47

Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O'na havale edilir. Meyveler tomurcuklarından ancak O'nun bilgisi altında çıkar, dişi ancak O'nun bilgisi altında hamile kalır ve doğurur. Allah onlara, “Nerede bana ortak koştuklarınız?” diye seslendiği gün şöyle derler: “Sana arz ederiz ki, içimizden onları gören hiçbir şahidiniz yok.”

“Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O'na havale edilir.” Bu konuda bilgi sadece Allah'a (celle celâlühü) âittir. Kimsenin kıyamet hakkında bilgisi yoktur. Bu nedenle, herhangi bir kimseye, kıyametin kopmasıyla, ne zaman olacağı ile alâkalı olarak bir soru sorulduğunda, onun sadece: “Bunun bilgisi Allah'a âittir, bunu sadece Allah bilir” demesi gerekir.

“Meyveler tomurcuklarından -yarılmadan önce kapçıklarından- ancak O'nun bilgisi altında çıkar,”

(Âyette tomurcuklar manasında geçen kelime, (.......) kelimesi olup, bu da (.......) kelimesinin çoğuludur.

“Dişi ancak O'nun bilgisi altında hamile kalır ve doğurur,”

Yani ister bir meyvenin çıkması olsun, ister bir dişinin gebe kalması olsun veya doğurması olsun, bütün bunlar Allah'ın (celle celâlühü) bilgisi içerisinde cereyan eder. Allah (celle celâlühü), gebenin ne kadar süre ile gebeliğini sürdüreceğini, hangi saatte doğuracağını, onların tüm durumlarını, doğacak olan şeyin eksik mi, tamam mı, dişi mi, erkek mi, güzel mi, çirkin mi, kısaca hepsini bilir.

Allah onlara,'Nerede bana ortak koştuklarınız?'diye seslendiği gün...”

Âyette görüldüğü gibi, Yüce Allah (celle celâlühü),'ortaklarını'diye, kendisine ortak koşuları varlıkları zâtına izafe ederek ifade etmiştir. Çünkü müşrikler böyle ileri sürüyorlardı, Allah (celle celâlühü) da, onların iddiaları doğrultusunda durumu dile getirmiştir. Nitekim bunun açıklaması:

“Ortaklarını diye ileri sürdükleriniz nerede?” Kasas, 74. âyeti bunu açıklamaktadır.

Bu ifadeler bir türlü aşağılamadır, müşrikleri azarlamadır. Onlar da “şöyle derler: “Sana” bildirir, haber verir ve “arz ederiz ki,.. “Burada en doğru ifade “Sana bildiririz” kelimesinin, “Sana haber veririz ki” ifadesidir. Çünkü Yüce Allah (celle celâlühü), zaten onların durumlarını bilmektedir. Dolayısıyla bilene, bildiği şeyi bildirmek muhâldir, olamazdır.

Ancak bilen, âlim olan birine bir şeyi haber vermek, ona, bildiği şeyin gerçekleşmiş olduğunu söylemektir. Aksi takdirde âyetin manası şöyle olur:

“Sen, şüphesiz içimizdekileri henüz yeni öğrendin, bildin: Biz böyle bâtıl ve yanlış bir tanıklığa şâhitlik etmeyiz.” demek olur. Çünkü eğer onların içlerindekini biliyorsa, bu âdeta, o kimselerin içlerinden geçeni Allah'a (celle celâlühü) bildirmiş olmaları gibi bir durumdur, yani onların:

“İçimizden onları gören hiçbir şahid yok” diye bildirmeleridir.

Yani bunun manası:

“İçimizden hiçbirimizin, senin herhangi bir ortağının olduğuna şâhitlik edecek hiçbir kimse yoktur. İçimizden ancak senin bir ve tek olduğuna, birliğine tanıklık edecekler vardır.” demektir.

Ya da bunun manası şöyledir: “İçimizden onlara şâhitlik edecek tek bir kimse bile yoktur. Çünkü onlar, onlardan uzaklaştılar, ilâhları da onlardan uzaklaştılar, kaybolup gittiler. Onların azar işittikleri sırada, onlar, onları görmezler.”

Bir diğer tefsire göre de bu ifadenin ortakların sözleri olabileceğidir.

Yani: “İçimizden” onların bize izafe ettikleri şirk ve ortak koşma olayına tanıklık eden ve “onları gören hiçbir kimse yok.”

(Bu âyette geçen (.......) kelimesini, Medine, Şam okulları ve Hafs, görüldüğü gibi, elif harfi ile (.......) diye çoğul olarak kırâat etmişlerdir. Bunlar dışındakiler ise, (.......) harfi olmaksızın, (.......) diye tekil okumuşlardır.)

47 ﴿