19

İşte (taptıklarınız!) Söyledikleriniz de sizi yalancr çıkardılar. Artık ne (azâbınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardım temin edebilirsiniz. İçinizden kim zulmederse, ona, büyük bir azap tattıracağız.

Bu şekilde bir hızlı delillendirme ve köşeye sıkıştırma güzel bir üslûptur. Özellikle muhatap sıgasıyla ve sözün hazfiyle olursa. Bunun bir benzeri, “Ey kitap ehli, belli bir aradan sonra size açıklayan elçimiz geldi” “Size müjdeleyici ve uyarıcı geldi” şâirin sözü de bunun bir benzeridir.

Dediler ki: Horasan sefer yapmamız istenen en uzak yerdir. Şüphesiz geldik Horasanımıza.

Onlar hakkında “Onlar ilâhlar” dır, şeklindeki sözlerinizi yalanladılar.

Burada ki (.......) , “Hakkı yalanladılar” âyetindeki gibidir. Cer ve mecrûr, zamîrden bedeldir. Sanki “dediklerinizi yalanladılar” denilmiştir.

(.......) İbni Kesir'e göre (.......) şeklindedir.

Manası; onlar “Seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz” sözleriyle sizi yalanladılar. Öyle olunca (.......) , “kalemle yazdım” sözündeki gibidir, (.......) yani, sizin ilâhlarınız, ne sizden azâbı giderebilir, ne de size yardım edebilir. Hafs'a göre (.......) şeklindedir.

Yani; Ey kâfirler, sizler ne azâbı kendinizden giderebilir, ne de kendinize yardım edebilirsiniz. Daha sonra, bütün mükelleflere genel olarak şu sözüyle hitap etti. İçinizden kim, zulmedip şirk koşarsa ona büyük bir azap tattıracağız. Zulüm, bir şeyi yerinin dışına koymaktır. Kim de, yaratılarıı yaratanının ortağı kılarsa şüphesiz zulmetmiştir. Bunu şu âyet-i kerime teyid etmektedir. “Şüphesiz ki şirk, büyük bir zulümdür.” “Büyük azap” cehennemde sonsuz kalmakla tefsîr edilmiştir. O da fâsıklara değil de müşriklere layıktır. Mu'tezile ve Hâricîler aksi görüştedir.

19 ﴿