219

Sana şarabın (sarhoşluk veren şeylerin) ve kumarın (hükmün)den soruyorlar. De ki: “Her ikisinde de insanlar için büyük bir günah ve birtakım da yararlar vardır. Ancak her ikisinin de günahı (ve tahribatı) yararlarından çok daha büyüktür.” Yine sana Allah için ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyacınızdan fazla olanını harcayın.”, Allah âyetleri-ni size işte böyle açıklar ki gerçekleri düşünesiniz.

“Sana şarabın (sarhoşluk yeren şeylerin) ve lamıarın hükmünden soruyorlar:” İşte bu âyetin nâzil olması üzerine sahabeden bir kısmı içki içmeyi bırakırlarken bir kısmı da halen içmeyi sürdürüyorlardı.

Daha sonraki tarihlerde sahabeden Abdurrahmân b. Avf bir davet yaptı. Bu davette yemekler yenilip içkiler içildi ve sarhoş olundu. Bu sırada namaz vakti de girmişti. İçlerinden biri sarhoş bir hâlde imâm olarak geçip namaz kıldırdı. Namazda, Kâfinin Sûresini okumaya başladı.

Fakat okurken sarhoşluk sebebiyle sûreyi, (.......) şeklinde yanlış okudu. Çünkü, (.......) harfini okumadı, atladı.

Yani, (.......) diye okuması gerekiyordu. Bunu okumadığı için mana da yanlış oldu.

Yani, asıl mana “Ey kâfirler, sizin tapmakta olduğunuz (putlar)a ben tapmam.” iken, mana bu defa, (.......) harfinin okunmamasıyla, “Sizin taptıklarınıza ben de taparım. “olmuştu. İşte bunun üzerine şu âyet nâzil oldu.

“Ey îman edenler! Siz sarhoş iken (ne söylediğinizi bilinceye kadar) namaza yaklaşmayın.” Nisa, 43.

İşte bu âyetin de gelmesi üzerine Müslümanlardan içki içenlerin sayısı azalmaya başlamıştı. Yine bir gün Utban b. Mâlik bir davet hazırladı, bazılarını buraya davet etti: Bir hayli içip iyice sarhoş olduklarında birbirleriyle kavgaya ve hatta vuruşmaya başladılar.

Bu olay üzerine Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) şöyle yakardı:

Allah'ım! Bize şarap ve içkiye ilişkin olarak gönlümüze şifa veren bir açıklama gönder!” İşte bunun üzerine Mâide Suresinin 90. ve 91. âyetleri geldi. Artık bu ayetlerle içki bütünüyle yasaklanmış, haram kılınmış oluyordu. Mâide sûresindeki ilgili âyette, “Artık vazgeçtiniz değil mi?” deniliyordu. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) de “Rabbim! Vazgeçtik.” dedi.

Hazret-i Ali (radıyallahü anh) den şöyle bir rivâyet bulunmaktadır:

“Eğer bir kuyuya bir damla içki düşse, sonra da o kuyunun bulunduğu yerde bir minare yapılsa, o minarede ezan okumam. Eğer bir damla içki'bir denize düşse, sonra da denizin suyu çekilip deniz kurumuş olsa ve orada da otlar bitse, orada hayvanlarınıı gütmem.”

(.......) Hamr (yani şarap): Üzümün çok fazla kaynatılmasıyla üzerinde oluşan köpük atılarak elde edilen bir içkidir. Mastar ismiyle, “hamr” ismini almıştır ki, örtmek ve bürünıck manasına gelir. Bu da aklı giderdiğinden ötürü, bu manada “hamr” ismi verilmiştir.

KUMAR

(.......) kelimesi kumar demektir. Bu, (.......) fiilinden alınmadır. Kolay oldu, demektir. Çünkü bu, adamın malını elinden hiçbir zorluk ve sıkıntı çekmeden, alın teri harcamadan kolay bir yoldan elde etmek demektir. Ya da bu kelime, (.......) kelimesinden alınmadır. Bu ise zenginlik demektir. Dolayısıyla sanki adamın bütün varlığını alıp götürüyor, manasınadır. Kumar oynama şekline gelince bu da şöyledir.

Câhiliye dönemi Araplarının on adet oku bulunuyordu. Bunlardan yedi tanesinin üzerinde birtakım çizgiler bulunuyordu. Üzerinde tek çizgi olana -ki buna (.......) denirdi- kumardan bir pay, (.......) yani çift çizgi bulunan çıkarsa iki pay, (.......) yazılı olan yani üç çizgi taşıyanın çıkması hâlinde buna da üç pay düşerdi. (.......) diye adlarıdırılan ve üzerinde dört çizgi bulunanın çıkması hâlinde bu kimse de dört pay alırdı. Üzerinde (.......) yazılı olan ya da Nafıs diye adlarıdırdıkları beş çizgili okun çıkması hâlinde buna da beş pay verilirdi. (.......) ismini verdikleri beş çizgili okun çıkması hâlinde ona da altı pay verilirdi. (.......) ismini taşıyan yedi çizgili okun çıkması hâlinde ise buna da-yedi pay ayrılırdı. Geride kalan üçü ise boş idi. Üzerlerinde herhangi bir çizgi yoktu. Bunlara da (.......) ve (.......) ismini vermişlerdi.

