61Sana gelen bu gerçek bilgilerden sonra kim seninle tartışmaya girerse onlara de ki: “Gelin! Çocuklarınıızı ve çocuklarınızı, kâdirılarınıızı ve kâdirılarınızı çağıralım ve sonra topluca dua ederek, kimler yalan söylüyorsa, Allah'tan o yalancıları helâk etmesini dileyelim. “Sana gelen tüm bu gerçek bilgilerden sonra -Hnstiyanlardan- kim seninle -Îsa hakkmda- tartışmaya girerse onlara de ki:” Kesin bilgi anlamına gelen beyyinelerden, delillerden sonra... (.......) burada (.......) anlamındadır. “Gelin!” Burada gelin, demekten murat, gayretle ve kendi reyiyle karar vererek gelmek manasmadır. Yoksa zaten kendileri hep oradalar. Bu, “gelin birlikte bir şey yapalım ve karar verelim ki, sonucuna'da katlarıalım.” anlamında bir eyleme veya fiile çağrıdır. Bu tıpkı, “Gelin şu mesele konusunda düşünelim. “demek gibi bir ifadedir. “Bizler ve sizler hepimiz kendimizi ortaya koymak suretiyle biz kendi çocuklarınıızı, siz de kendi çocuklarınızı, biz kâdirılarınıızı siz de kâdirılarınızı çağıralım.” Bizden ve sizden hepimiz bizzat kendimizi ortaya koymak suretiyle çocuklarınıızı ve kâdirılarınıızı da çağıralım, hep birlikte lânetleşelim. “ve sonra topluca larıetlenmek için dua ederek,” Burada, (.......) kelimesi, (.......) demektir. (.......) veya (.......) lânet manasındadır, lânet etmek, larıetlemek demektir. Meselâ; (.......) demek, “Allah ona lânet etsin, Allah onu rahmetinden ırak eylesin, uzaklaşırsın. “demektir. İşte “İbtihal” ın asıl manası budur. Daha sonra bu kelime zorda kalman her durum için dua ya da beddua manasında kullanılır oldu. Yani; karşılıklı bir lânetleşme söz konusu olmasa da artık her sıkışık anlarda başvurulan dua olarak ele alındı. Rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları bu manada mübaheleye, lânetleşmeye çağırdığında, dediler ki: — Bu konuda biraz bekleyip düşünelim ve bir karara varalım. Nihayet; içlerinde Akib dedikleri ve sözcüleri konumunda bulunan Abdulmesih adındaki kişi adamlarına karşı söze şöyle başladı ve: — Ey Hırıstiyan topluluğu! Allah'a yemin ederim ki; siz de Muhammed'in gerçekten gönderilen bir elçi (peygamber) olduğunu görüp anladınız. Herhangi bir kavim bir peygamberle lânetleşmemiş olsun ki, mutlaka onların yaşlıları ortadan yok olmuş ve geriden de küçükleri artık yetişip gelmemiştir. Eğer siz böyle bir şey yapacak olursanız kesin olarak helâk olup gidersiniz. Eğer yapmazsanız, dininize sarılın kâim, başka da bir şey yapmayın. Gidin bu adamla (Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile) vedalaşırı ve ülkenize dönün, diye konuştu. Nihayet ertesi sabah Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)a gittiler. Bu sırada Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) torunu Hüseyin (radıyallahü anh)’i kucağına almış, Hasen (radıyallahü anh)’in da eline yapışmış, arkasından klZl Hazret-i Fatima (radıyallahü anha) Ve Onun da arkasından Hazret-i Ali (radıyallahü anh) bulunduğu hâlde yürüyorlardı ve onlara şöyle diyordu: — Ben dua ettiğim zaman siz de benim yaptığım duaya amin deyin. Necran heyetinin lideri, papazları ya da dini konuda bilgili adamları bu manzarayı görünce kendi adamlarına dönerek şöyle dedi: — Ey Hırıstiyanlar topluluğu! Şüphesiz ben