahih olduğunu göstermektedir.

Şehr b. Havşeb, Ebû Sa'lebe el-Huşenî'den şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Ben yüce Allah'a bana şeytanı ve Âdemoğlunun bünyesindeki yerini göstermesini diledim. Onu gördüm. Şeytanın elleri onun ellerinde, ayakları ayaklarında, diğer şubeleri onun bedeninde idi. Şu kadar var ki, onun köpeğin burnu gibi bir burnu vardı. Allah'ı zikredecek olursa şeytan siner ve geri çekilir. Allah'ı Zikretmeyip susarsa onun kalbini yakalar.

Ebû Sa'lebe'nin bu açıklamasına göre, Âdemoğlunun vücudunda dal budak salmış olmaktadır. Yani Âdemoğlunun herbir azasında onun da bir parçası vardır.

Abdurrahman b. el-Esved'den yahutta tabiinden onun dışında birisinden -yaşı ilerlemiş iken- şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Ben hayasızlık işlemekten kendimi emniyette hissetmedim. Şeytanın bu hususta beni galeyana getirmeyeceğinden yana nasıl emin olabilirim?

İşte bu ifadeler şeytanın insan vücudunda dal budak salmış olduğunu göstermektedir ki, Mukâtil 'in sözünün ifade ettiği mana da budur.

Şeytanın vesvese vermesi ise, gizli bir söz ile kendisine itaat etmeye çağırmışıdır. Bundan anlaşılan şu ki: Sesi açıkça duyulmaksızın kalbe ulaşır.

6

"İster cinden olsun, İster insandan olsun."

Bu âyetle vesvese verenin insandan olabileceğini haber vermektedir. el-Hasen dedi ki: Bunlar iki şeytandır. Cin şeytanı insanların kalblerine vesvese verir. İnsan şeytanı ise açıkça gelir.

Katade dedi ki: Şüphesiz cinlerden de şeytanlar vardır, insanlardan da şeytanlar vardır, O halde hem insan, hem cin şeytanlarından Allah'a sığın.

Ebû Zerr'den bir adama şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Sen insan şeytanlarından Allah'a sığındın mı? O; İnsanlardan da şeytan var mı dır? deyince şöyle dedi: Evet, çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Her peygambere ins ve cin şeytanlarını böylece düşman kıldık." (el-En'am, 6/112)

Bir takım kimselere göre; buradaki "insanlar" ile de yine cinler kastedilmiştir. Yüce Allah'ın:

"Bir gerçek de şu ki: İnsanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı" (el-Cin, 72/6) âyetinde kendilerinden "erkekler" diye; başka yerde

"topluluk ve grub" (bk. el-Ahkaf, 46/29) diye sözedildiği gibi, burada da kendilerinden "İnsanlar" diye sözedilmiştir. Buna göre

"ister insandan" âyeti

"ister cinden" âyetine atfedilmiş olup, bu tekrar (mananın değil de) lâfızların farklı oluşundan dolayıdır.

Araplardan birisinin konuşurken şöyle dediği nakledilmektedir: Cinlerden bir kavim (bir topluluk) geldi ve durdu. Siz kimsiniz? diye soruldu, onlar: Cinlerden bazı insanlar, diye cevab verdiler. el-Ferrâ''nın açıklaması da bu anlamdadır.

"Vesvas"in şeytanın kendisi olduğu ve

"ister cinden olsun" âyetinin şeytanın cinlerden olduğunu beyan ettiği

"İster İnsanlardan olsun" âyetinin da

"vesvas (vesvese veren)"a atfedildiği söylenmiştir. Mana da şöyle olur: De ki: Cinlerden olan vesvesecinin şerrinden ve insanların şerrinden, insanların Rabbine sığınırım. Buna göre hem insanların, hem cinlerin şerrinden sığınması emredilmektedir.

"Cinler" lâfzı in çoğuludur. Nitekim:

"İnsanlar" ile; "İnsan" denilmesi de böyledir. "Cinnet: Cinler" lâfzının sonundaki "he (yuvarlak te)" çoğulun müennesliğinden ötürü gelmiştir.

Denildiğine göre İblis insanların kalplerine vesvese verdiği gibi cinlerin kalblerine de vesvese verir. Buna göre

"İnsanların göğüslerine" âyeti, hepsi hakkında umumi bir ifade olur.

"İster cinden olsun, ister insandan olsun" âyeti ise kalblerinde vesvese verdiği kimseleri açıklamaktadır.

Bir diğer açıklamaya göre:

"Vesvese veren...in şerrinden" lâfzındaki

"vesvese" cinlerin ve insanların verdiği vesvesedir. Bu da insanın içinden geçirdiği şeylere denir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın de şöyle dediği sabittir: "Şüphesiz yüce Allah fiilen işlemedikçe yahut onu söylemedikçe içlerinden geçirdikleri şeyleri ümmetime bağışlamıştır," Müslim, I, 116; Nesâi, VI, 157; İbn Mace, I, 65H; Müsned, il- 255, 393, 42S. 474, -İHI. Bu hadisi Ebû Hüreyre rivâyet etmiş, Müslim de kitabında zikretmiştir. Artık bundan maksadın ne olduğunu en iyi bilen yüce Allah'tır.

0 ﴿