137Şayet onlar da tıpkı sizin inandığınız gibi îman ederlerse, mutlaka dosdoğru yolu bulmuş olurlar. Yok şayet îmandan yüz çevirirlerse, mutlaka onlar bir ayrılık ve düşmanlık içindedirler. Onların düşmanlıklarına karşılık muhakkak Allah sana yeter. Şüphesiz Allah her şeyi işiten ve her şeyi bilendir. “Şayet onlar da tıpkı sizin îman ettiğiniz gibi îman ederlerse, mutlaka dosdoğru yolu bulmuş olurlar.” Âyeti zahiri (göründüğü) şekliyle ele aldığımızda bir müşkil (zorluk) ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Çünkü, âyet yüce Allah'a, denk-benzer yani “misl” gerektiriyor gibi. Halbuki Yüce Allah bundan uzak, beri ve münezzehtir. Bir tefsire göre (........) kelimesinin başında yer alan (........) cer harfi zâidedir, “misl” kelimesi de mahzûf bir mastarın sıfatıdır. Bunun takdiri de şöyle olmaktadır: “Eğer onlar, tıpkı sizin imanının gibi bir îman ile îman ederlerse” (........) deki (........) zamîri de Azîz ve Celil olan Allah'a âittir. (........) harfinin zâideliği ise doğru değildir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Kötülük yapanlara gelince, kötülüğün cezâsı misli iledir.” Yûnus, 27. Bu âyetteki, (........) cümlesi, (........) takdirindedir. Nitekim, Rabbimizin bir başka kavlinde de şöyle buyurulmuştur: “Bir kötülüğün cezâsı ona denk bir kötülüktür.” Şura, 40. gibi. Bir tefsire göre de, “misl” kelimesi ziyadededir. Yani: “Eğer onlar, sizin îman ettiğiniz şeye îman ederlerse,” takdirindedir. Çünkü, Abdullah b. Mesud (radıyallahü anh) un kırâati bunu desteklemektedir. Çünkü o, (........) olarak okumuştur. Burada, (........) kelimesi, Übeyy b. Ka'b'ın kırâati delil gösterilmek suretiyle, (........) manasında olduğu belirtilmiştir. Çünkü Übeyy, “Billezi amentüm bihi” olarak okumuştur.' Bir tefsire göre de buradaki (........) harfi, tıpkı, (........) cümlesinde olduğu gibi istiâne içindir. Yani mana şöyledir: “Eğer sizin kendisiyle îmana girdiğiniz şehadet gibi bir şehadet getirerek îman ederlerse (îmana girerlerse).” “Yok şayet îmandan yüz çevirirlerse,” Sizin onlara söylediklerinizden vazgeçerler ve adalet ölçüleri içinde hareket etmezlerse veya eğer şehadet getirmekten ve o şehadet ile îmana girmekten yüz çevirirler ve vazgeçerlerse. “mutlaka onlar bir ayrdık ve düşmanlık içindedirler.” Yani, onlar bu durumda sadece ihtilaf içindedirler, düşmanlık sürdürmektedirler. Hak alanında istedikleri hiçbir şeyleri yoktur, hakkın peşinde değillerdir. “Onların düşmanlıklarına karşılık muhakkak Allah sana yeter.” İşte bu, yüce Allah tarafından, Rasûlü'nün onlara üstün geleceğine ilişkin ona verilen kesin bir garantidir. Nitekim, yüce Allah o düşmanlarının kimini öldürmekle vaadini yerine getirdiği gibi ve kimisini de sürgün ettirerek vaadini yerine getirmiştir. (........) kelimesindeki (........) harfi, kesinlik bildirmek manasınadır. Yani, sana verdiğim söz bira gecikmeli de olsa mutlaka ve kesin olarak yerini bulacaktır. “Şüphesiz Allah -onların tüm konuştuklarını- işiten ve -içlerinde gizledikleri kin, haset, ve düşmanlık gibi- her şeyi bilendir.” Ve Allah kendilerini buna göre de cezâlarıdıracaktır. Bu, Allah düşmanlarına karşı bir tehdit olabileceği gibi Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) için de bir vaad olabilir. Yani, Allah senin dua ettiğin şeyin konusunu işitir ve senin bu konudaki niyetini de bilir. Hak dini açıklama konusunda neleri muradettiğini de duyar, işitir ve bilir. Allah senin isteklerine icabetle cevap verecek ve seni, dilediğin şeye erdirecektir. |
﴾ 137 ﴿