46

Yahûdîlerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dille rini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) “İşittik ve karşı geldik” , “dinle, dinlemez olası” , “râinâ” derler. Eğer onlar “İşittik, itâat ettik, dinle ve bizi gözet” deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar.

Yahûdîlerden bir kısmı” kavli, (.......) kavlini açıklamaktadır veya, (.......) kavlini açıklamak içindir. İkisi arasında yer alan cümleler ise muterize (parantez) cümleleridir. Ya da bu kavil, (.......) kavline müteallik bulunmaktadır.

Yani size yardım eder.

Buradaki, (.......) kavli, tıpkı, (.......) Enbiyâ', 77. kavli gibidir. Ya da bu, mahzûf olan bir kelimeye taallûk etmektedir ki, bu mahzûf kelime de, (.......) kelimesidir.

Yani, “Yahûdîlerden öyle bir kavim/toplum da vardır ki,”

kelimeleri yerlerinden değiştirirle.,”

Burada (.......) kelimesi mübteda, (.......) kavli de bunun sıfatıdır. (.......) kavli ise mukaddem haberdir. Mevsûf (nitelenen) ise hazf edildiğinden, sıfatı onun yerini almıştır. Bu ise, (.......) kavlidir.

Yani o kelimeden farklı bir kelimeye yönelirler. Asıl olan kelimeyi ortadan kaldırırlar. Çünkü Yahûdîler bir kelimeyi değiştirip de yerine başka bir kelime koymak istediklerinde, Allah'ın onu Tevrât'ta olması gereken yere koymuş olduğu hâlde bunlar o kelimeyi başka bir yere yönlendirirler ve onu olması gereken yerden kaldırırlar. Meselâ; Tevrât'ta yer alan “Buğday renkli orta boylu” ifadesi yerine, “koyu esmer uzun boylu” ifadesini getirip koymaları gibi.

Bir de bu âyette, (.......) kavli zikredilirken, Mâide Sûresi, (41.) âyetinde bu kavil, (.......) olarak zikredilmiştir. (.......) kavlinin manası, yukarıda açıkladığımız gibi, “söz konusu kelimenin yerinin değiştirilmesi, ortadan kaldırılmasıdır.” Çünkü yüce Allah hikmeti gereği o kelimenin Tevrât'ta konulduğu yerde yer almasını murad etmektedir. Fakat Yahûdîler kendi heva ve arzuları nasıl istediyse onu o doğrultuda değiştirdiler, oradan yok ettiler, başka bir kelime getirip yerleştirdiler.

(.......) kavlinin manası ise şöyledir: Söz konusu kaldırıları kelimenin asıl yeri, zaten o kaldmları yer idi ve layık olanı da o kelimenin orada olmasıdır. Onu değiştirdiklerinde ise, o kelimeyi âdeta garip bir hâlde bıraktılar. Olması gereken yerde olmaması, gerçekten bir gariplik, bir farklı anlayış ortaya çıkarmaktadır.

Ancak her iki cümle mana itibariyle birbirine yakın bir anlam ifade ederler.

(Peygambere karşı)sözünü- “İşittik ve -emrine- karşı geldik” , -bu sözleri gizlice söylediler-” dinle -sözümüzü-, dinlemez olası” , (derler).”

(.......) kavli muhataptan hâldir.

Yani; “Dinlemez ve duyamaz olasıca adam dinle.” demektir.

Aslında bu ifade zem (yerme) ve medih (övme) ihtimali bulunan iki yönlü bir ifadedir.

Yani, “Aleyhine bedduada bulunduğumuz adam, bizi dinle, behey dinlemez (duymaz) olası adam!” demek olur. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e kabul olunursa bir şey duymamış olur, dolayısıyla duymayan bir sağır olmuş olur. Yahûdîler bu sözü şuna dayanarak söylemektedirler: “İşitmez olası” demek, bunlara göre kabul görecek olan bir bedduadır.

