72

Yine hatırlayın, hani siz bir kişi öldürmüştünüz de, ancak hemen bunun ardından öldürenin kim olduğu hakkında aranızda tartışıp suçu birbirinizin üzerine atıyordunuz. Halbuki sizin gizlemekte olduğunuz şeyi Allah meydana çıkaracaktı.

“Yine hatırlayın, hani siz bir kişi öldürmüştünüz de,...”

Yine burada da, (........) fiili takdir olunmuştur. Âyette hitabın çoğul olarak yer alması, öldürme olayının onların içinde meydana gelmesindendir.

“Ancak hemen bunun ardından öldürenin kim olduğu hakkında aranızda tartışıp suçu birbirinizin üzerine atmıştınız.” ihtilafa düşmüştünüz, onun hakkında birbirinizle çekişip durmuştunuz. Çünkü, birbirlerinizi suçluyordunuz.

Yani kendinizi başkalannı suçlayarak savunuyordunuz. Ya da bizzat tarh (atma) kelimesi bizatihi defetmek, önlemek manasınadır.

Bu kelimesinin aslı, (........) idi. Daha sonra bunun hafifletilmesi yoluna gidildi. Harfin kelimenin bünyesinde yer alan, (........) harfinin cinsinden olması için (........) harfi (........) harfine dönüştürüldü. Çünkü kelimenin “Feal fiili” yani ilk harfi (........) harfidir. Bu sayede idgam, yani harfleri birbirine katına imkanı olsun istendi. Sonra da (........) harfini sakin kıldılar. Çünkü idgamın şartı ilk harfin sakin olmasıdır, sakin ile yani harekesiz harf ile ya da sessiz ile başlamak mümkün değildir. Bunun mümkün olabilmesi için de başına bir vasl hemzesi getirdiler.

Kırâat imâmlarından Ebû Amr bu kelimeyi (........) siz olarak, (........) tarzında okumuşlardır.

“Halbuki sizin gizlemekte olduğunuz şeyi Allah meydana çıkaracaktı.” Öldürme işini zaten hiçbir şüphe kalmayacak şekilde yüce Allah ortaya çıkaracaktı. Onu öyle gizi bir hâlde bırakmayacaktı.

Burada, (........) ibâresini mahallen mensûb kılmıştır. Bu da öldürme işini ileriye dönük, yani gelecekle ilgili olayı tartışıp birbirlerinin üzerine atmayı geleceğe dönük hikâye ettiğinden câizdir. Buradaki itirazın sebebi, ism-i fâil olan yukandaki (........) kelimesinin, fiilin görevini yapabilmesi için yani amel etmesi için cümlenin hâl veya istikbal manasını içermesi yani ya şimdiki zamanı veya geleceği ifade edebilmesi gerekir. Halbuki bu olay geçmişte olup bittiğine göre burada ism-i fâil olan (ve gelecek anlamı taşıyan) söz konusu kelime nasıl kullanılabilir sorusu gündeme gelmektedir.

Yani, burada bu kelimenin kullanılmaması lâzım ne dersin, denebilir.

Bunun cevabı şöyle olmaktadır: Bu kelime burada kullanılabilir. Çünkü, geçmiş bir olayı hikâye etmekle birlikte o zamana göre, geleceğe dönük, kâtilin bulunması tartışmasını hikâye etmektedir ve Kur'ân'ın indiği zamana göre her ne kadar olay geçmişte kalmışsa da, dönemin kendisi açısından geleceğe dönük bir olaydır. İşte bu açıdan kelime bu kalıpta kullanılabilir. Burada da böyle olmuştur.

Aslında bu cümle ma'tûf ile ma'tûfun aleyh arasında bir parantez cümlesidir. İşte bu ikisi de, yani ma'tûf ve ma'tûfun aleyh de, bunlardan biri, (........) diye başlayan cümledir. İkincisi de, yani ma'tûfun aleyh de bundan sonra gelen âyettir.

72 ﴿