27

Bu fâsıklar öyle kimselerdir ki, Allah'a verdikleri akitlerini (antlaşmalarını) bozarlar. Allah'ın ziyaret edilmelerini emredip hâl ve hatırlarının sorulmasını istediği kimselerle bağlarını koparırlar. Ve yeryüzünde bozgunculuk yapıp anarşi çıkarırlar. İşte bunlar gerçekten kaybedenlerin ta kendileridir.

“Bu fâsıklar öyle kimselerdir ki, Allah'a verdikleri akillerini (antlaşmalarını) bozarlar.”

Nakz: Bozmak, feshetmek ve terkibi çözmek manalarındadır. Ahd; Güvenmek, güven vermek, akdetmek gibi anlamlara gelir. Allah'a verdikleri akitlerini ve antlaşmalarını bozanlar'“dan” murat, inatçı, kargaşacı Yahûdî bilginleridir veya onların münâfık olanlarıdır ya da tüm kâfirlerdir.

Abdullah: Tevhid konusunda akıllarında delil ve belgelerden oluşturdukları, meydana getirdikleri birikim. Sanki bu, Allah tarafından kendilerine emredilmiş ya da tavsiye olunmuş bir emir olup bunu üzerine onlara güven vermesi, onlardan söz ve vesika alması, demektir. Veya Allah'ın kullarından, kendilerine herhangi bir peygamber göndermesi hâlinde, Yüce Allah'ın ona vereceği mu'cizelerle doğrulamış olduğu peygamberini doğrulamalarına ve ona uymalarına, ve onun adım gizlememelerine dair onlardan kesin söz almasıdır. Yahut da, birbirlerinin kanlarını dökmemeleri, haksız yere birbirlerine saldırmamaları, azgınlıkta bulunmamaları ve yakın/uzak akraba ile olan bağlarını koparmamaları hususunda Allah'ın kendilerinden kesin söz almasıdır. Diğer bir tefsire göre; Allah'ın yarattıklarından (kullarından) aldığı kesin söz (ahit) üçtür.

Bunlardan ilki, Yüce Allah'ın (celle celâlühü) Hazret-i Âdem (aleyhi’s-selâm)’in tüm soyundan (zürriyetinden) aldığı söz olup, bu da kendi birliğini ikrar etmeleri “ve tevhid inancına bağlı kalacakları sözüdür, O'nun rububiyetini (rabliğini) kabullenmeleri ahdidir. Nitekim, yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

Onlar da: (.......) dediler. Bu, kıyamet günü; (.......) dememeniz içindir.” A'râf, 172.

İkincisi de risâleti, aldıkları mesajları aynen iletmeleri ve dini ayakta tutup hakim kılmaları konusunda Allah'ın peygamberlerinden aldığı misaktır (kesin sözdür). Nitekim, Rabbimizin şu âyeti de bu gerçeği ifade ediyor ve şöyle buyuruyor:

“Hani, biz peygamberlerden söz almıştık; Sen'den Nûh'tan, İbrâhîm'den, Mûsa'dan ve Meryem oğlu Îsa'dan da. Evet biz onlardan pek sağlam bir söz aldık.” Ahzâb, 7.

Üçüncü ahdi alması da alimlerden aldığı sözdür. Bunu da Yüce Rabbimizin şu kavlinden öğreniyoruz. Rabbimiz buyuruyor ki:

Allah, kendilerine kitap verilenlerden, (.......) diyerek söz almıştı.” Âl-i Imrân, 187.

Kesin söz verdikten sonra...”

“Misak” kelimesi esasen, (.......) kökünden türemedir. Bu da bir şeyi sağlamlaştırmak, muhkem duruma getirmek manasındadır.

(.......) de yer alan zamîr (.......) kelimesine âittir. Bu ise, Allah'a verdikleri sözü ve antlaşmayı kesin olarak bağlayıcılık haline getirmek ve kendilerini bu antlaşma esaslarına göre harekete mecbur kılmaktır. Bunun aynı zamanda güven verme manasında alınması da câizdir.

Tıpkı, (.......) kelimesinin (.......) söz verme manasında olmasının caizliği gibi bu da öyledir.

Veya bunun yüce Allah için” olması da câizdir.

Yani, Allah’ın onlardan kesin güven sözü almasından sonra “manasındadır. (.......) cer edatı da ibtidai gaye içindir. Rabbimiz buyuruyor:

Allah'ın ziyaret edilmelerini emredip hâl ve hatırlarının sorulmasını istediği kimselerle bağlarını koparırlar. “Yakın ve uzak akraba ile olan bağlarını, mü'minlerle olan velayet münasebetlerini, yetkilerini keserler. Yahut da kimi peygamberlere îman edip kimisini de inkâr ederek tüm peygamberlerin hak üzere birleştikleri, bu manada bir arada toplandıkları gerçeğini inkâr ederek îman bağlarını koparırlar.

Emir: Herhangi bir şeyi veya işi (fiili) belli bir ifade ölçüsü içerisinde kendisinin üstünlüğünü dikkate alarak birinden istemek ya da talep etmektir. (.......) harfi ise ya nekrayi mevsûfedir veya (.......) manasında ilgi zamîridir. (.......) de, (.......) deki zamîrden bedel olarak mecrûrdur.

Yani, (.......) takdirindedir ki, “Vaslını/birleştirmesini” demektir. Veya bu kelime, mahallen merfûdur ve (.......) o da birleşmesini, hâl ve hatırlarının sorulmasını...” demektir.

Ve yeryüzünde bozgunculuk yapıp anarşi çıkarırlar.” Yol keserler, inanların imanlarını engellerler.

İşte bunlar gerçekten kaybedenlerin ta kendileridir. “Hüsrana uğrayıp aldanânlardır. Çünkü, vefayı bırakıp verdikleri kesin sözlerinden vazgeçtiler, vefasızlığa sarıldılar. Bağların kesilmemesi ve kopanlmaması istenen kesimlerle olan bağlarını kopardılar. Barışı ve salahı bırakıp bozgunculuğa, fesâda ve anarşiye sarıldılar. Sevabı, ödülü bırakıp cezâyı ve cezâlarıdırılma yolunu seçtiler.

(.......) mübtedadır. (.......) kelimesi, munfasıl (bitişen) ya da fasl zamîridir. (.......) ise haberidir.

27 ﴿