Veya bu, “Davette bulunduğun davan kabul görmeyesice adam dinle!” demektir. Bunun manası şöyledir: “Kendin için memnun olabileceğin bir cevap duymayası adam! Böylece sen bir şey duymamış ol” Veya bu, “Hoşnut kalabileceğin bir söz duymayası adam duy (işit). Kaldı ki senin kulakların bunu duymaktan uzaktır.” manasınadır.

Medih (övme) yönü ise şöyledir: “Duyur, hoşlarınayacağın bir şey duymayası adam!” Meselâ, biri bir kimseye dil uzattığında, “Filân kimse filân kişiye sözünü duyurdu.” denmesi gibi.

Nitekim, “(.......) derler” Bu ifade, “Bizi gözet de, seninle konuşalım.” manasına gelme ihtimali de olan bir cümledir.

Yani, “Bizi gözet, bize bak, bizi bekle.” gibi manalara da gelebilir. Diğer taraftan bu (.......) kelimesi İbrânîce veya Süryanîceye benzerlik gösteren bir kelime de olabilir. Onlar bununla sövgü ve küfretmeyi kasdetmekte idiler. Bu ise, (.......) kelimesiydi. Bununla onlar dini alay ve eğlenceye alıyorlardı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile alay edip eğleniyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bu gibi ihtimali (olası) manaları da taşıyan kelimelerle konuşuyorlardı. Çünkü Yahûdîler bu tür kelimeleri seçmede asıl gayeleri, Resûlüllah'a hakaret etmek ve dil uzatmaktı, onu aşağılamaktı. Görünürde saygı ve hürmet içeren kelimeler kullarınakla beraber, içerik olarak amaçları hakaret ve aşağılamaktı.

dillerini eğerek bükerek,” kelimeleri değiştirerek, tahrifte bulunarak, dilleriyle hakkı baüla kanştırarak hep bu gibi kelimelerle aşağılamak isterlerdi. Çünkü, “Bizi bekle” kelimesinin yerine, sövgü manasına da ihtimali bulunan (.......) kelimesini kullanırlardı. (.......) yani “İşitmez olası” kavlini de, “hoşnutsuzluk veren bir şeyi duymayasıca adam” ifadesi yerinde kullanırlardı. Ya da sırf nifak olsun için esasen içlerinde gizledikleri kinlerini ve sövgülerini, görünürde saygı ifade ediyor gibi gözüken maksatlı sözler olarak kullanırlardı. “dine saldırarak ...” Çünkü Yahûdîler, “Eğer Muhammed gerçekten hak bir peygamber olmuş olsaydı, bizim kendisi hakkında ne düşündüğümüzü mutlaka haber verirdi.” diye konuşuyorlardı.

Eğer onlar “İşittik, itâat ellik, dinle ve bizi gözet” deselerdi şüphesiz kendileri için

-Allah katında bu- daha hayırlı ve daha doğru -daha adil- olacaktı;” Bu Yahûdîler, “karşı geldik” , demeselerdi, “İşit” ifadesine, “İşitmez olası” ifadesini eklemeselerdi, (.......) yerine (.......) demiş olsalardı, bu onlar için hem daha hayırlı ve hem daha doğru olurdu.

fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir.” Allah onları kovmuştur. Küfrü ve inkan tercih etmeleri yüzünden onları rahmetinden uzaklaştırmıştır. “Artık pek az inanırlar.” Meselâ onların içlerinden Abdullah b. Selâm ve arkadaşları gibi oldukça az sayıdaki bazı kimseler îman ederler. Ya da oldukça zayıf ve basit anlamda bir inanç ile îman eder ler ki, bunun da bir manası olmaz. Bu da sadece kendilerinden sonra gelenlere inanmakla birlikte başkalannı inkâr etmeleridir.

Yahûdîlerin îman etmemeleri üzerine aşağıdaki âyet nâzil olmuştur. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

46 ﴿