BAKARA SÛRESİBu sûre Medine'de nâzil olmuştur, 286 âyetten müteşekkildir. 1Elif. Lâm. Mîm. (.......) İşte bu ve benzerin ifadeler müsemmâları (isimlendirmeleri) basit ve farklı farklı (dağınık) harflerden ibârettir ki, kelimeler bu basit yani farklı (yayılmış ya da dağınık) harflerden meydana gelirler. Meselâ; buradaki, (.......) harfi (.......) fiilinin harflerinden ortadaki harfi, (.......) harfi de aynı fiilin son harfini gösterir. İşte diğer benzerleri de böyle değerlendirilir. Bu harflerden oluşan söz konusu bu sembollerin isim olarak değerlendirilmelerine gelince, hepsinin kendi adlarına başlı başına birer mana taşımalarından dolayıdır. Bir de bu sembollerin üzerinde imâle, tefhim, tarif/mârifelik, tenkir/nekralık, cemi' ve tasgîrin (küçültme) isminin cereyan etmiş olması sebebiyledir. Meselâ; (.......) harfini ele alalım. Bu harf (.......) şeklinde mârife, (.......) şeklinde nekra ve (.......) şeklinde küçültme ismi olabilir. Fazla bilgi için ilgili kaynaklara bakılabilir. Bu murab yani değişebilirdir. Ancak tıpkı “Zeyd - “ve benzeri diğer isimlerin sakin kılınması gibi sakin kılınmıştır. İrabın gerektirdiği şeyleri kaybetmesi ya da taşımamaları sebebiyle bunlarda herhangi bir irab aranmaz. Farklı bir görüşe göre de tıpkı kimi sesler gibi değerlendirildiklerinden ötürü bunlar mebni (yani değişikliğe uğramayan, değişmeyen) kelimelerdir. Meselâ; karga sesinin taklidi olan, “gak “sesi gibi. Ayrıca cumhurun görüşüne göre bu tür semboller bulundukları sûrelerin isimleridirler. İbn Abbâs (radıyallahü anh), yüce Allah'ın bu harfler adına yemin ettiğini söylemektedir. İbn Mesud (radıyallahü anh) a göre de bunlar Allah'ın İsm-i A'zamidir (en yüce ismidir). Yine farklı bir görüşe göre bunlar, müteşabihattan (anlamı açık olmayanlardan) olup tevilini (tefsirunu) Allah'tan başkası bilemez. Bir de mübhem (manaları anlaşılamaz) ve icamları sebebiyle muceme harfler diye adlarıdırılmışlardır. Bu isimlerin âdeta bir metodu izler gibi gelmiş olması şu sebeplerden dolayıdır: Kur'ân'a karşı meydan okuyanlara bir uyan, kendilerine okunan bu Kitabı dikkatle dinlemeleri noktasında bir tahrik (harekete geçirme) gibi nedenler... Fakat hepsi de tümüyle bundan âciz kaldılar, karşı koyamadılar. Halbuki bu da tıpkı onların kullarıageldikleri söz ve kelimelerden düzenlenmiş olmakla beraber hiçbirisi bir benzerini getirmeye kâdir olamadı. Böylece onların dikkatleri bu Kitaba çekiliyor. Eğer bu meydan okuyanların Kur'ân karşısında güc ve kuvvetleri tükenmemiş ve uzun araştırmalar, çaba ve gayretler neticesinde âciz kalmamışlarsa -ki kendileri edebiyat ve şiir alanında bu işin otoriteleridirler- buyurup benzerini getirsinler. Ancak bunun bir beşer sözü olmaması sebebiyle asla bunu başaramayacaklar ve hep âciz kaldıkları gibi yine bu acizlikleri sürüp gidecektir. Çünkü bu, en güçlü ve her şeye kâdir olan tek yaratanın sözüdür. İşte bu söz daha gerçekçi ve daha çok kabule değer bir ifadedir. Yine bir görüş olarak denilir ki; sûrelerin bu tür harfler ile başlaması, bir bakıma dikkat çekmek ve hiç alışmadıktan garip bir tarz ile karşı karşıya kaldıklarını duyup anlamak sebebiyledir. Bir de icaz yani (âciz bırakma) delillerinin bir Meselâi sunmak maksadıyladır. Kaldı ki; bizzat bu harflerin kendisiyle konuşmakta tüm Araplar aynı seviyededirler. Bu hususta okuma yazması olmayanlar olsun veya hatipler olsun aynı idiler. Ancak harflerin adlarını bilip söyleyenler böyle değil. Çünkü bu, bizzat yazıp çizen, okuyan ve kitap ehliyle bir araya gelip oturanlara âit bir