39

Bilâkis, onlar ilmi kavrayamadıkları ve tefsiru kendilerine asla gelmemiş olan (Kur'anı) yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Şimdi bak, zalimlerin sonu nasıl oldu!

Bilâkis, onlar ilmi kavrayamadıkları ve tefsiru kendilerine asla gelmemiş olan (Kur'anı) yalanladılar.” Aksine onlar, hemen duymakla, sadece bununla yetinip derhal onu yalanlamaya koştular. Onun ne demek istediğini anlayıp kavramadan, işin mahiyetini öğrenemeden, onun ne demek istediği üzerinde düşünemeden yalanlamaya kalkıştılar! Onun mana ve tefsirlerı üzerinde durmaksızın reddetmeye başladılar. Onların böyle davranma nedenleri, bundan kaçmaya kalkışmaları, inançlarına uygun gelmediği içindir. Atalarının dinlerini ve inançlarını terketmelerinin kendilerine ağır gelmesindendir.

Buradaki, (.......) kavlinde yer alan, “tefsiru kendilerine asla gelmemiş olan” ifadesi şu manaya gelmektedir; onlar beklenmedik bir şey karşısında kalınca, bunun üzerinde hiç düşünmeksizin, tefsirunu anlamaksızm sırf atalarını taklit etmeleri sebebiyle böyle bir yola başvurmaktadırlar. Fakat bu işin gerçek mana ve mahiyetini anladıktan sonra inkâra, yalanlamaya devam etmeleri ise, sırf inatçılık olsun, karşı dursunlar içindi. Âyette öncelikle gerçeğin ne olduğunu henüz bilmeden bunu yermeye, aleyhte konuşmaya hemen kalkışmaları bu yüzdendir. İşte bunun için “hemen tepki verdiler, itiraza kalkıştılar” manasın da olan kelime ile cevap verdi ki, şu gerçeği onlara böylece duyurup bildirsin istedi. Onlar bunu yüceliğini ve icaz yönünü anladılar. Çünkü Kur'ân onlara meydan okuyor ve bu meydan okuyuşunu da tekrar tekrar gündeme getiriyordu. Böylece Kur'ân'a karşı bütün güçlerini ve denemelerini ortaya koydular ve fakat gördüler ki, kendileri bunun bir benzerini getiremeyecekler ve bundan acizdirler. Bu durumda yapılacak tek şeyleri kalıyordu, yalanlamak. Onlarda bunu çekemediklerinden ve azgınlıklarından dolayı bu yalanlama yolunu seçtiler.

Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı.” Tıpkı bunların Kur'ân'ı yalanladıkları gibi, geçmiş toplumlardaki kâfirler de aynen kendilerine gelenleri, peygamberleri yalanlamışlardı. Hem de onların gösterdikleri mu'cizeler bakmaksızın ve onlar üzerinde düşünmeksizin sırf bir inat uğruna ve atalarını taklit yoluna, körü körüne onlara uyma pahasına yalanlıyorlardı.

(.......) kavlinin şu manada tefsirlanması da câizdir:

“Kur'ân’ın gayb ile alâkalı olarak verdiği bilgiler hakkında henüz bir tefsir ve açıklama gelmeksizin yalanladılar.

Yani bu yalan mı yoksa doğru mu diye işin akıbetini düşünmeden yalanlamaya kalkıştılar.

Yani kısacası bu kitap iki bakımdan mu'cizdir, benzerinin ortaya konması imkânsızdır. Bunlardan ilki Kur'ân’ın nazmı itibariyle mu'ciz olduğudur. İkinci yönü de gayp ile alâkalı olarak verdiği bilgiler bakımından mu'ciz olmasıdır. İşte inkârcılar Kur'ân ne nazmına ve ne de belâgat açısından icaz derecesine vardığına bakmaksızın, onun haber verdiği gayp ile ilgili bilgiler hakkında herhangi bir inceleme ve araştırma deney yapmaksızın, doğru mu yalan mı bakmaksızın hemen yalanlamaya kalkış mış olmalarıdır.

Şimdi bak, zalimlerin sonu nasıl oldu!”

39 ﴿