259

Ya da görmedin mi o kimse gibisini ki, kendisi, binalarının duvarlarının üstüne çatılarının çöktüğü ve harabeye dönüştüğü (ıpıssız) bir şehre uğramıştı. (Bu manzara karşısında) şöyle konuşmuştu: “Bu şehir (böylene yerle bir olup) öldükten sonra acaba Allah bunu nasıl diriltecek?” (İşte onun bu konuşması üzerine) Allah kendisini yüz sene ölmüş olarak öylece bıraktı. Sonra onu yeniden diriltti ve ona: “Ne kadar kaldın (bekleyip durdun)?” diye sordu. O da: “Bir gün ya da bir günden az (bir süre kaldım)” dedi. Allah kendisine: “Hayır yüz yıl kaldın. Yiyecek ve içeceğine bir baksana henüz bozulmamış. (Bir de) eşeğine bak. Seni, insanlara bir âyet (mu'cize) kılalım diye (bu şeklide tam yüz yıl ölü bırakıp sonra yeniden dirilttik). Şimdi de şu kemiklere bak. Onları nasd düzenliyor (bir araya getiriyor), sonra da onlara et giydiriyoruz, dedi. Durum onun tarafından anlaşılınca “Şimdi (çok iyi) bılıyorum ki Allah herşeye kâdirdir” dedi.

fa da görmedin mi o kimse gibisini ki, kendisi, binalarının duvarlarının üstüne çalılarının çöklüğü ve harabeye dönüştüğü (ıpıssız) bir şehre uğramıştı.” Buradaki, (.......) kavlinin manası, “Ya da şunun gibisini gördün mü? “dür. Çünkü bunun bu manaya geldiğine, önceki âyette geçen (.......) delâlet etmektedir. Çünkü her ikisi de hayret ifade eden kelimelerdir. Ya da bu, bir önceki âyetin ilgili kelimesinin lâfzma değil de manasına hamledilmektedir. Bunun takdiri de şöyledir: “Sen İbrâhîm ile tartışan gibisini gördün mü?” Ya da, “Uğrayan gibisini .... “

Keşşaf sâhibi diyor ki: (.......) deki (.......) harfi zâidedir, (.......) de, (.......) kavline ma'tûftur. Bk. Zemahşeri, Keşşaf 1/389. Beyrut, Daru’l-Marife.

Hasen-ı Basrî de diyor ki, kasabaya uğrayan kişi öldükten sonra dirilmeye îman etmeyen biri idi. Dolayısıyla bu noktada Nemrût ile aynı çizgide buluşuyorlardı ve bir de, “Ölüyü nasıl diriltecek? “ifadesiyle buna bir ihtimal vermemesi, böyle bir tefsir yapılmasına nedendir. Ancak çoğunluğun tefsiruna göre burada sözü edilen zatın Hazret-i Uzeyir (aleyhi’s-selâm) olduğu yönündedir. Hazret-i Uzeyir (aleyhi’s-selâm) de tıpkı Hazret-i İbrâhîm (aleyhi’s-selâm)’in istediği gibi ölülerin dirilmesini gözüyle görüp böylece basiretinin artmasını istemiştir. (.......) Diriltme işinin nasıl meydana getirildiğini öğrenerek acizliğini bu yoldan görmek ve aynı zamanda diriltenin de kudretinin yüceliğini ve azametini takdir ve itiraf etmektir.

Âyette kendisinden söz edilen şehir ya da kasaba Beyt-i Makdis'tir. Buhtunnasır burayı yerle bir ederek harabeye dönüştürmüştü. (.......) yani; tavanlarıyla birlikte alt üst olmuş, demektir. Ya da önce tavanları yıkılmış, sonra da üzerine duvarları devrilmiş manasında olabilir. Yüksek olan her şey, mana itibariyle Arş demektir.

(Bu manzara karşısında) şöyle konuşmuştu: “(İşte onun bu konuşması ve şaşkınliği üzerine) Allah kendisini yüz sene ölmüş olarak öylece bıraktı. Sonra onu yeniden diriltti ve” Ona: -bir melek- (.......), diye sordu. O da: (.......) diye cevap vermişti.”

Bunu kendi tahminine göre söylüyordu. Âyetin bu kısmı içtihad yapmanın câiz olduğuna da bir delildir. Rivâyete göre bu zât kuşluk vaktinde ölmüş, yüz sene sonra henüz güneş batmamışken dirilmişti. Önce güneşe bakmadan, bir gün oldu, diye cevap vermiş ve fakat sonra dönüp güneşe baktığında, güneşin henüz batmadığını görmüş ve bunun üzerine de, “bir günden az bir süre “diye karşılık vermiştir..

Allah (ya da melek) kendisine dedi ki: “Rivâyete göre yiyecekleri incir ve üzüm imiş. İçeceği de şıra ve süt imiş. Bakar ki, incir ve üzüm sanki dallarından yeni koparılmış gibi taptaze ve içeceği de aynen olduğu gibi duruyorlar. Hiçbiri bozulmamıştır.

