77

Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir grup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da “Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdm! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?” dediler. Onlara de ki: “Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için âhiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.”

Kendilerine: (.......) denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca”

Yani Medine'de kendilerine savaşırı farz kılınması üzerine, “İçlerinden bir grup hemen Allah'tan korkar gibi halta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da:”

Allah'ın üzerlerine azâbını indirmesinden korktukları gibi kafirlerin kendilerini öldürmelerinden korkmaya başladılar. Fakat bu korku ve endişeleri din konusunda kendilerinde bir şüphe ve şüphenin doğması sebebiyle değildi. Aynı zamanda dinden vazgeçmeleri anlamında da bir durum söz konusu değildi.

Yani dine gerçek manada îman etmişlerdi, ancak tek korkuları ve endişeleri canlarını tehlikeye atmaları ve öldürülmekten ileri geliyordu.

Nitekim İslam bilginlerinden Ebû Mansûr Muhammed Mâturîdî bu konuda şöyle diyor:

“Bu tür bir korku doğal olan tabii bir korkudur. Yoksa bu, o kimselerin Allah'ın bu hükmünden hoşlarınadıkları ve emrine karşı geldikleri anlamında itikadiyani inançlarını zedeleyecek bir yanlıştan ötürü değildi. Onlar böyle bir yanlışın içinde değillerdi. Ancak insan doğal olarak eğer bir şeyde hayatının ortadan kaldırılması tehlikesiyle karşı karşıya kalırsa, bundan pek hoşlarınaz.”

(.......) kavli, mastar olan bir kelimesinin mefulüne izafeti yani tamlama oluşturması kabilindendir. Bu, (.......) kavlindeki zamîrden hâl olarak mahallen mensûbtur.

Yani: “Bu kimseler, Allah'tan korkan kimseler gibi insanlardan korkarlar.” demek olup, “korkuları Allah'tan korkanlarınkine benzer bir korku gibidir” demektir. (.......) kavli hâl üzerine ma'tûf bulunmaktadır. Veya: Allah'tan korkanların korkusu gibi bunların insanlardan korkuları daha fazladır.” Âyetteki, (.......) edatı muhayyerlik içindir.

Yani burada, “Bu kimselerin insanlardan korkuları tıpkı Allah'tan olan korku gibidir.” demen hâlinde isabetli bir söz söylemiş olacağın gibi, “Onların insanlardan olan korkuları Allah'a karşı olan korkudan daha fazladır.” demiş olman durumunda yine isabetli bir karar vermiş olursun. Çünkü kimi insanlarda buna benzer bir korku doğabileceği gibi kimilerinde daha fazlası da olabilir. Zira burada söz konusu edilen kimselerde bu olmuştur.

(.......) dediler.”

Yani ölece ğimiz anı, ecelimiz bitene kadar geciktirseydin de evlerimizde yataklarınız içinde ölseydik olmaz mıydı?

Bu soru, bu kimselere savaşırı farz kılınma hikmetinin sorulmasıdır. Yoksa Allah'ın hükmüne karşı yapılan bir itiraz değildir. Çünkü bunun bu manaya geldiğinin delili; bu kimselerin bu davranışları yüzünden azar işitmemeleri ve kötülenmemiş olmalarıdır. Tam aksine kendilerine şu şekilde cevap verilmiştir:

Onlara de ki: “

Yani dünyanın her çeşit menfaatleri yok olucudur. Halbuki âhiret yurdunun menfaatleri hem çoktur ve hem süreklidir. Eğer gerçekten çok olan bir şey günün birinde yok olacak ve ortadan kalkacak ise, bu takdirde o yine de azdır ve hiç bir şey değildir, demektir. O hâlde az olup da sonuçta elden avuçtan çıkıp gidecekse, bu takdirde durum nasıl olacaktır?

Ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.” Oldürülme veya savaşma sıkıntıları karşısında size verilecek olan ecrinizden hiç bir azalma ve en ufak bir eksilme olmayacaktır, işte bu bakımdan savaştan yüz çevirmeyiniz, geri durmaya kalkışmayınız.

Kırâat imâmlarından İbn Kesîr, Hamza ve Ali, (.......) kelimesini, (.......) harfiyle, (.......) olarak okumuşlardır.

77 ﴿