90Bedevilerden savaşa kâtilmamak için mazeret ileri sürenler kendilerine izin verilsin diye (Resûlüllahne) geldiler. Allah ve Resûlüne (îman etmedikleri hâlde inandıklarını ileri sürerek) yalan söyleyen (bedevi münâfıklar da mazeretsiz olarak savaşa kâtilmayıp) oturdular. Onlardan kafir olanlarına acıklı bir azap erişecektir. “Bedevilerden savaşa kâtilmamak için mazeret ileri sürenler, kendilerine izin verilsin diye (Resûlüllahne) geldiler.” Herhangi bir işin eksik ve kusurlu yapılması ve ağırdan alınması hususunda bu mazeret kelimesi ve türevleri kullanılır. Meselâ, “İşinde kusurlu oldu, işi ağırdan aldı” anlamında bu kelime kullanılır. İşin aslı ise; herhangi bir mazereti olmadığı hâlde, bir özrünün olduğunu, eksiğinin bulunduğunu vehmettirmesidir, böyle bir durumunun olduğunu var saydırmasıdır. Ya da, (.......) demek olup, bu da asılsız olarak, hiçbir şeyleri olmamasına rağmen mazeret uydurmak, bahane ileri sürmektir. Bu kelimede “T” harfi, “Zal” harfine idğam olunmuştur. Bundan ötürü de “T” harfinin harekesi ayın harfine nakledildi ve kelime, (.......) oldu. Rivâyete göre, bu şekilde bahane uyduranlar Esed ve Gatafan Oğullarıdır. Bunlar, Resûlüllahne gelerek: “Bizim bakmak zorunda olduğumuz, ailemiz, çoluk çocuğumuz bulunuyor ve biz gerçekten sıkıntı içerisindeyiz, Tebük seferine kâtilmamamız için bize izin ver” deyip mazeret uydurdular. “Allah ve Resûlüne (îman etmedikleri hâlde inandıklarını ileri sürerek) yalan söyleyen (bedevi münâfıklar da mazeretsiz olarak savaşa kâtilmayıp) oturdular.” Mealde de belirttiğimiz gibi bunlar bedevilerin münâfık olanlarıdırlar. Bunlar savaşa kâtilmamak için izin istemeye bile gelmemişlerdir. Halbuki inandıklarını söylemekteydiler. Bu davranışlarıyla bunların, Allah ve Resûlüne îman ettikleri iddialarında yalan söyledikleri gerçeği ortaya çıkmış oldu. “Onlardan (bedevilerden) kâfir olanlarına acıklı bir azap erişecektir.” Dünyada öldürülmek ve âhirette de cehennem ateşiyle acıklı bir azap kendilerine erişecektir. |
﴾ 90 ﴿