özellikti. Onlardan okuyup öğreniyorlardı. Bunlar ile ümmî olanlar aynı değildir. Çünkü ümmî olan bir kimsenin harfleri tanıması, okuyup yazması mümkün değildir. Peki bütün bu gerçeklere rağmen ümmî olan bir zatın Kur'ân'da söz konusu edilen kıssalardan hiçbirisini kitap ehlinden iktibas etmediğine ve almadığına -ki, Kureyş ve benzerleri de söz konusu kıssalardan hiç birini bilmediklerine- göre buna nasıl bir hüküm ve karar verilir? Bu hususta nasıl bir yargıya varılabilir? İşte bütün bu bilgiler ona ancak vahiy yoluyla gelmiştir. Bunlar da onun peygamberliğinin sıhhatine, doğruluğuna şâhittir. Bilinmesi gereken bir husus da şudur: Sûre başlarında yer alan harflerden bir kısmı mu'cem ismi verilen harflerin yansıdır, ki bunlar da şu harflerden oluşmaktadırlar: Bu harfler aynı zamanda o sûrelerin adlarını da oluşturmaktadırlar. Yaklaşık 29 sûrede bu mu'cem harflerin sayısmcadırlar. Bunlar da sayıca yaklaşık olarak diğer kısımlarını kapsamaktadırlar. Bunlardan yine yaklaşık yarısı mehmuse harflerinden oluşmaktadır. Bu harfler de şunlardır: Yaklaşık olarak bu harflerin yarısı da mechure harflerindendir. Bu harfler de şunlardır: (.......) Yaklaşık yarısı da şiddet sıfatı taşıyan harflerdir. Şöyle ki: (.......) harfleri bu sıfatı taşıyan harflerdir. Bir kısmı da rihvet sıfatını taşıyan harflerdir ve şunlardır: (.......) Bir kısım harfler de itbak sıfatını taşıyanlardır ve şunlardır: (.......) Bunların bir kısmı da infitah sıfatını taşıyan harflerdir. Bunlar: (.......) Bazısı da, isti'la sıfatını taşıyan harflerdir. Bunlar da: (.......) harfleridirler. Bunların bir kısmı da inhifad sıfatını taşıyan harflerdir ve şunlardır: (.......) Bunların bir kısmı da kalkale harfleridirler ve şunlardır: (.......) Ancak burada sıfatlarından söz ettiğimiz harflerin tamamım tek tek ele almadık. Onları da burada saymaya kalkışsaydık mümkün olamazdı. Çünkü, her harf türünün dahil olduğu sıfatları saymaya kalkışırsak buradakinden daha fazla sayı ile karşı karşıya kalınz. Artık sen de, bir şeyin en önemli noktalarını ele alıp anlatmanın, tamamım anlatmak manasında olduğunu öğrerımişsindir. âdeta yüce Allah Kitabında onların cümlelerini, konuşmalarının kelimelerini oluşturan lafızları (harfleri) saymakla daha önce işaret olunan susturulmaları ve azarlanmaları konusuna işaret ediyor gibidir. Bizzat hüccet ve delil getirilerek onların ilzam olunduklarını gösteriyor gibidir. Ancak bu harflerin ayrı ayrı sûrelere serpiştirilerek getirilmesi ise, şunun içindir: Kendilerine karşı meydan okunan toplumun uyanlması konusundaki tekrarlar, amaca daha çabuk ulaştırması sebebiyledir, başka bir gaye ile değil. Çünkü, bu insanlar üzerinde bir tesir bırakır ve insanların buna ısınmalarını sağlar. Kaldı ki, Kur'ân'da varit olan her tekrar da bu manadadır. Bundan beklenen de, bunun insan nefsi (ruhu) üzerinde etki bırakması ve karar kılmasıdır. Bu harflerin tamamı da hep aynı sayıda ve aynı tarzda gelmemiştir. Aksine bunların sayıları değişik değişiktir. Meselâ: (Sâd), (Kâf), (Nun), (Ta Ha), (Ta Sin), (Ya Sin), (Ha-Mîm), (Elif-Lam-Mîm), (Elif-Lam-Ra), (Ta-Sin-Mim), (Elif-Lam-Mîm-Sad), (Elif-Lam-Mîm-Ra), (Keef-Ha-Ya-Ayrı-Sâd) ve (Ha-Mîm-Ayrı-Sîn-Kâf) gibi. Görüldüp üzere bir harften başlayarak, iki, üç, dört ve beş harfe kadar varan ifadeler ki, bu, Arapların konuşmalarında gayet olağan ve normal olan bir tarzdır. Yabancı oldukları bir şey değildir. Çünkü, Arap dilinde de kelimeler bir tek harften başlayarak beş harfe kadar varan harflerden meydana gelmişlerdir. İşte kimi sûrelerin