İşte bu on adet kumar oku bir torbaya ya da koni şeklinde bir kabın içine konulurdu. Bunu da güvendikleri adil birinin eline teslim ederlerdi. Daha sonra adam bunları karıştırır ve içlerinden okları teker teker adamlar adına çekerdi. Çekilen oklardan kimin payına ne kadar bir hisse düşüyorsa o kendi okuna isabet edeni alırdı. Boş ok çıkan ise hiçbir pay alanazdı. Aynı zamanda ortaya konan devenin tüm ödenecek parasını bu adam ödemek zorunda kalırdı. Kazanlar da paylarına düşenleri yoksullara dağıtırlardı. Kesilen devenin de etinden yemezlerdi. Fakat bununla da övünürlerdi. Hatta bu gibi bir oyuna kâtilmayanları da kınarlardı.

Kumar hükmünde sayıları daha birçok oyunlar da vardır. Meselâ, tavla, satranç ve benzeri oyunlar gibi.

Yani, sana içki ve kumarın durumu nedir, diye sorarlar. Çünkü aşağıdaki âyet delil olarak bunu gösteriyor.

De ki: Her ikisinde de insanlar için -çekişme, kavga, küfürleşme, ağıza alınmayacak manada kötü sözler çıkmasına neden olmasından ötürü- büyük bir güncdı ve birtakım da yararlar vardır.” Meselâ; içki ticareti, içenin bundan haz duyması gibi az da olsa yararı, kumar da ise fakirlerin bununla gözetilmesi, hiçbir sıkıntı çekmeden kolay yoldan mal elde olunması türünden yine az da olsa faydası vardır.

Kırâat imâmlarından Hamza ve Ali, (.......) kelimesini, (.......) olarak okumuşlardır. Buna göre mana, “Büyük” yerine “çok” olur.

Ancak her ikisinin de günahı ve tahribatı -ikisine devam edilmesi, alınması hâlinde-, yararlarından çok daha büyüktür.” Çünkü içkiciler, ayyaş ve kumarbazlar birçok yönden hep günaha bulaşırlar, hep tahribat ve yıkım getirirler.

Yine sana, Allah için ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazla olanını harcayın.” Burada geçen, (.......) kelimesi, fazla olan anlamındadır.

Yani, ihtiyacınızdan artanını harcayın, demektir. İslâm'ın ilk zamanlarında, fazla olanı tasadduk etmek farz idi. Eğer adam ziraatçı ise, bir yıllık ihtiyacım alır, bundan art kalanını da sadaka olarak dağıtırdı. Eğer bir iş yapan sanatkar idiyse, günlük ihtiyacını alır, bundan arta kalanını da sadaka olarak verirdi. Ancak bu hüküm zekât ayetiyle nesh edilmiştir, yani yürürlükten kaldırılmıştır.

Kırâat imâmlarından Ebû Amr, (.......) kelimesini, raf (ötre) ile, (.......) olarak okumuştur. Bu kelimeyi nasb ile okuyanlar, (.......) kelimesini tek isim olarak kabul ederek, bunu, (.......) fiiliyle nasb mahallinde kabul etmektedirler. Dolayısıyla bunu da takdiri şöyledir: “De ki: Fazla olanını harcarlar.”

Fakat, (.......) kelimesini raf (ötre) ile okuyanlar ise, (.......) kelimesindeki, (.......) kelimesini mübteda ve (.......) kelimesini de sılası ile birlikte haber kabul etmektedirler. Burada, (.......) kelimesi, (.......) manasındadır. Bunun sılası, yani ilgi cümleciği de, (.......) kelimesidir.

Yani: “İnfak edecekleri şey nedir?” demektir. (.......) kelimesinin cevabı ise, (.......) olup, yani, “O fazla olanı vermektir. “demektir. Dolayısıyla cevabın irabı da, cevap ile soru arasında bir uyum olsun diye tıpkı sorunun irabı gibidir.

Allah âyetlerini işte size böyle açıklar ki, gerçekleri düşünesiniz.”

Burada yer alan, (.......) işaret isminde yer alan, (.......) harfi mahzûf bir mastarın sıfatı olması bakımından nasb mahallindedir.

Yani, “Şu açıklama gibi bir açıklama.” anlamındadır.

219 ﴿