217

Sana haram ayda savaşmanın hükmünü soruyorlar. De ki: “O ayda savaş yapmak büyük bir günahtır. Fakat (insanları) Allah yolundan (dininden) men etmek, Mescid-i Harâm'ın ziyaretine ve orada ibâdete engel olmak, halkını oradan çıkarıp atmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne ise adam öldürmekten daha korkunçtur.” Ellerinden gelse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı hep savaşmayı sürdürüp duracaklar. Ancak içinizden her kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların tüm işledikleri hem dünyada ve hem âhirette boşa gider. İşte bunlar cehennem halkıdırlar ve orada ebedî olarak kalıcıdırlar.

(.......) Ey Peygamber! Kâfirler ya da Müslümanlar- “Sana haram ayda savaşmanın hükmünü soruyorlar.” (.......) burada, (.......) kelimesinden bedel-i istimaldir. Bu, aynı zamanda, (.......) tarzında âmilin tekrarı ile de okunmuştur. Tıpkı, A'râf, 75. kavlinde olduğu gibi.

De ki: o ayda savaş yapmak büyük bir günahtır.” Âyette geçen (.......) kelimesi mübtedadır, haberi de, (.......) kelimesidir. Bunun aynı zamanda nekire başlaması ya da mübteda olması da câizdir. Çünkü, (.......) ile vasıflanmıştır. Çoğu görüşlere göre âyetin bu kısmı:

“Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün.” Tevbe, 5. ayetiyle mensuhtur, yani yürürlükten kalkmıştır.

Falcal insanları Allah yolundan (dininden) men elmek,” müşrikler Hûdeybiye senesinde hem Resûlüllah'ı ve hem de ashâbını Beytullah'ı ziyaretten menetmişlerdi. Bu, aynı zamanda mübtedadır. “O'nıı ve dinini inkâr elmek,” Allah'ı inkâr etmek, bu da bir önceki ifade üzerine ma'tûftur. “Mescid-i Harâm uı ziyaretine ve orada, ibâdete engel olmak,” Bu da, (.......) üzerine ma'tûftur.

Yani, Allah yolundan ve Mescid-i Harâm'dan menetmek, demektir.

İmâm Ferrâ' ise bunun, (.......) deki zamîr üzerine ma'tûf olduğunu ileri sürmüştür. Buna göre mana: Allah'ı ve Mescid-i Harâm'da ibâdeti ve ziyareti inkâr etmek” demektir. Basra okuluna göre mecrûr zamîr üzerine atıf yapmak câiz değildir (mümkün değildir). Ancak cer tekrarlanırsa bu, câiz (mümkün) olabilir. Meselâ:

denemez, ancak, (.......) denebilir, câiz (doğru) olanı budur. Eğer burada bu, (.......) zamîri üzerine atfolunmuş olsaydı bu takdirde: (.......) denmesi gerekirdi.

Halkını oradan -Mescid-i Harâm halkını ki bunlar da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ona îman etmiş olan mü'minlerdir, işte bunları oradan- çıkarıp atmak ise” yine burası da daha önce geçen, (.......) üzerine ma'tûftur. “Allah katında en büyük günahtır.”

Yani küçük askeri birliğin bir yanlışlık sonucu haram ayda işledikleri fiilden sizin bilerek yaptığınız şey Allah katında daha büyük bir suç ve vebaldir.

İşte bu son cümle daha önce geçen üç ismin haberidir. “Fitne ise adam öldürmekten daha korkunçtur.”

Yani Mescid-i Harâm halkını haksız bir şekilde yerlerinden etmek, şirki hakim kılmak için çalışmak bir fitne olarak haram olan ayda adam öldürmekten ve kâfirlerin, genel manasıyla İslâm düşmanlarının Müslümanları her yerde ve her durumda cezâlarıdırmaları/işkenceye tabi tutmaları, şu Müslümanların bir yanlışlık sonucu haram ayda yaptıkları saldırıdan daha korkunç ve daha tüyler ürperticidir.

“Ellerinden gelse, sizi dininizden -küfre- döndürünceye kadar size karşı hep savaşmayı sürdürüp duracaklar.” Bu gerçek aynı zamanda yüce Allah'ın, kâfirlerin ve müşriklerin Müslüman toplumlara karşı devamlı ve sürekli bir düşmanlık içinde olduklarını bize haber vermesidir. Kâfirler olsun müşrikler olsun ve onların izinden giden sözde Müslüman özde kâfirler olsun, Müslümanlar gerçek manada dinlerini terk etmedikçe, onlar gibi olmadıkça hiçbir, vakit Müslümanların yakalanndan olmayacaklardır.

Âyette geçen (.......) edatının manası ta'lil (sebep bildirmek) içindir. Meselâ, “Filân kimse ta ki cennete girsin diye hep ibâdet eder durur. “gibi.

Yani, “Sizinle savaşırlar ta ki siz dininizden dönene kadar. “

Âyette yer alan, “ellerinden gelse, güçleri yetse” manasındaki, yüce Rabbimizin şu (.......) kavli, onların buna güç yetiremeyeceklerine bir işarettir. Bu, senin düşmanına karşı söylemekte olduğunu şu ifadeye benzer bir ifadedir: “Eğer bana üstün gelirsen, bana hiç acıma, elinden geleni yap. “Düşmana bu tarz konuşurken, sen kendine gayet güven içindesin, eminsin ve düşmanın seni hiçbir zaman yenemeyeceğini bildiğin için bu gerçeğe o cümle ile dikkat çekmiş oluyorsun.

Ancak içinizden her kim dininden -müşriklerle kâfirlerin dinine- döner ve —irtidat ettiği din üzere-M/tr olarak ölürse,” İşte onların tüm işledikleri hem dünyada ve hem ahirette boşa gider.” İslâm dininden irtidat edip başka bir dine geçmekle Müslümanların menfaatlerine olan her şeyden mahrum bırakılacak ve yoksun kalacak, âhirette de sevaptan ve iyi bit sondan mahrum bırakılacaktır. “İşi? bunlar cehennem halkıdırlar ve orada ebedî olarak'kalıcıdırlar. “

İmâm-ı Şâfiî Merhum, bu ayete dayanarak, bir kimse irtidat ettiği inanç üzere yani küfür üzere ölmediği sürece amellerinin boşa gitmeyeceğini ileri sürüyor. Biz Hanefîler ise diyoruz ki; bir kimse irtidat etti mi, yani dinden döndü mü, o din üzere ölsün ya da ölmesin irtidat etmesiyle tüm amelleri boşa gitmiştir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Her kim îman etmeyi kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir.” Mâide, 5.

Biz Hanefîlere göre temel dayanak şudur: Mutlak olan bir şey kayıt altına alınamaz. Şâfiî'ye göre mutlak olan bir şey mukayyede hamlolunabilir, yani kayıt altına alınabilir. İşte olay buna göre değerlendirilmektedir.

İslâm'ın askeri birliğinde yani seriyesinde yer alan ve recep ayında müşriklerle savaşan mücahitler, Resûlüllah'a:

“Bizim için Allah yolunda cihad edenlerin sevabı olacak mı?” sorusu üzerine işte aşağıdaki âyet nâzil olmuştur.

217 ﴿