60Sadakalar Allah tarafından emredilen kesin bir farz ve bir hüküm olarak; (hiçbir varlıktan bulunmayan) fakirlere, (kıt- kanaat geçimlerini sürdürebilen yoksullara/miskinlere, zekât toplamakla görevli kılınan yetkililere, kalpleri İslam'a ısındırılmak istenen kimselere, (özgürlüklerim elde etmeye çalışan) esir ve kölelere, borç yükü altında kalıp da ödeyemeyecek durumda olanlara, Allah yolunda cihad edenlere ve (kendi ülkesinde zengin bile olsa) yolda kalmış kimselere âittir. Çünkü Allah yarattığı kullarının durumlarını en iyi bilen ve hikmeti gereği işlerini düzenleyendir. “Sadakalar/zekâtlar; (hiçbir varlıkları bulunmayan) fakirlere, (kıt-kanaat geçimlerini sürdürebilen) yoksullara/miskinlere,.... âittir.” Bu âyette, eğer dikkat edilirse, sadakalar ya da zekâtlar cins itibariyle birkaç sınıfla sınırlarıdırılmış bulunmaktadır. Zekât sadece bu sınıflara âittir. Bunlardan başkalanna verilemez. Sanki burada, “Sadakalar ancak onlar içindir, başkalan için değil” denir gibidir. Meselâ, “hilafet hakkı sadece Kureyş'e âittir” cümlesi gibi. Sen böyle bir ifade ile, “hilafetin Kureyş kabilesinden başkasına verilemeyeceğini” dile getirmiş olmaktasın ve bu hakkın yalnızca bunlara âit olduğunu söylemektesin. İşte âyetin ifade ettiği mana buna benzer bir ifadedir. Bunun yanında zekâtın bütün sınıflara verilebilme ihtimali olduğu gibi, sadece bunlardan bir kısmına verilme ihtimali de vardır. Nitekim bizim Hanefî mezhebimizin görüşü bu merkezdedir. Huzeyfe, İbn Abbâs ve ayrıca sahabeden ve tabiinden de bazılarından gelen rivâyete göre şöyle demişler: “Bu sınıflardan hangisine vermek istersen, bu, senin için yeterlidir.” Ancak İmâm-ı Şâfiî'ye göre mutlaka burada ismi geçen sınıfların tamamına verilmelidir. Bu da İkrime'nin rivâyetidir. Fakir: Az buçuk imkanı olup da dilenmeyen ihtiyaç sâhibi kimse demektir. Çünkü şöyle ya da böyle günlük ihtiyacını karşılayandır. Miskin: Dilenmek suretiyle geçimini kazanan kimsedir. Çünkü dilenmediği gün açtır. Zira hiçbir mal varlığı bulunmayandır. Fakire göre maddî durumu çok daha zayıf olan kimse demektir. Ancak İmâm-ı Şâfiî'ye göre bunlar tam tersidir. Yani miskin için yapılan tarif fakir için geçerlidir. Çünkü asıl hiçbir şeyi olmayan odur. Fakir için yapılan tarif ise miskin için geçerlidir. Çünkü bu kimse günlük ihtiyacını az-çok karşılayabilen kimsedir. İmâm-ı Şâfiî de bunu bu şekilde tefsirlamaktadır. “Zekât toplamakla görevli kılınan yetkililere,” Yani halktan zekât toplamaları için İslam Devleti tarafından görevlendinlen zekât memurlarına, “Kalpleri İslam'a ısındırılmak istenen kimselere,” Bunlar Arap Toplumu arasında bir takım hatırı sayılır kimselerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gibileri İslam'a kazanmak için, onlara maddî imkanlarına rağmen zekât vermiştir. Nitekim onlardan kimileri Müslüman olmuşlardır. Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların İslam'da sebat etmeleri, dönüş yapmamaları için onlara bu fondan yardım ederdi. Yine bu fondan Müslüman olmaları ihtimali bulunan kafirlere, sırf onları İslam'a ısındırmak ve kazanmak için yardım yapılabilir. Ya da Müslümanliği kabul etmişlerdir ama, pamuk ipliğiyle bağlı bulunmaktalar, işte onları da kazanmak için bu madde işletilerek yardım yapılabilir. “(Özgürlüklerini elde etmeye çalışan) esir ve kölelere,” Bir takım köleleri satın alıp