179

Allah, mü'minleri üzerinde bulunduğunuz şu durumda (münâfıklarla iç içe olmuş hâlde) bırakacak değildir; sonuçta murdar olan ile temiz olanı ayırt edecektir. Ey îman edenler! Allah size gaybı bildirecek de depdir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer (ve onu gaybtan haberdar kılar). O hâlde Allah'a ve Rasûlüne îman edin. Eğer îman eder ve sakınırsanız, bu takdirde sizin için pek büyük bir ecir vardır.

Allah mü'minleri, üzerinde bulunduğunuz şu durumda (münâfıklarla içice olmuş hâlde) bırakacak değildir;”

Yani; samimi, ihlâs sâhibi ve dürüst olan mü'minlerle münâfıkları birbirine kanşmış, biri ötekisinden ayırt edilemez bir durumda bırakacak değildir. (.......) kelimesindeki (.......) harfi, nefyi yani olumsuzluğu tekit (pekiştirmek) içindir.

Sonuçta murdar olan ile tertemiz olanı ayırt edecektir.”

Yani, böylece ikiyüzlü münâfık kimse ile samimi, dürüst ve ihlâs sâhibi mü'min olan kimse ortaya çıkıp anlaşılmış osun. (.......) kelimesini kırâat imâmlarından Hamza ve Ali, (.......) olarak kırâat etmişlerdir. (.......) yani “siz” kelimesindeki muhatap ifade; tasdik eden halis mü'minlerle münâfıklara yöneliktir. Sanki burada şöyle denir gibidir:

Allah, içinizden samimi ve dürüst olan mü'minlerle, kiminizin kimi münâfıklarla içli dışlı olan hâli ortaya çıkıp anlaşılarıa kadar bırakacak değildir ki, böylece Allah'ın peygamberine göndereceği vahiy yoluyla ve durumlarınızı bildirmekle onlarla sizin durumunuz meydana çıkıp anlaşılabilsin.”

Ey îman edenler! Allah size gaybı bildirecek değildir.” Yüce Allah sizden herhangi birinizi gayb, yani bilinemeze âit ilimlere sizi vakıf kılacak değildir. Dolayısıyla Resûlüllahın size herhangi bir kimsenin münâfık olduğunu bildirmesine, birinin de samimi ve ihlâs sâhibi olduğunu söylemesine yanlış bir anlam vererek bakmayın, hatalı bir değerlendiremeye girişmeyin. Çünkü yüce Allah kalplerde var olan gizli şeyleri ona bildirerek peygamberini bu konuda bilgilendirmektedir. Böylece Peygamber birinin küfründen bilgi verirken, diğerinin de imanından haber verebiliyor.

Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer ve onu gaybtan haberdar kılar.”

Yani; ancak Allah peygamber gönderir ve ona vahyeder ve bu yoldan gayb âleminde şu şeyler şöyle ve şöyledir, diye bilgi ve haber getirir. Buna bağlı olarak da, “filân kimsenin kalbinde münâfıklık vardır, filân kimsenin gönlünde ise dürüstlük, ihlâs ve samimiyet vardır.” diye ümmetini, inananlarını haberdar kılar. Peygamberin verdiği bu türden haberler, onun kendi kafasından değil bizzat yüce Allah'ın ona bildirmesiyle olmaktadır.

Bu âyet Batıni görüşe sahip olanlar aleyhine bizim için delildir. Çünkü Batmiler, imâmlarının da bu ilme sahip olduğunu ileri sürmektedirler. Eğer böyle bir kimsenin peygamberliği sabit değilse, dolayısıyla eldeki bu nassa (delile) aykın hareket ediyorlar, demektir. Zira Batmiler rasûl olmayanın da gayba âit bilgileri bileceğini iddia ediyorlar. Eğer böyle biri için peygamber olduğunu ileri sürerlerse bu takdirde bu nassm dışında bir başka nassa da ayları davranmış olurlar. Bu ise, peygamberlerin sonuncusu” manasında olan, (.......) Ahzâb, 40. âyetine aykındır.

O hâlde Allah'a ve Rasûlüne -ihlâs ile- îman edin, Eğer îman eder ve -nifaktan- sakınırsanız, bu takdirde sizin için -âhirette- pek büyük bir ecir vardır.”

Şimdi tefsirini okuyacağımız âyet zekâta karşı çıkan ve mani olan kimseler hakkında nâzil olmuştur.

179 ﴿