5Şüphesiz sahabenin ganimetlerin bölüştürülmesiyle ilgili hoşnutsuzluk hâli, âdeta Rabbin seni, Bedir savaşı için hak yolunda evinden çıkardığı zamanki hoşnutsuzluk hâli gibidir. Çünkü gerçekten mü’minlerden bir gurubu, sayılarının ve silâhlarının azliğinı bahane ederek bundan hiç hoşnut değillerdi. Halbuki gerçek, her iki hâlde de onların düşündüklerinin tersine gerçekleşmiş olmuştu. (.......) Rabbin seni, Bedir savaşı için hak yolunda evinden çıkardığı zamanki hoşnutsuzluk hâli gibidir.” Bu âyetin başında yer alan, (.......) lafzının başında yer alan, “Kef harfi mukadder bir fiilin mastannm sıfatı olarak mahallen mensûbtur. Bunun mana olarak takdiri şöyledir: “De ki: Ganimetlerin taksimiyle ilgili hüküm Allah ve Resûlüne âittir. Onların arzu ve isteklerine rağmen bu tam olarak sabit olmuştur. Bu, yine onların arzu ve isteklerine rağmen tıpkı Rabbinin ancak seni evinden cihat için çıkarması gibidir.” Burada, (.......) kavliyle demek istenen şey ile Resûlüllahın Medine'deki evi veya bizzat Medine şehrinin kendisi murat olunmaktadır. Çünkü Medine'yi Münevvere Resûlüllah’ın bizzat hicret etmiş olduğu ve mesken edindiği yerdir. Dolayısıyla bu mübarek beldenin Peygambere âit olarak gösterilmesi âdeta evin kendi sahiplerine tahsisi gibi bir ifadedir. Yine (.......) kavliyle de şöyle denilmektedir; hikmete ve hakka dayalı olarak doğru olan bir çıkarılmadır. (.......) Mü'minlerden bir grup kesinlikle istemediği hâlde. Burada, (.......) kavli hâl olarak gelmiştir. Yani: “Onlar isteksiz oldukları, arzu etmedikleri hâlde seni çıkardı” demektir. Bu ise, bilindiği gibi Kureyş'in Ebû Süfyan denetiminde olan oldukça büyük bir ticaret kervanının Şam'dan dönmekte oldukları haberi üzerine bu Kervanın vurulması söz konusu ediliyordu. Bu ticaret kervanında kırk kadar binitli kimse vardı. Hazret-i Cebrâîl bu kervanın dönmekte olduğunu Rasûlüllah'a bildirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bunu ashâbına bildirdi. İşte bunun üzerine oldukça büyük bir menfaat sağlamak ve mal varlığını elde etmek için bu, mü'min lerde baskın yapma isteklerini doğurdu. Çünkü ele geçecek büyük bir mâli imkân var, bir de kervanda sayıca oldukça az olan bir topluluk, kırk kadar bir insan vardı. Haliyle bunu vurmak daha basit ve savaşa göre daha kolay olurdu. İşte kervanı ele geçirmek üzere Müslümanlar harekete geçince, Kureyş kavmi yani Mekke'liler bunu öğrendiler. Bunun üzerine Ebû Cehil bütün Mekke halkını ayaklarıdırarak Mekke'lilerle birlikte harekete geçti. Bu bir genel seferberlik haliydi. Nitekim, “Gün ne kervanı, ne de adamları kurtarma günüdür, gün şerefimizi kurtarma günüdür” manasına gelen bir Arap atasözünde ifadesini buları şekliyle genel seferberlik ilân edilmişti. Fakat bir rivâyete göre Kervan yolunu değiştirmiş ve dönüşünü Sahil yolundan yapmayı kararlaştırmış ve o yolu tutmuş ve böylece yakalanmaktan kurtulmuştu. İşte bunu üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) geri döndü ve yanındakilerle birlikte Bedir denilen yere geldi. Bedir denilen yer, Arapların her yıl, yılda bir kez panayır kurdukları ve toplarııp bir araya geldikleri, fuar kurdukları bir su başı idi. İşte burada Cebrâîl (aleyhisselâm) indi ve: “Ey Resûlüm Muhammed! Yüce