102Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silâhlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkamzda olsunlar. Sonra henüz namazmı kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silâhlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. “-Ey Resûlüm Muhammed!- Sen de -ashâbının- içlerinde bulunup” “onlara namaz kıldırdığın zaman,” Eğer onlara bu sırada namaz kıldırmak istersen, demektir. Ancak İmâm Ebû Yûsuf bu nassm zahirine ayetten ilk bakışta hemen anlaşılabilen manaya bakarak, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefatından sonra korku namazının olmadığı görüşünü belirtmiştir. Ancak iki imâm (İmâm-ı A'zam ve İmâm Muhammed) ise şöyle demişlerdir: “Her çağda devlet başkanları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vekilleri olarak hepsi bu hükme tâbıdırler. Çünkü sadece hitabın burada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e olmuş olması, onun şahsında bütün imâmlara (devlet başkanlarına) olması manasınadır.” Bu, tıpkı yüce Allah'ın şu emrine benzer. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey Resûlüm Muhammed! O Müslümanların mallarından bir farz sadaka al ki, bununla kendilerini günahlardan arındırmış olsunlar.” Tevbe, 103. Bunun en açık delili de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefatından sonra ashâbının uygulamalarıdır. “Onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar,” Onları iki guruba ayır, bu iki gurupta seninle birlikte hareket etsin ve sen onlara namaz kıldır. Diğer gurup ise, düşmana karşı tetikte bulunsun ve nöbet tutsun. “Silâhlarını, (yanlarına) alsınlar,” Burada belirtilmek istenen, düşmana karşı duranlar, demektir. İşte bunlar silâhlarını da yanlarına alsınlar. Abdullah b. Abbâs (radıyallahü anh) dan yapılan rivâyete göre şöyle söylemiştir: “Bundan gaye eğer namaz kılanlar ise, bu konuda şöyle demişlerdir: “ “Böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde - Yani ilk rek'atlarını iki secde ile tamamlayıp bitirdiklerinde- (diğerleri) arkanızda olsunlar.” Burada secde etmekten kasıt, biz Hanefîler'e göre zahiri manasıdır. İmâm Mâlik'e göre bu, namaz manasınadır. Burada, (.......) kavli şu manadadır: “ Yani bu ilk gurup seninle beraber ilk rek'atı kıldıklarında, hemen geri dönsünler ki düşmana karşı onlar durup nöbet tutsunlar. “sonra henüz namazlarını kılamamış -ve düşmana karşı nöbet tutmakta- olan (bu) diğer grup, gelip seninle beraber -sana göre ikinci rek'at namaz olan -namazlarını kılsınlar.” Burada, (.......) kavli, (.......) kavlinin sıfatı olarak raf mahallinde gelmiştir. “ve onlar da ilıliyal tedbirlerini -Meselâ düşmana karşı kendilerini koruyabilecek zırh ve benzeri şeyleri- ve silâhlarını alsınlar.” Burada geçen, (.......) kelimesi, “silah” kelimesinin çoğuludur. Bu, kişinin kendisiyle savaş işini yürüttüğü araçtır. İmâm-ı Şâfiî'ye göre silahı yanında taşımak ve yanına almak şarttır, gereklidir. Biz Hanefîlere göre ise bu, müstahaptır. Korku namazının nasıl kılındığı hususu ise bilinen bir şeydir. “O kâfirler arzu ederler ki siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar.” Yani düşmanlarınız arzu ederler ki, siz namaz kılmakta iken apansızın üzerinize baskın yapıp sizi gâfil avlasınlar. Bir tek saldınyla en büyük şiddet ve darbeyi indirsinler. “Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silâhlarınızı bırakmanızda size günalı yoktur.” Buradaki, (.......) kavli, (.......) takdirindedir. “Yine de tedbirinizi alın.” Yani silâhlarınızı yağmurlu bir havada taşımanız size ağırlık yapıyorsa veya hastalıkları sebebiyle kendilerini zayıf düşürüyorsa, bu durumlarda silâhlarınızı bırakmanızda size bir vebal yoktur. Bu konuda size ruhsat (izin) bulunmaktadır. Ancak buna rağmen kendilerine her konuda tedbir almaları ve gafilce avlarınamaları için gereken önlemleri almaları da emrolunmaktadır. Çünkü herhangi bir gaflet anlarından düşman yararlarııp aniden baskın yapabilir. “Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” Yüce Aİlah burada kâfirler için aşağılayıcı bir azap hazırladığını haber vermekle, mü'minlerin gönüllerini takviye ederek morallerini yükseltmektedir. Bir de, Allah tarafından her zaman tetikte ve uyanık beklemeleri emri ise, mutlaka düşmanın kesin olarak kendilerine baskın yapacağı anlamında olmayıp bu, Allah'tan gelen taabbudi yani kullukla alâkalı bir durumdur. |
﴾ 102 ﴿