31(Ey Rasülüm!) De ki: “Eğer siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı da bağışlasın. Çünkü; Allah çok çok mapret eden ve çok çok merhamet edendir.” (.......) (Ey Rasülüm!) De ki: Eğer siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah sizden memnun ve hoşnut kalsın” Kulun Allah'ı sevmesi ancak şöyle olur; Allah'a taat ve itaati başkalannm taat ve itaatine tercih edecektir. Allah'ın kulunu sevmesi ise, kulundan râzı olması ve yaptıklarını övmesidir. Hasen-ı Basrî'den gelen rivâyete göre demiştir ki: “Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) döneminde bazı kimseler ve toplumlar Allah'ı seviyor iddiasında bulundular. İşte bunu üzerine ileri sürdükleri ve söyleyip durdukları iddialarını amelleriyle doğrulanmalarını istedi Çünkü sevgi, doğrulanmayı gerekli kılar. Dolayısıyla kim Allah'ı seviyor iddiasında bulunuyorsa ve buna rağmen de Resûlüllahın sünnetine ve onun dininin yani şerî'atının uygulamalarına karşı çıkıyorsa, o ve benzerleri kesin yalancıdırlar. Çünkü; Allah'ın Kitab'ı olan Kur'ân onlar yalanlamaktadır.” Bir diğer tefsire göre de, Allah sevgisi denen, “mahabbetullah” ya da “muhabbetullah” Allah'ı bilip tanımak yani “ma'rifetullah” demektir. Sürekli olarak hep Allah korkusunu ve O'na olan bağlılık duygusunu devam ettirmektir. Kalbini ve fikrini hep O'nunla ve onu anmak, onun dinini yani şerî'at ahkamını uygulamakla meşgul bulundurmalı, bunun planları üzerinde kafa yormalıdır. Hep Rabbiyle ünsiyet ve yakınlık elde etmeli, sürekli bu yolları denemelidir. Farklı bir tefsir ise şöyle yapılmıştır: “Allah sevgisinin ya da mahabbetinin alâmeti, Müslümanlar, söz, fiil (eylem) ve davranışlarıyla sadece Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e âit olan ve ona has (özgü) bulunan davranışları tatbik etmeli, uygulamalı ve buna uyarak hep o yolda yürümelidir.” Yine bir tefsire göre de mahabbetin, yani Allah'ı sevmiş olmanın en belirgin bir özelliği de, Müslümanın sürekli ya da daimi manada tefekkür hâlinde bulunmalıdır. Burada tefekkürden kasıt Allah'ın şerî'atını ve kanunlarını uygulayabilme açısından ne yapılabilirin üzerinde fikir jimnastiğini yapması, pratik hayatta çözümler üretmesi, eğitiminden, öğretimine, öğretiminden de pratik hayattaki tatbikatına varıncaya kadar gerekeni yapmalıdır. Bunun için halveti yani boş zamanları değerlendirmeli ve buna zaman ayırmalıdır. Yoksa uçmak kaçmak anlamındaki halvet değildir bu. Hep sessizliği yeğleyerek doğru düşünme imkanlarını kazanabilmelidir. Bakınca hatayı, yanlışı ve kötüyü görmemeli, onlara da göz yummamalıdır. Kısaca baktığı zaman hep Allah'ın hükümlerini görmeli, çağınlmca ya da seslenilince de hakkın dışında başka bir şey duymamalı, dinlememeli, bunlara izin vermemelidir. Allah için başına herhangi bir şey isabet edince de buna üzülmemeli, başkasının başına bir şey gelince de bundan sevinç duymamalıdır. Allah'tan başka kimseden korkmamalı ve yine Allah'tan başkasından bir beklenti içine girmemelidir. “ve günahlarınızı da bağışlasın. Çünkü Allah, çok çok mağfiret eden ve çok çok merhamet edendir.” |
﴾ 31 ﴿