Allah size iki guruptan birinin vadetti. Bunlardan bir kervan, diğeri ise Kureyş ile cihat edip savaşmaktır, bu ikisinden hangisi?” dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz ashâbıyla istişarede bulundu, danışmalar yaptı ve: “Siz kervanı mı ele geçirmek yoksa Kureyş ile savaşı mı istersiniz? Bu ikisinden hangisini arzu edersiniz?” dedi. Ashap: “Elbette bu, bizim için kervanı ele geçirmek, düşman ile karşılaşmaktan daha iyidir.” İşte bu cevap karşısında Resûlüllah’ın yüz rengi değişti ve sonra yine ashâbına dönerek: “İyi bilin ki kervan çoktan sahil yolundan geçip gitmiş. İşte Ebû Cehil, o size karşı silahlanmış geliyor, hangisi?” diye sorar. Yine ashâbı: “Ey Allah'ın Resûlü! Biz yine de sana kervanı vuralım, düşmanı bırak, deriz.” Cevabını verdiler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in öfkelenmesi üzerine Hazret-i Abu Bekir ile Hazret-i Ömer -Allah her ikisinden de râzı olsun- ayağa kalkarak: “Biz Kureyş ile savaşmayı uygun buluyoruz” dediler. Bundan sonra da Sa'd İbn Ubade ayağa kalktı ve: “Ey Allah'ın Resûlü, neyi uygun buluyorsan emrini hemen uygula. Allah'a yemin olsun ki sen Aden denilen yere de savaşmak için harekete geçmiş olsan, kesinlikle Ensar'dan hiçbir kimse seni terketmeyecek, hepsi de sana katdacaklardır” dedi. Hemen bunun peşinden de Mikdat İbn Amr kalkıp şöyle konuştu: “Allah'ın sana emrettiğini hemen uygula. Sen hangisini daha yerinde buluyorsan biz seninle beraberiz. İsrâ'il oğullarının yani Yahûdîlerin Hazret-i Mûsa'ya: “Sen ve Rabbin ikiniz gidin savaşırı, biz burada oturup bekleyeceğiz.” (Mâide, 24) dedikleri gibi demeyeceğiz. Ancak biz, “Sen ve Rabbin ikiniz gidin savaşırı, bizler de, bizim tek bir gözümüz de olsun açık olduğu müddetçe sizinle beraber olup yanınızda savaşacağız: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bundan dolayı mutluluk duydu, sevindi, yüzü güldü. Sa'd İbn Muaz da şöyle konuştu: “Ey Allah'ın Resûlü! Ne istersen onu uygula. Seni Hak din ile gönderen Allah adına yemin ederim ki, sen bize şu denizi gösterip de oraya dalsan derhal biz de seninle birlikte o denize dalarız. Bizden tek bir adam dahi bu uygulamandan geri kalmayacaktır. Allah'ın izniyle bizi hemen harekete geçir.” Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözleri duyması üzerine sevindi, bundan memnunluk duydu. Sa'd İbn Muaz’ın konuşması da artık kendisine güç kazandırdı. Bunun arkasından şöyle buyurdular: “Allah'ın izni ve bereketiyle bizimle harekete geçin. Size müjdeler olsun. Şüphesiz Allah bana bu iki guruptan birini mülk olarak vâdetmiştir. Allah'a yemin ederim ki şu anda ben sanki kavmin karşılaşacakları yeri ve anı görüyor ve seyrediyor gibiyim.” Bak. ibn Hişam Siyret; 3/31-33 Aslında hoşnutsuzluk ashâbın tümü tarafından değil de, bir kısmın da baş göstermişti. Çünkü âyetin (.......) kısmı işin bu yönüne işaret etmektedir. Ebû Mansûr Maturidî şöyle diyor: “Hoşnutsuzluklarını gösteren kimselerin bü kimselerin itikat bakımından münâfık kimseler olma ihtimalleri vardır. Bununla beraber bu kimselerin samimi olmalarına rağmen de hoşnutsuzluk göstermiş olmaları olasıdır. Çünkü insanlar doğal olarak savaştan rahatsızlık duyarlar. Zira savaşa hazırlıklı olarak çıkmamışlardı. |
﴾ 5 ﴿