165

(Uhûd'da) başırııza gelen bir felâket sebebiyle, “(Biz doğru yolda iken, başımıza bu) nereden geldi?” mi diyorsunuz? Halbuki siz bu felâketin iki katını düşmanlarınıza tattırmıştınız. (Ey Peygamber! Onlara) de ki: “Bu felâket, sizin kendinizin kusurudur.” Şüphesiz Allah Kâdir'dir.

Başırııza gelen bir felâket sebebiyle, (.......) mi diyorsunuz? Halbuki siz bu felâketin iki katını düşmanlarınıza tattırmıştınız.” Burada söz konusu edilen, Uhûd Savaşırıda ölen yetmiş şehittir. Halbuki Bedir savaşırıda Müslüman taraf olarak siz de kâfirlerden yetmişini öldürmüş ve yetmiş kişilerini de esir almıştınız. (.......) kavli (.......) kavlinin sıfatı olarak raf mahallinde gelmiştir.

Ey Peygamber/ Onlara de ki: “Çünkü Medine'den çıkıp Medine dışında savaşmayı siz kendiniz istediniz Veya terk etmemeniz gereken merkezi (mevzii) kendiniz terk ettiniz de ondan.

(.......) edatı, (.......) kavhyle mensûbdur. (.......) kavli de, (.......) edatıyla izafet (isim tamlaması) oluşturduğundan dolayı mahallen mecrûrdur. Bunun takdiri de şöyledir: “Başırııza felâket geldiğinde siz mi dediniz?”

(.......) kavli ise kavlin makulü olması sebebiyle mensûbdur. Âyetin başında yer alan hemze ise takrir yani meseleyi tespit ve bir de durumu başlarına vurup uyarmak, dikkatlerini çekmek içindir. (.......) harfi de, bu cümleyi daha önce geçen ve Uhûd kıssasını aktaran, (.......) âyeti üzerine atfolunmuştur. Veya mahzûf olan bir cümle üzerine mamftur. Sanki şöyle deniliyor gibi: “Siz böyle mi yaptınız? Bu takdirde siz şöyle mi dediniz? “

Şüphesiz Allah Kâdirdir.” Allah yardım edip zafer vermeye kâdir olduğu gibi, bunu engellemeye de kâdirdir.

165 ﴿