22O (Allah) ki, üzerinde karar kılmanız için yeri size bir döşek, göğü de kubbe misali bir tavan yaptı. Gökten (bulutlardan) su indirerek onunla size, yararlanabilmeniz için yerden çeşitli ürünler ve meyveler çıkardı. Öyleyse bütün bu gerçekleri bile bile Allah'a ortak koşmayın. (.......) Bu âyette yer alan, (.......) fiili, (.......) manasındadır. (.......) ilgi zamîri ya medih üzere mahallen mensûbtur veya gizli bir (.......) zamîri ile merfûdur. (.......) kelimesi de üzerinde oturulan sergi, rahat edilen minder, uyunulan döşek ve dolaşıları yer. Yani üzerinde dinlenir, uyur ve dolaşırsınız. Bu, aynı zamanda, (.......) fiilinin ikinci mef'ûlüdür. Ancak bu âyette dünyanın dümdüz olduğu ya da küre şeklinde olduğu hakkında bir delil yoktur. Yani, bu âyet bu konuda bir delil değildir. Çünkü her iki durumda da yani ister düz ve ister küre şeklinde olsun, bu, üzerinde yaşanılamaz, döşek misali üzerinde yayılamaz manasında değildir. “Göğü de bina (tavan) yaptı.” Nitekim, yüce Allah (celle celâlühü) bir başka âyette şöyle buyuruyor: “Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık.” Enbiyâ', 32. “Bina” kelimesi, mastar bir kelimedir. Bu yapılmış, bina edilmiş şeyin ismi olmuştur. “Gökten su (yağmur) indirdi” yağdırdı. “Onunla (su ile) çıkardı.” Evet meyvelerin, ürünlenn çıkması Allah'ın kudreti, dilemesi ve yaratmasıyladır. Ancak bunların ortaya çıkması için suyu sebep kılmıştır. Nitekim, çocuğun ya da yavrunun meydana gelmesi için de erkeğin suyunu (spermini) buna sebep kılmıştır. Kaldı ki; Allah, nasıl sebeplerin ve maddelerinin kendilerini var etmiş ise hiçbir sebep olmaksızın da her şeyi yaratmaya, var etmeye kâdirdir. Ancak, Allah'ın eşyayı var etmede tedricilik (derecelendirme, adım adım var etme) kanunu vardır ki, bu sayede bir hâlden diğerine geçerek ve bir mertebeden ötekisine taşınarak meydana getirir. Bütün bu şeylerin bu tarzda yaratılmasında basiret gözüyle bakmak isteyenler için hikmetler ve ibretler vardır, hepsinden ders çıkarmak gerekir. “Ürünlerden, meyvelerden” âyetin bu ifadesinin başında yer alan, (.......) cer edatı ya teb'îz veya beyan (açıklamak) içindir. Teb'îz: Bazısı, bir kısmı, anlamındadır. “Rızık olarak.” Eğer, (.......) cer edatı “teb'îz” manasında değerlendirilirse, bu, mef'ûlü leh olur. Şayet (.......) edatı beyana (açıklama) anlamında kabul edilirse bu kelime, (.......) fiilinin mef'ûlü bihi olur. Ancak şöyle bir tefsir de vardır: (.......) kelimesi çoğul olmakla birlikte, yine aynı kökten olan, (.......) ve (.......) kelimelerinden manaca daha alttadır. Gerçi yağmur suyu ile oluşan meyveler daha çoktur. Ancak burada belirtilmek istenen şey, (.......) kelimesinin (.......) olarak çoğul olmasıdır. Çünkü cemi' (çoğul) kelimeler kimi vakit birbirlerini yerine kullanılabilirler. Zira hepsi de cemi' (çoğul) oluşta buluşuyorlar. Kısaca burada cemi' kıllet (azlık çoğul) ile cemi' kesret (çokluk çoğul) söz konusu olmaktadır ve bu türden çoğullar da birbirlerinin yerine kullanılabilmektedirler. “Sizin için.” Eğer bununla bizzat rızıklarıanlar murat olunmuş ise (kastedilmişsc) bu kelime “rızk” kelimesinin sıfatı olur. Eğer ifade ettiği mana için bir isim ise bu takdirde de mef'ûlü bihtir. Sanki şöyle denilir gibidir: “Ancaksize rızık olarak” “Öyleyse Allah'a ortak koşmayın.” Bu kısım, emre taallûk etmektedir ki mana şöyledir: “Rabbinize ibâdet(le kulluk) edin ve fakat O'na eşler, denkler edinmeyin, ortak koşmayın.” Çünkü ibâdetin temeli tevhid inancıdır. Bu bakımdan O'na eş ve ortak koşulmamalı, hiçbir şey O'nunla denk tutulmamalıdır. Bu arada, (.......) kelimesinin mübteda olarak merfû' olması ve (.......) kelimesinin de bunun haberi olması da câiz olur. (.......) diye başına, (.......) harfinin gelmesi ise, cümlenin içerik olarak cezâ manasının taşımasıdır. Yani, burada deniliyor ki: “Ki O, sizi bu muazzam âyet ve mu'cizelerle, birliğini ya da vahdaniyetini gösteren açık seçik delillerle kuşatmıştır. Öyleyse, O'na ortaklar koşmayın.” (.......) kelimesi, misl ve denk anlamındadır. Bu kelime sadece uzak ve aykırı olan misl için söylenen bir kelimedir. Nitekim, “O'nun niddi (misli) de yoktur, zıddı da yoktur.” demek, birinci olarak Onun yerine asla bir şey kâim olmaz (geçemez) ve ikinci olarak da; O'na zıt ve karşı çıkabilecek bir varlık da yoktur, demektir. “Ve siz bütün gerçekleri bile bile...” Yani putların hiçbir şeyi yaratmayacağını ve rızık olarak hiçbir şey vermeyeceğini bile bile. Çünkü yaratan da rızık veren de yalnızca Allah'tır. Ya da, (.......) kelimesinin mef'ûlü tamamen terk olunmuş olabilir. Yani, “İlim Erbâbı olarak sizin bile bile, putları Allah'a denk (eşler) tutmanız cehaletin ve bilgisizliğin ta kendisidir.” Cümle ise bütünüyle, (.......) kelimesinin zamîrinden hâldir. |
﴾ 22 ﴿