20Eğer seninle tartışırlarsa (onlara) de ki: “Bana uyup îman edenlerle birlilikte ben, kendimi tamamiyle Allah'a adayıp teslim ettim.” Ve yine kitap ehline ve ümmî olanlara de ki: “Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?” Eğer kabul ederlerse, kesin olarak hidâyete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, senin üzerine düşen yalnızca tebliğ etmektir. Allah kullarının her haline vakıftır. “Eğer seninle tartışırlarsa,” Yani; hak din islâm'dır, konusunda seninle tartışıp mücadele ederlerse. Burada bu konu ile ilgili olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile tartışan ve mücadele edenlerin cumhura göre Necran oğullarına mensup Hırıstiyanlarıdır. “(Onlara) de ki: Bana uyup îman edenlerle birlikle ben, kendimi tamamiyle Allah'a adayıp teslim etlim.” De ki ben varlığımı ihlâs ile ve tümüyle kendimi bir tek olan Allah'a teslim ederek Müslüman oldum. Allah'a ibâdet etmekle birilikte kesinlikle bu konuda bir başkasını O'na ortak koşmadım. Allah ile birlikte bir başka ilâhı çağırıp ona dua ile onu mabud edinmedim. Yani; kısaca benim dinim tevhid dinidir. Bir tek Allah'a îman etme dinidir. Ki bu din, en sağlam ve her şüpheden uzak olan tek dindir. Nitekim; bu gerçek benim tarafımdan böyle olduğu bilinmenin yahmda zaten sizin de tarafınızdan bilinmektedir. Ben gerçekten yeni ve aykırı bir şey getirmiş değilim ki bu konuda kalkıp benimle tartışıp mücadele edesiniz?... Diğer taraftan bunun bir benzeri âyet de yine tefsirini yaptığımız bu surede yer alan şu ayettir. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “(Ey Peygamber) de ki: Ey kitap ehli, bizim de sizinde üzerinize inen tüm semavî kitaplarda inen eşit ve ortak olan noktada gelin birleşelim; Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na eş koşarak asla hiçbir şeyi kendisine denk edinmeyelim. Allah'ı bırakarak kimimiz kimimizi rab edinmesin. Eğer kabul etmeyip yüz çevirirlerse, şöyle deyin: “Şâhit olun ki; biz Allah'ın her hükmünü kesin olarak kabul eden Müslümanlarız!” Al-i İmran, 64. İşte bu âyet, onların üzerinde bulundukları inançlarını ve savunageldikleri şeyleri reddetmektedir. Bir de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte onun yanında yer alan mü'minler de hiçbir şüphe ve kuşkuya yer vermeksizin aynen teslim olmuşlardır. O hâlde bu konuda tartışmanın ne anlamı var söyletebilir misiniz? Kırâat imâmlarından Nafı, Ebû Cafer, İbn Âmir, Hafs, A'şa (Ebû Yûsuf Ya'kûb b. Halîfe) ve Burcumi (Abdülhamit b. Sâlih), (.......) kavlini gördüğünüz gibi, (.......) olarak (.......) harfinin fethasıyla okumuşlardır. Bu imâmların dışında kalan İbn Kesîr, Ebû Amr, Âsım, Hamza, Kisâî, Ya'kûb, Hadrami ve Halef ise (.......) harfinin sükunu ile, (.......) olarak kırâat etmişlerdir. Bk. Mu'cemu’l-Kırâati’l-Kur'aniyye, 2/16 (.......) kavli ise, (.......) kavlindeki (.......) harfi üzerine atfolurmıuşrur. Yani; bu (.......)demektir ki,. “Ben ve bana uyanlar teslim olduk.” demektir. Ayrıca bu kelimenin mef'ûl ile ayrılması da nahiv açısından güzeldir. Diğer taraftan (.......) kavlindeki (.......) harfinin “İle-beraber” manasına gelen, (.......) manasında olması da câizdir. Böyle olması hâlinde bu kelime mef'ûl-ü meah olur. Bu kelime, (.......) olarak okunduğu gibi, (.......) olarak da okunabilir. Yani; hem vasl (geçiş) ve hem vakf (duruş) hâlinde de böyle okunabilir, câizdir. Bunu her iki hâlde câiz görenler kırâat imâmlarından Sehl b. Muhammed ile Ya'kûb b. İshak'tır. Ancak kırâat imâmlarından olan Ebû Amr ise bu iki imâma sadece vasl okuyuşu hâlinde katılmıştır. “Ve yine kitap ehline ve ümmi olanlara -Kendilerinin herhangi ilâhi bir kitabı olmayan müşrik Araplara- de ki: Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?” Buradaki, (.......) kavlinde iki hemze yer almaktadır. Bunu bu şekilde okuyan kırâat imâmları Kûfe kırâat okulu mensuplarıdırlar. Yani bunu manası şöyledir: “Çok açık ve net delillere dayalı olarak İslâm'ın hak olduğu gerçeği size geldi ve bildirildi. Siz bu gerçekler karşısında İslâm'ı kabul ettiniz mi? Yoksa siz hâlâ küfrünüz üzere direnip kalmakta mısınız?” Bir diğer tefsire göre bu lâfız bir soru lâfzıdır, mana itibariyle de emir anlamındadır. Yani, “Hemen Müslüman olun!” Ya da “İslâm dinine girin!” demektir. Bu âdeta, şu Âyetteki ifadeye benzer bir ifadedir: “Artık vazgeçtiniz mi?” Mâide,91. Bu her ne kadar meallerde ve burada da bizim yaptığımız gibi sora olarak görüyorsanız da esasen bunun manası, “vazgeçin” şeklinde emir manasmadır. İşte yukarıdaki âyette de, (.......) olarak soru şeklinde gelmiş ise de bu, “Müslüman olun, İslâm'a girin.” demektir. “Eğer İslâm dinini kabul ederlerse, kesin olarak hidâyete ermişlerdir.” Bu demektir ki; irşat olmuşlardır ve böylece sapıklıktan kurtulup hak yolu bulmuşlardır. “Eğer yüz çevirirlerse, senin üzerine düşen yalnızca tebliğ etmektir.” Yani; onlar sana hiçbir şey yapamazlar ve zarar da veremezler. Çünkü sen uyaran bir elçisin. Bu itibarla senin vazifen risâleti ve yüklendiğin mesajı tebliğ etmek, iletmek ve bildirmektir. Bir de hidâyet yolunu gösterip bu hususta onları uyarmandır. “Allah kullarının her haline vakıftır” Müslüman iseler, bundan dolayı onları mükâfatlarıdıracak, kâfir iseler, küfürleri yüzünden onları cezâlarıdıracaktır. |
﴾ 20 ﴿