20İşte tam o sırada, şimşek gözlerinin aydınliğinı yok edecekmiş gibi çakar. Şimşeğin etkisiyle çevrenin biraz aydınlanması üzerine hemen o aydınlıktan yararlarııp birazcık yürürler. Ancak üzerlerine karanlıkların çökmesiyle de oldukları yerde kalakalırlar. Allah dileseydi kulaklarını sağır ve gözlerini de kör ederdi. Hiç şüphesiz Allah her şeye kâdirdir. “İşte tam o sırada, şimşek gözlerinin aydınliğinı yok edecekmiş gibi çakar.” Bu âyette yer alan, (.......) kelimesi hızlıca kapıp yakalanak demektir. (.......) bir yardımcı fiil olarak “oldukça yakınlaştırma” (az kalsın olacaktı) anlamında (olayazdı ve kapayazdı gibi manalarda) kullanılır. (.......) kelimesi (.......) fiilinin haberi olması itibariyle nasb mahallinde gelmiştir. “Şimşeğin etkisiyle çevrenin biraz aydınlanması üzerine.” Buradaki, (.......) kelimesi zarftır. (.......) ise nekra-ı mevsûfedir ve “vakit” manasındadır. “âid” ise mahzûftur. Yani, “Şimşeğin etkisiyle çevrenin birazcık aydınlanması esnasında” demektir. Bunun amili de, yine bunun cevabı olan, “onda yürürler” olup “onun aydınliğinda/aydınliği üzerine ...” demektir. Bu da üçüncü bir istinaf (yeni) cümledir. Bu âdeta, “Şimşeğin çakmasıyla kaybolması esnasında, bu iki durumda bunlar ne yaparlar?” şeklinde bir soru soran kimseye verilen cevap niteliğini taşıyor. İşte böyle bir temsil münâfıkların durumlarının ne kadar ağır ve bunalımlı olduğunu ve hatta görünenden çok daha şiddetli olduğunu göstermektedir. Çünkü yağmura ve tipiye yakalananların gök gürültüsü, yıldırımların düşmesi gibi olaylar nasıl ki buna yakalananları neredeyse bir bunalıma sokuyor ise, münâfıkların hâli bundan daha beterdir. Çünkü, münâfıklar yaptıkları yanlışlıklar ve terk ettikleri gerçekleri görüp düşündükçe büyük bir dehşet, sıkıntı ve şaşkınlık içindedirler. Yağmur fırtınasına tutulup da neredeyse gözlerini kör edebilecek durumda bir şimşek çakmasının verdiği sıkıntı yanında onun birazcık oluşturduğu aydınliği da kaçışları için bir fırsat sayarlar. Hemen bu aydınlıktan yararlanmak için birkaç basit adım atıverirler, fakat ışımanın yok olmasıyla hemen bulundukları yerde kalakalırlar, ne öne bir adım atabilirler ne de geriye... (.......) fiili, müteaddi (yani geçişli) bir fiildir. Yani “fırtınaya yakalananlar nerede yürüyebilecekleri bir aydınlık, gidebilecekleri bir yön bulsalar hemen o tarafa yönelirler. Heyhat işte münâfıkların durumu bundan daha vahimdir.” Burada mef'ûl (yani tümleç) mahzûftur. Veya bu fiil müteaddi (yani geçişli) bir fiil değildir. O takdirde mana şöyle olur: “Ne zaman şimşek bir aydınlık yayarsa, hemen onun aydınliğinda yürürler.” “Ancak üzerlerine karanlıkların çökmesiyle de oldukları yerde kalakalırlar.” Burada, (.......) fiili müteaddi (geçişli) değildir. Bu âyette, (.......) fiiliyle birlikte, (.......) kelimesini ve (.......) fiiliyle birlikte de, (.......) kelimesini zikretti. Çünkü bu münâfıklar öylene dünyaya düşkündürler ki, hırsları sebebiyle hep bir şeyler elde etmek isterler. Zira dünyaya göbekten bağlılar. Ne zaman bir yerde bir fırsat bulsalar hemen oraya atılırlar. Nitekim onların bekleyişleri de fırtınaya yakalananlarınla gibi değil, daha ileri durumdadır. (.......) kalakalırlar, oldukları yerde durakalırlar. Nitekim, suyun buz tutmasına da, (.......) denir. “Allah dileseydi kulaklarını sağır ve gözlerini de kör ederdi.” Yani şiddetli gök gürlemesiyle kulaklarını sağırlaştınr ve şimşek çakışının gözleri alan ışımasıyla da gözlerini kör ederdi. (.......) fiilinin mef'ûlü mahzûftur. Çünkü, cevap zaten buna delâlet ediyor. Yani, “Eğer Allah onların kulaklarını ve gözlerini giderip yok etmek isteseydi mutlaka onları yok ederdi.” Ancak, (.......) fiilinde bu manada hazf oldukça fazladır. Burada şunu belirtmek istiyor: Garipsenecek şey dışında neredeyse (.......) fiilinin mef'ûlünü açık olarak belirtmezler. Meselâ; şâirin şu kavli gibi: Dileseydim onun için gözyaşı yerine akıtmak Kanı akıtırdım elbet Lakin ağlamaktansa sarılırım Sahası çok geniş olan sabra Yüce Allah'ın şu kavli de bize diğer bir örnektir; Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Eğer biz eğlence edinmek isteseydik.” Enbiyâ', 17. Yine bir başka âyet de şöyledir: “Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi” Zümer, 4. “Hiç şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.” Muhakkak Allah her şeye kâdirdir, her şeye gücü yetendir. |
﴾ 20 ﴿