özgürlüklerine kavuşturmada veya anlaşmalı köle olup da özgürlükleri için çalışan Mükatep kölelere de verilir. “Borç yükü altında kalıp da ödeyemeyecek olanlara,” Borç yükü altında beli bükülmüş, borç kendilerini dize getirmiş olanlara, “Allah yolunda cihad edenlere” savaşçı askerlerin fakir ve yoksul olanlarına, hac görevinden dönüş imkanını kaybeden hacılara “Ve (kendi ülkesinde zengin bile olsa) yolda kalmış kimselere âittir.” Elinde mali herhangi bir gücü olamayan yolcuya. İşte zekât bu sekiz sınıfa âittir. Dikkat edilirse ilk dört maddenin başında, (.......) cer edatı olduğu hâlde, son dört madde ise, (.......) cer edatıyla devam etmektedir. Yani (.......) harfinden (.......) harfine geçilmiştir. Bunun nedeni, bu son dört sınıfın ilk dört sınıfa göre daha çok öncelikli olduklarını ve zekâtta bunlara mutlaka öncelik tanınması gerektiğini bildirmek içindir. Çünkü, (.......) edatı bir şeyi içine almak, ona kap vazifesini görmek, manasınadır. Dolayısıyla bu edat ile, sadakalann ya da zekâtların öncelikle bu dört sımfa verilmesi bunlar içinden de son iki sınıfa verilmesi daha önceliklidir ve önemlidir. İşte bu noktaya dikkat çekilmesi için bu edat getirilmiştir. Bu kimselere sadaka verilmesi düşüncesi, hakim kılınmak istenmiştir. Ayrıca, (.......) kavlinde, (.......) edatının tekrarı ise, bu iki sınıfın, yani “Allah yolunda cihad edenlerle, yolda kalmış olanlar” bundan önce geçen iki sınıfa yani köle ve borçlulara göre öncelikli olmalarına dikkat çekmek içindir. Zekâtın bu iki sınıfa verilmesin de fazilet ve tercih bakımlarından öncelik vardır. Bu âyetin münâfıkların geniş bir şekilde ele alındığı ayetlerle bir araya gelmiş olması, şu gerçeğe dikkat çekmek maksadıyladır: Sadakalann ya da zekâtların verileceği yerlerin burada ismi geçen sınıflar olduğunu göstermek ve bu sınıflar dışında başkalanna verilemeyeceğini göstermek içindir. Böylece ismi geçen sınıflardan başkalannın kesin olarak bu harcama kalemine göz dikmemelerini net olarak göstermektir. Aynı zamanda münâfıkların böyle bir şeyden pay almalarının mümkün olmadığını ve bu harcama kaleminden kendilerine bir pay verilmeyeceğini de onlara kesin bir dille bildirmektir. O münâfıkların bunda hakları yoktur ve bu zekâttan onlara herhangi bir pay mümkün değildir. O hâlde bu münâfıklar neden zekât hakkında durmaksızın ileri geri konuşup bunu dillerine dolayıp duruyorlar ve neden bunun dağıtımını yapan kimseyi, Resûlüllahnü dillerine hedef seçiyor, onu kınayıp üzüyorlar? Müellefe-i Kulüp diye geçen ve kalpleri İslam'a ısındırılmak istenenler diye Türkçeleştirdiğimiz bu madde, Hazret-i Ebû Bekir'in -Allah kendisinden râzı olsun- halîfeliği döneminde sahabenin icmaîyle, kaldırılmıştır. Çünkü artık yüce Allah, İslam'ı hakim ve güçlü kılmıştır, o türden kimselere ihtiyacı kalmamıştır. Hüküm, özel bir durum sebebiyle makul bir gerekçeye dayanılarak sabit olması durumunda, yeniden uygularıabilir ve sözkonusu makul durumun ortadan kalkmasıyla da sona erer. “....Allah tarafından emredilen kesin bir farz ve bir hüküm olarak;....” Bu ifade müekked mastar manasındadır. Çünkü, “Sadaklar... fakirlere... âittir.” Kavlinin manası şöyledir: “Allah zekâtı onlara has kıldı.” “Çünkü Allah, yarattığı kullarının durumlarını -maslahatını- en iyi bilen ve hikmeti gereği işlerini -nasıl bölüştürme yapılacağını- düzene koyandır.” |
﴾ 60 ﴿