62Yine (o münâfıklar) yanınıza geldiklerinde, sırf sizi memnun etmek için, (daha önce Peygamber hakkında sarfettikleri sözleri, yalan yere) yemin ederek (inkâr ederler.) Halbuki eğer onlar gerçekten îman etmiş olsalardı, her şeyden önce Allah'ı ve Resûlünü memnun etmeleri gerekirdi. “Yine (o münâfıklar) yanınıza geldiklerinde, sırf sizi memnun etmek için, (daha önce Peygamber hakkında sarfettikleri sözleri yalan yere) yemin ederek (inkâr ederler.)” Hitap burada mü’min kimseleredir. Münâfıklar Hazret-i Peygamber hakkında hep iğneleyici ve dokundurucu laflar edip duruyorlardı ve onlar cihaddan geri kalmak için bir takım bahanelere başvuruyorlardı. Bütün bu yaptıklarından sonra gelip özür diliyorlardı ve mazeretlerini de ettikleri yalan yeminlerle pekiştirmek yoluna giderek, böylece mazeretlerinin kabulünü istiyorlardı. Bir de böylece mü'minleri de hoşnut etmek yolunu tutuyorlardı. İşte bu sebepten ötürü o münâfıklara şöyle denildi: “Halbuki eğer onlar gerçekten îman etmiş olsalardı, her şeyden önce Allah'ı ve Resûlünü memnun etmeleri gerekirdi.” Yani, ileri sürdükleri gibi eğer gerçekten mü’min kimseler idiyseler, o hâlde her şeyden önce itâat etmek ve emirlerine karşı uygun davranmak suretiyle Allah'ı ve onun elçisini memnun etmeleri, gerekirdi. Burada, (.......) kelimesindeki zamîr müfret/tekil olarak getirilmiştir. Bununla sadece Allah'ı memnun etmeleri gerekirdi, gibi bir manaya gidip Resûlünü bunun dışında tutmak sözkonusu değildir. Çünkü Allah'ın rızası ile Resûlünün nzası arasında herhangi bir fark, bir ayrıcalık bahis konusu değildir. Her ikisi de tek şey hükmünde değerlendirilmektedir ve öyle değerlendirilir. Yani birinin nzası ötekinin nzası demektir. Meselâ bu, şu ifadeye benzer: “İhsanu Zeydin ve İcmaluhu Neaşani” Yani “Zeydin yaptığı iyilik ve güzelliği, bana hayat verdi, beni yüceltti.” Ya da âyetin bu kısminin manası şöyledir: “Allah'ı memnun etmeleri gerekirdi, nitekim Resûlünü de aynı şekilde memnun etmeleri icab ederdi.” |
﴾ 62 ﴿