24

(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kâdirılar da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalarınanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sâhibidir.

(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kâdirılar da size haram kılındı” Âyette yer alan, (.......) kelimesi evli, kocaları olan kâdirılar demektir. Çünkü bunlar evlenmeleri bakımından namuslarını daha çok korumuş olmaktadırlar.

Kırâat imâmlarından Kisâî Ali b. Hamza, (.......) kelimesindeki (.......) harfini burada fetha ile okumuş, Kur'ân’ın diğer yerlerinde geçen bu kelimeyi kesreli olarak okumuştur. Ancak Kisâî dışındaki imâmlar ise Kur'ân’ın tamamında bunu fetha ile okumuşlardır.

(.......) Burada “milk-i yemin” den maksat esir olarak alınan kâdirılar demektir. Çünkü bu kadınların kocaları daru'l-harp denilen ve İslâm devletine savaş açmış olan ülkede bulunmaktadırlar. Dolayısıyla bu âyetin manası şöyle olmaktadır:

Evli olan kâdirılarla nikâhlarınanız (evlenmeniz) size haram (yasak) kılınmıştır.

Yani; kocaları olan kadınlarla evlenmek haram kılındı. Fakat bu haramliğin (yasaklığm) dışında kalanlar sizin kendilerini esir olarak almış olduğunuz düşman tarafına âit olan kadınlardır. Bunların ülkelerinde kocaları var olsalar da siz onları esir almışsınız ve kocaları da asıl ülkelerinde kalmışlardır. Fiilen aralarında bir ayrılık oluşmuştur. Dolayısıyla bu kâdirılarla evlenmeniz, onları esir almış olmanızdan ötürü olmayıp, artık dâr yani ülke aynliği sebebiyledir. Bu şekilde ganimet olarak esir alınan kâdirılar, onları esir alan Müslümanlara helâldir. Ancak bu helâl olma durumu istibradan sonradır. İstibra ise eğer kadın hamile işe, doğum yapmasıyla, değilse hayız (adet) görmesiyle bilinir.

İşte Allah'ın size emri budur...” Bu ifade müekked mastardır.

Yani bu; Allah bunları size mutlak manada yapasınız diye yazdı (emretti). Bunu kesin uygulamanız gereken farz bir hüküm yaptı. Bu ise yasaklarıan maddelerin gerçek manada haram olduğu hükmüdür.

Âyetin bundan sonra gelen (.......) kavli, (.......) kavlini nasbeden muzmer (gizli) fiil üzerine ma'tûftur.

Yani; Allah, size şu sayılanlarla evlenmeyi haram kıldı ve bu haram kılınanların dışında kalanlar da size helâl kılındı.”

(.......) kelimesi, Kûfe kırâat imâmlarından olan Hafs, Hamza, Kisâî ve Halef tarafından, (.......) kelimesi üzerine ma'tûfen (.......) olarak okunmuştur.

“Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) islemeniz size helâl kılındı.”

Burada, (.......) kelimesi mef'ûl-ü lehtir.

Yani mana şöyledir: Allah haram olanlarla helâl olanları size açıkladı ki arayasınız.” Veya bu (.......) kelimesi, (.......) kavlinden bedeldir. Bu durum da, (.......) kelimesinin mefûl-ü mukadderdir. Bu ise, “kâdirılar” kelimesidir. Fakat en doğru olanı ise, bu kelimeye bir mef'ûl takdir edilmemelidir. Çünkü mef'ûl takdir edilmemesi daha uygundur. Yine âyette geçen, “mallarınızla” ifadesi, mehirlerini vererek, demektir.

İşte bu ifade, nikâhın mehirsiz olmayacağının delilidir.

Yani; nikah akdi esnasında mehir konuşulmasa da mehir vermek vaciptir. Çünkü; malın dışında da herhangi bir şeyi mehir olarak vermek uygun değildir. Verilmesi gerekenden az miktarda mehir verilmesi ve mal denebilecek derecede olmayan bir şeyin mehir olarak verilmesi de aynı şekilde uygun değildir. Çünkü, bir buğday tanesi esasen mal olarak değerlendirilmemek te ve kabul görmemektedir. Kısaca mehir olacak şeyin bir mâlî değer taşıması gerekir.

(.......) yani, namusunuzu korumanız suretiyle, (.......) zinaya düşmeksizin, zinadan kaçınarak, demektir.

Yani; mallarınız zayi olmasın, kendinizi, sizin için helâl olmayan şeylere muhtaç bırakmaksızın. Aksi takdirde hem dininizi hem de dünyanızı kaybedersiniz. Şüphesiz hem dinini hem de dünyasını beraberce kaybetmekten daha kötü ve daha büyük bir hüsran ve kayıp olamaz.. En büyük fesat işte bu ikisini kaybetmektir.

(.......) İhsan: İffetli, olmak ve nefsini (kendini) harama düşmekten koruyup kollamak demektir.

(.......) Müsafih: Zina yapan demektir. Kelime kök itibariyle (.......) kelimesinden türemedir. Bu ise meniyi (erlik suyunu veya spermi) haram olan yere akıtmak demektir.

Unlardan faydalarınanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin.” O kâdirılardan kendileriyle nikâhlandıklarınıza (evlendiklerinize), mehirlerini, ne miktar üzerinde karar kılınmış ise, o miktarı ödeyin.

Burada geçen, (.......) kelimesi, kendileriyle evlendiğiniz kâdirılar, manasındadır. (.......) kelimesinden kasıt da mehirleri demektir. Çünkü mehir, onlardan yararlarınanın bir karşılığıdır. (.......) burada kâdirılar manasınadır.

Âyette geçen, (.......) cer edatı ise, Teb'îz veya beyan (açıklamak) manasınadır. (.......) deki zamîr ya bu cer edatının lâfzı üzerine ya da (.......) kavlinin manası üzerine râcidir.

(.......) kelimesi de, (.......) kelimesinden hâldir. Bu da farz kılınmıştır, gerekli kılınmıştır, manasınadır. Ya da bu, verme, yerine getirme anlamında burada zikredilmiştir. Çünkü mehiri vermek gereklidir, farz kılınmıştır, demektir. Ya da bu ifade müekkid mastardır. Dolayısıyla mana, “Bu, sizin ödemeniz gereken kesin bir farzdır” demektir.

Mehir kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur.”

Yani; mehirden bir kısmını hanımın düşürmesinde veya tamamını bağışlamasında bir vebal olmadığı gibi, kocanın da verdiği mehirin miktarını, karısı lehine artırmasında veyahut da koca ile karısının beraber kalmalarında veya ayrılmaları üzerinde aralarında karşılıklı bir şekilde birbirlerini memnun ederek anlaşmalarında hiçbir sakınca söz konusu değildir.

Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sâhibidir.”

Yani; yüce eşyayı ve varlıkları yaratmazdan önce en iyi olarak bilendir. Aynı zamanda nikâh veya evlenme sözleşmesi konusunda nelerin farz veya gerekli olduğunu bildirmesi ve farz kılması da bir hikmet gereğidir. Çünkü; ancak bu nikah yani meşru evlilik yoluyla soylar korunabilir ve sağlıklı nesiller meydana gelebilir.

Bir tefsire göre, (.......) kavli mut'a yani geçici evlilik hakkında nâzil olmuştur. Allah, Mekke'nin fethini Hazret-i Peygambere (sallallahü aleyhi ve sellem) nasip kıldığında, bu mübahlık yani geçici evlilik üç gün süreyle uygun görülmüş ve daha sonra bu hüküm yürürlükten kaldırılmıştır (nesh edilmiştir).

24 ﴿