(.......) kelimesindeki (.......) harfi ya kelimenin kendi sindendir yani aslidir veya sekte (.......) sidir. İki duruma göre bu kelime, (.......) kelimesinden türemedir. Çünkü; kelimenin lamel fiili yani son harfi, (.......) harfidir. Çünkü kelimenin aslı, (.......) olup fiili olarak, Meselâ; (.......) denir ki bu, (.......) demektir ki, bunun manası da: “Ben onu bir yıl çalıştırdım.” demektir. Ya da bu kelimenin lamel fiili (.......) harfidir. Çünkü bunun aslı, (.......) dur. Bu da fiil olarak (.......) den almmadır. Bunun da manası, “Yıllar onu değiştirmedi” demektir.

(.......) Vasl yani geçiş hâlinde (.......) harfinin hazfiyle okunur, vakf yani duruş hâlinde ise (.......) harfini ortaya çıkarmakla okunur. Ki işte bu tarz bir okuma kırâat imâmlarından Hamza ile Ali'nin kırâatidir.

Bir de eşeğine bak!” nasıl da kemikleri darmadağın olmuş, çürümüş ve kurtlanmış. Bu zatın bir de eşeği vardı. Onu bir yere kaçmaması için bağlamıştı. Ancak eşeği de ölür, geride sadece kemik kalıntıları kalır. Ya da, “Ona bak, o yerinde senin bağladığın gibi sağ salim, yemsiz ve susuz bir hâlde tam yüz sene duruyor. Yiyecek içeceklerin korunduğu gibi o da korunmuş. Şüphesiz bütün bunlar Allah'ın gösterdiği en büyük âyetlerden ve mu'cizelerdendir.”

Seni insanlara bir âyet (mu'cize) kılalım diye bu şekilde Lam yüz yıl ölü bırakıp sonra yeniden dirilllik.” Evet biz bunu yaptık. Burada demek istenen şey, ölümden sonra yeniden diriltilmesi ve yanındaki eşyasının hiç bozulmadan aynen kalmış olmasıdır. Bir tefsire göre de bu kısmın başında yer alan, (.......) harfi bunu mahzûf olan bir kelimeye atfetmektedir.

Yani, “Senin ibret alman için biz seni...” demektir.

Bir tefsire göre eşeğine binerek bu zât böylece kavminin yanma gelir ve onlara, “Ben Uzeyir'im” der. Ancak kavmi onu yalanlarlar. Bunun üzerine kavmine, “Tevrât'ı bana getirin.” der. Kendisi başlar ezberinden Tevrât'ı okumaya. Nitekim; Hazret-i Uzeyir (aleyhi’s-selâm)dani önce hiçbir kimse Tevrât'ı böyle okumuş değildi. İşte bu da onun bir mu'cizesi idi.

Yine bir tefsire göre de Hazret-i Uzeyir (aleyhi’s-selâm) evine döner, bakar ki; bütün çocukları yaşlanmışlar, kendisi onlara göre daha genç durumdadır.

Şimdi, de şu kemiklere -eşeğin veya nasıl diriltilecekler diye haklarında şaşkınlık geçirdiği ölülerin kemiklerine- bir dikkat el; onları nasıl da bir araya getirip -harekete geçirip, birini diğerine girdirerek- iskelet oluşturuyor, sonra da onlara -kemiklere- el giydiriyoruz, diye buyurmuştu.” Burada giydirme ifadesi mecâzî manada kullanılan bir ifadedir. Et elbiseye benzetilmiştir.

Kırâat imâmlarından Hicaz ve Basra okulu mensupları, (.......) kelimesini, (.......) olarak (.......) harfiyle okumuşlardır. Bu da, “diriltiriz” manasınadır.

“Bu şekilde her şey açık ve net olarak ortaya konulup durum onun tarafından anlaşılınca, şöyle demişti: Bundan böyle Allah'ın her şeye kâdir olduğunu öğrenmiş bulunuyorum” Burada, (.......) kavlinin faili gizlidir. Bunun takdiri de şöyledir: Allah'ın her şeye kâdir olduğu gerçeği, (.......) ...” İlk cümlede hazfedilen ve sonradan takdir olunan bu cümlenin aynısı ikinci ve son cümlede yer aldığı için birincisinde zikredilmemiştir. Bu tıpkı şuna benzer: (.......)

Diğer taraftan, (.......) kavli, durumu pek anlayamayan, yani ölülerin diriltilmesi noktasında bir sıkıntı gösteren olayla değerlendirilmesi de, atfı da câiz olur. Bir de, (.......) kavli emir lâfzı olarak değerlendirenler de olmuştur. Böyle değerlendirenler de kırâat imâmlarından Hamza ve Ali'dir.

Yani, Allah ona şöyle dedi: “. Ya da bu adamın kendi kendisine seslenmesi, hitâbıdır, bu manada mütekellim birinci şahıs kipini kullanmıştır,

259 ﴿