61Yine (o münâfıklardan) kimileri Resûlüllahnü üzmek için: “O her söyleneni dinler bir kulak” diyorlar. De ki: “Evet, o sizin için hayırlı olanı dinleyen dikkatli bir kulaktır. Allah'a îman eder ve mü'minlere de güvenir. İçinizden îman edenler için de bir rahmettir.” (Söz ve davranışlarıyla) Resûlüllahne eza edip incitenler var ya, işte onlar için (cehennem ateşinde) acıklı ve elem veren bir azap vardır. (.......) kelimesi ile, her duyduğunu ve dinlediğini doğrulayan, tasdik eden, kim ne söylerse, söylediğini kabul edip ona inanan kimse kasdedilmektedir, çünkü kelime bu manada dır. Kendisine işitme organı olan kulak adının verilmesi, sanki o “tamamen bir dinleme, işitme organı veya aracı gibidir” , anlamı yüklenmektedir. Bununla Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Muhammed'i üzmek amacını gütmüşlerdir. Çünkü Hazret-i Peygamberi üzme ifadeleri, münâfıkların ona: “O herkesi dinleyen kulaktır” demeleridir. Onların böyle söylemekten asıl amaçları, bununla Resûlüllahnü kötülemek ve üzmek istemeleridir. Halbuki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gerçekten selim ve temiz kalpli, izzet ve şeref sâhibi, olan zatlardan bir zâttır. Yüce Allah buna, onun için bir övgü olan şu açıklama ile açıklık getirerek şöyle buyurmuştur: “De ki: Evet, o sizin için hayırlı olanı dinleyen dikkatli bir kulaktır.” Bu, âdeta şu ifade gibidir: “O hep dürüst bir adamdır, ondan sadece doğruluk sadır olur” gibi. Böyle söylemekle o kişinin mükemmel ve sâlih, çok değerli bir kimse olduğu belirtilmek istenir. âdeta şöyle denmektedir: “Evet, o bir kulaktır, ancak o ne güzel bir kulak.” Aynı zamanda bununla şu ifade de kasdedilmiş olabilir: “Evet, o hayırda, iyilikte ve hakkı dinlemede, hakkın uygulanmasında, dinlenmesi gerekli olan ve kabul edilmesi lazım geleni dinleyen bir kulaktır. Yoksa o, bunlar dışında olan bir kulak değildir.” Yüce Allah, daha sonra onun hayn dinleyen ve duyan bir kulak olduğunu âyetin devamındaki şu ifadelerle tefsîr edip tefsirluyor: “Allah'a îman eder” Yani elindeki delillere dayalı olarak o, Allah'ı doğrular “ve mü’minlere de güvenir;” İster Muhacirlerden olsun, ister Ensar'dan olsun, bunların samimi ve ihlas sâhibi olanlarını dinler ve onların söylediklerini de kabul eder. Burada, (.......) kavlindeki, (.......) fiili “b” cer edatıyla müteaddi hale getirilmiştir. Çünkü bununla Allah'ı tasdik etmek, onu doğrulamak manası kasdolunmuştur ki, bu, küfrün yani inkann zıddı karşıtıdır. Ancak, (.......) kavlinde ise, (.......) kelimesi, “lam” cer edatıyla müteaddi olmuştur. Çünkü burada istenen şey, mü'minlerin dinlenmesi, onlara kulak verilmesi ve güvenilmesidir. Onların Resûlüllahne söylediklerinin hakkının teslim edilmesidir. Hazret-i Peygamberin onları doğru kabul etmesi ise; mü’minlerin Resûlüllah yanında dürüst insanlar olarak kabul edilmeleridir. Meselâ şu ifadeyi bir incelemez misin? Bak burada ne buyuruluyor: “Sen bize inanmazsın.” (Yûsuf,17) Nasıl da “B” harfinden uzaktır? “İçinizden îman edenler için de bir rahmettir.” Burada, (.......) kelimesi, (.......) kelimesi üzerine ma'tûf bulunmaktadır. Kırâat imâmlarından Hamza, (.......) kelimesini, kelimesi üzerine atfederek, “rahmetin” olarak okumuştur. Yani, “O hayırlı bir kulaktır, dinleyicidir ve o aynı zamanda rahmet ve merhamet kulağıdır da, ondan bu ikisi dışında başka bir şey duyulmaz ve dinlenmez” ve o, “İçinizden îman edenlerden” onu kabul eder. Yani “ve O, içinizden îman edenler için bir rahmettir.” Ey münâfıklar! İçinizden inandıklarını açıklayanlar için de bir rahmettir. Çünkü o, sizin görünürde inanmış hâlinizi îman etmiş gibi kabul etmekte, sırlarınızı açığa vurmamaktadır. O, müşriklere uyguladığını size uygulamamaktadır. Ya da o, mü'minler için de rahmettir. Çünkü onları küfürden, inkârcılıktan kurtarıp îmana kavuşturmuştur. Dünyada îman etmiş olmaları sebebiyle de kıyamet gününde bu samimi mü'minlere şefâat edecektir. “(Söz ve davranışlarıyla) Resûlüllahne eza edip incitenler var ya, işte onlar için- hem bu dünyada ve hem de âhirette- (cehennem ateşinde) acıklı ve elem verici bir azap vardır.” |
﴾ 61 ﴿