girişleri bu harflerle yapılmıştır. Nitekim bunlardan, “Elif, Lâm, Mîm” (.......) bir âyet olarak geldiği gibi “Elif, Lâm, Mîm, Sâd” (.......) da bir âyet olarak irımiştir. Bununla birlikte, “Elif, Lâm, Mim, Ra” (.......) bir âyet olarak sayılmadığı gibi, aynı şekilde, “Elif, Lâm, Râ” (.......) da başmda bulunduğu beş sûrenin birer müstakil âyeti olarak sayılmamışlardır. Nitekim “Tâ, sin, Mim” (.......) başında yer aldıkları iki sûreden birer âyet sayılmıştır. Aynı şekilde, “Tâ-Hâ” (.......) ve “Yâ-Sîn” (.......) de bulundukları sûrenin birer müstakil ayetidir. Bunun yanında, “Tâ-Sîn” (.......) bir âyet değildir. Ancak, “Hâ-Mîm” (.......) başında yer aldığı bütün sûrelerde birer âyettirler. Bu arada, “Hâ, Mim, Ayrı, Sin, Kaf” (.......) ise başmda bulunduğu sûreden iki ayrı âyet sayılmıştır. “Kâf, Ha, Ya, Ayrı, Sad” (.......) da bulunduğu sûreden bir âyettir. Ancak, “Sâd” , (.......) , “Nûn” , (.......) ve “Kaf, (.......) harfleri bulundukları sûre başlarında birer âyet sayılmamışlardır. Aslında bu değerlendirme Kûfe okuluna göredir. Kûfe okulu dışında kalanlar ise sûre başlarında yer alan bu harflerden hiçbirisini birer âyet olarak değerlendirmemişlerdir. Bu, tevkifi bir ilimdir. Bunun üzerinde görüş işleri sürülemez. Bunlar için herhangi bir kıyas olayı da burada geçerli değildir. Yani, bunlar tamamen duymaya bağlı bilgilerdir. Nasıl duyulup öğrenilmiş ve bize kadar gelmişse aynen öyle kabul edilir. Herhangi bir kıyasa gidilemez. Meselâ; sûrelerin bilinmesi yani sûre sonu nerede bitiyor, bunların öğrenilmesi gibi. Nitekim Übeyy (radıyallahü anh) den rivâyete göre demiştir ki: “Biz herhangi bir sûrenin bittiğini ancak, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in, “Bismillahirrahmânirrahîm” yaz, diye söylemesiyle bittiğini öğrenmiş olurduk.” Bk. El-İklil, 1/32. Ayrıca sûre başlarında yer alan bu harfler okunurken, bunların bağımsız manalar ifade ettiğine hamledilir ve kendisinden sonra gelene ihtiyaç duyulmaz ise hepsinde tam bir vakfe (duruş) ile vakfolunur. Bu ise, söz konusu edilen bu harflerin sûre isimleri olarak değerlendirilmemesi hâlinde olabilir. Yani tıpkı diğer harflerin söylendiği gibi bunlarla da gereken mana seslendirilirse olabilir. Veya bunların hepsinin mahzûf birer mübtedanın haberleri kabul edilmeleri hâlinde olabilir. Meselâ, ikinci sûre olan, Âli İmran sûresinin ilk âyetindeki, (.......) gibi. Bunun başına, sûre başmda yer almayan ve mahzûf (varsayıları) (.......) işaret ismi getirilir ve: (.......) işte bu, (.......) dir, denilir. Daha sonra da ikinci âyet olan, şu âyetle devam eder: Bu harfleri sûrelerin isimleri olarak kabul edenlere göre bunların ayrıca i'rabtan mahalleri de vardır. Çünkü, bu görüşü ileri sürenler açısından bunlar da tıpkı diğer özel isimler gibidir. Dolayısıyla bunlar ya mübteda olarak merfû' kabul edilirler veya bunlarla yemin etmek (and içmek) sahih olduğundan ya mahallen mensûb ya da mecrûr olurlar. Çünkü bunlar sanki, “Allah'a” (yemin olsun ki) ya da “Vallahi” demek gibidir (o anlamdadır). Yani, iki şekildeki değerlendirmeden birine göre, cer edatının hazfi ile, mensûb olarak “Allah'a” denir ki, “Allah'a yemin ederim ki...” takdirindedir. Ya da cer edatının izmârı (gizlenmesi, söylenmemesi) ile mecrûrdur, “Vallahi” gibi. Bu harfleri bulundukları sûrelerin ismi olarak kabul etmeyenlere göre ise bunların i'rabtan bir mahallerinin olabileceği zaten düşünülemez. Tıpkı i'rabtan mahalli olmayan ve cümle (söz) başında yer alan cümleler ile sayı tarzında gelen kelimeler gibi. |
﴾ 1 ﴿