karşımda öyle yüzler görüyorum ki; eğer bunlar bir dağın yerinden sökülüp atılması için dua etseler, Allah o dağı onların bu duasıyla yerinden yok eder. Sakın bunlarla mübaheleye, lânetleşmeye girmeyin, aksi takdirde helâk olursunuz ve bundan böyle yer yüzünde bir tek Hırıstiyan bile kalmaz. Bunun üzerine dediler ki: — Ey Ebû'l-Kasım (Ey Resûlüm Muhammed!) Biz, seninle böyle bir mübaheleye girişmemeye karar verdik. Onların bu kararları üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlarla, her yıl Müslümanlara, iki bin hülle (takım elbise) veya altın cizye (vergi) vermek üzere antlaşma yaptı, banş imzaladı. Sonra da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Varlığım elinde olan Allah'a yemin ederim ki; gerçekten helâk olmaları Necran heyetini yüzlerinden okunuyordu (üzerlerine inmiş sarkıp duruyordu). Eğer lânetleşmiş obalardı, mutlaka maymunlarla domuzlara dönüştürüleceklerdi.” Ebû Nuaym, bunu, “Delâil'un-Nübüvve” de Muhammed b. Mervan el-Süddi yoluyla Kelbi'den, o da Ebû Sâlih yoluyla İbn Abbâs'tan rivâyet ediyor. İbn Mervan ise metruktür ve yalancılıkla töhmet altında bulunmaktadır. Haşiyeni'l-Keşşâf, 1/369. Burada mübahele olayı her ne kadar Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile onu yalanlayan kimseleri ilgilendiren bir konu ise de, çocukların ve kadmların yani tümüyle ailesinin buna eklemesi, bunun daha çok güven verici ve inancı pekiştirici olması sebebiyledir. Kendisine olan kesin güven hâlini ortaya koymak, kendisinin davasında doğru ve samimi olduğuna dair kesin inancı göstermek içindir. İşte bunu için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) en sevdiklerini, ciğerparelerini bundan dolayı ortaya koyma ve tehlikeye atma cesaretini gösterdi. Meseleyi sadece kendini ortaya koymakla, bırakmadı. Kaldı ki; hasminin da kesin olarak yalancı olduğunu bildiğinden, onların hem kendileri ve hem de tüm sevdikleri varhkları ve ciğerpareleriyle helâk olmalarını istiyordu. Çünkü; mübahele yani lânetleşme olayı eğer gerçekleşmiş olsaydı mutlaka helâk olacaklardı. Zaten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onların helâk olacaklarını bu manada kesin olarak biliyordu. Aile bireylerinden olan çocukların ve kadmların da böyle bir olayda yer almalarının istenmesi, bunların aile bireylerinin en değerli varhkları olması sebebiyledir. Gönülden en çok bağlarııları varlıklar olması sebebiyledir. Bir de âyette görüldüğü gibi kendisinden önce bunların ortaya konmalarının sebebi, onlara karşı olan sevgisinin ve onların kalbindeki yerlerinin ne kadar fazla olduğunu göstermek içindir. İşte bütün bu anlatılanlardan çıkan gerçek şudur. Bu âyette anlatılanlar ve âyetin kendisi, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in peygamberliğinin sahih olduğunun delilidir. Çünkü; bu konuda ne muhalif olan birinden ve ne de taraftar olan herhangi bir kimseden buna cevap ve karşılık verildiğine ilişkin bir rivâyet yapılmamıştır. “Kimler yalan söylüyorsa, Allah'ın o yalancıları helâk etmelerini dileyelim.” Yani; bizden olsun, sizden olsun Îsa hakkında kim yalancıysa, Allah onları helâk etsin, isteyelim. Buradaki, (.......) ve (.......) kelimeleri, (.......) kelimesi üzerine ma'tûfturlar. |
﴾ 61 ﴿