6Şüphesiz şu ki, küfür ve inkârlarında ısrar edenleri uyarıp korkutsan da, uyarmayıp korkutmasan da onlar için birdir, yine de inanmazlar. (.......) Küfür: İnkâr yolu ile hakkı örtmek ve gizlemektir. Aslında terkip ya da kelime, örtmek ve kapatmak manasındadır. Nitekim tohumu toprağa atıp gizlemek anlamında çiftçiye de “Kâfir-örten, kapatan, gizleyen” denmiştir. Bu manada geceye de kâfir ismi verilmiştir. Çünkü gece kendisi içinde işlenenleri saklar ve gizler. Ancak burada: “İyiler muhakkak cennettedirler ve kötüler de kesinlikte cehennemdedirler.” âyetleri arasında atıf edatı olduğu hâlde, bizim şu anda tefsirini yaptığımız âyette böyle bir atıf yoktur. Çünkü buradaki ilk cümle kitabın durumunu açıklamak için getirilmiştir. Yoksa mü'minlerin durumundan haber vermek için gelmemiştir. İkinci cümle ise aynı şekilde kâfirlerin durumunu bildirmek, haber vermek için getirilmiştir. Dolayısıyla anlatılmak istenen ya da murad olunan konu açısından iki cümle arasında farklılık vardır. Dolayısıyla burada her ikisi de bir tamm üzerinde cereyan etmektedirler. İşte bu açıdan burada atfa gerek yer yoktur. Eğer, “Uyarıp korkutsan da, uyarmayıp korkutmasan da onlar için birdir.” Kûfe kırâat okulu mensupları -ki Âsım, Hamza ve Kisâî bu okulun baş temsilcileridir- (.......) kelimesinin başındaki her iki hemze açık şekilde telâffuz ederek okumuşlardır. (.......) kelimesi, İstiva (eşit) manasındadır. Tıpkı mastar kelimelerin nitelenmesi gibi bu da bununla nitelenmiştir. Nitekim Rabbimizin, “.... müşterek olan bir söze...” Âl-i Imrân, 64. âyetinde yer alan, (.......) gibi ki bu, (.......) manasındadır. Kelimenin merfû' (yani öterli) oluşu ise (.......) edatının haberi olması sebebiyledir. (.......) fâil olarak merfûdur. Sanki şöyle denilmektedir: “Şüphesiz küfür ve inkârlarında ısrar edenleri, senin uyarman da, uyarmaman da eşittir, onlarda herhangi bir değişikliğe sebep olmayacaktır.” Veya burada, (.......) kelimesi, mukaddem (önce zikredilen) haberdir. Dolayısıyla, (.......) ise mübteda konumundadır. Yani, “Onları uyarman ya da uyarmaman onlar için birdir.” Cümlenin tümü ise, (.......) edatının ya da harfinin haberidir. Ancak burada, hep haber olmakla birlikte fiilden de haber olması câiz görülmüştür. Bunun böyle değerlendirilmiş olması, bunun mehcur cümle ya da kelâm türünden olarak değerlendirilmesindendir. Yani, işin lâfız yönünün değerlendirilmeyip durumun gereği açısından manaya önem verilmesidir. Kısaca burada denmek istenen husus şudur: Eğer fiilin lâfzına bakılarak bunun lâfzı bakılarak zahirin gerektirdiği, yani olması gereken mana zahire göre muteber kabul edilirse, bu takdirde bunun bu kelimeden haber olması söz konusu değildir, çünkü olamaz yani mümtenidir. Ancak burada lâfzın gerektirdiği mana terk edilerek, failine muzaf (tamlarıan) bir mastar kelimeye tevil olunmuş oldu. İşte demek istenen budur. Yine âyette yer alan ve bir soru edatı olan, “hemze” ile (.......) mücerred (yani soyut) anlamda “İstiva” (eşitlik) manasındadır. Her ikisinden de doğrudan soru edatı olma manası çıkarılıp atılmıştır. Artık burada bir soru söz konusu değildir. Ancak nahiv (Arap dili) bilginlerinden İmâm-ı Sîbeveyh, bu yine istifham (soru) edatı olarak cereyan etmiştir ki, bu tıpkı aşağıdaki şu ifadede bir ünlem (nida) harfi olarak geçmesi gibidir: (.......) İşte burada altı çizili kelimenin başında yer alan, “hemze” ile yukarıdaki aynıdır. Kısaca demek istiyor ki, burada cümle içerisinde geçerken sanki bir soru edatı imiş gibi yer aldı. Fakat aslında bu, böyle gelmekle beraber soru edatı değildir. Nitekim, bizim verdiğimiz şiir misalde de bir ünlem (nida) konumunda gelmiş olmasına rağmen nida (yani ünlem) değildir. İmar: İnsanları ma'siyetlerden ve günahlardan menetmek suretiyle Allah'ın azâbıyla onları korkutmaktır. “Yine de inanmazlar. “Bu cümle, kendisinden önceki cümleyi teyit ve te'kid eden bir cümledir. Ya da bu, (.......) edatının haberidir. Bundan önceki cümle de muterize (parantez) cümlesidir. Ya da haberden sonra ikinci bir haberdir. Bunların küfürlerinde ısrar ettikleri kesin bilinmesine rağmen uyarmadaki hikmet, karşılarına hüccet ve kanıtla dikilmek içindir. Bir de risâlet görevinin evrensel olduğunu bildirmek ve Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sevap kazanmasını sağlamaktır. |
﴾ 6 ﴿