5

Neredeyse gökler (O'nun azametinden) üstlerinden çatlayacaklar. Melekler ise, Rablerini hamd ile tespih ederler ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

“Neredeyse gökler -Şanı Yüce olan Allah'ın (celle celâlühü) azametinden dolayı- üstlerinden çatlayacaklar. “Çünkü bu mananın böyle olduğunu, bu ayetten önce geçen Âyetteki, “O, yücedir, büyüktür” kavli delalet etmektedir.

Bir tefsire göre de Allah'a (celle celâlühü) çocuk isnat etmekten Allah (celle celâlühü) yücedir, uludur, münezzehtir.” demektir.

Bu âyet âdeta Rabbimizin şu kavli gibidir:

“Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp dağılacaktır.” Meryem, 90.

Âyette geçen ve: “üstlerinden” manasına gelen (.......) kavli ile şöyle denmek istenmiştir: “Çatlama olayı, onların üst taraflarından itibâren başlayacaktır.” Esasen kural olarak şöyle denmeliydi:

“Çatlama olayı onların altlarından yani küfür kelimesinin geldiği taraftan, inkârcıliğin geldiği cihetten başlayacaktır.” Çünkü o, göklerin altında olanlardan gelmektedir. Ancak burada meselenin abartılı olarak anlatılması için, olayın daha etkin olduğunu göstermek anlamında, “üst taraf ifadesine yer verilmiştir.

Burada sanki şöyle der gibidir:

“Bırak altların çatlamasını, neredeyse inkârları sebebiyle üstlerindeki tavan, gök kubbe çatlayacaktır.”

Bir tefsire göre de:

(.......) demek, yerin üstünden, demektir. Buradaki kinaye, yeryüzüne râcidir. Çünkü bu, bir tek yeryüzü demek değildir, tüm yeryüzünden yani yerin tüm katınanlarından ve tabakalanndan demektir.”

Bir tefsire göre de, göklerde bulunan melekler sebebiyle gökler üstlerinden yarılacak, demektir. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Şüphesiz sizin göremediğiniz gerçekleri ben görüyor ve sizin duyamadığınız sesleri ben duyuyorum. Gök âdeta gıcırdayarak ses çıkarmaya başladı, aslında böyle bir ses çıkarması da hakkıdır. Çünkü gökte bir ayak basacak yer yoktur ki orada kıyamda duran veya rükûda bulunan ya da secde hâlinde olan bir melek bulunmamış olsun.” Tirmizî, Zühd, H: 2312; İbn Mâce, Zühd, H: 4190; Ahmed b. Hanbel. Müsned, 5/173, H: 21848/21516

(.......) kelimesini, Nâfi ve Ali, (.......) harfiyle, (.......) olarak okumuşlardır: Yine Âyetteki, (.......) kelimesini, Basra okulu mensupları ve Ebû Bekir, (.......) olarak kırâat etmişlerdir.)

“Melekler ise, -Rablerinin azameti dolayısıyla gördükleri gerçeklerden ötürü- Rablerini hamd ile tespih ederler ve yeryüzündekiler -yeryüzünde bulunanlardan mü'min olanlar- için bağışlanma dilerler.” Nitekim Rabbimizin şu kavlinde şöyle buyrulmaktadır:

“Mü'minlerin bağışlanması için mağfiret dilerler.” Ğafir-Mü'min, 7.

Çünkü melekler, mü'minlerin Allah'ın (celle celâlühü) azâbına uğramalarından korkup endişe duyarak, onlar için Allah'tan (celle celâlühü) af ve mağfiret dilerler. Ya da Allah(celle celâlühü) birlerler ve Allah (celle celâlühü) hakkında câiz olmayan sıfatlarla Allah(celle celâlühü) anmaktan, O'nu tenzih ederler. Allah'ın (celle celâlühü) kendilerine lütuf ve ihsanı sebebiyle de Allah'a (celle celâlühü) hamd ederler. Allah'ın (celle celâlühü) gazâbına uğrayanları gördüklerinden ötürü de şaşkınlık duyarlar.

Bir tefsire göre de, melekler, sözkonusu kelimeden aklanmaları, uzak kalmaları için yeryüzündeki mü'minler için de mağfiret isterler.

Yahut da, Allah'tan, (celle celâlühü) yeryüzündekilere yumuşak davranmasını, onları cezâlarıdırmada acele etmemesini dilerler.

“İyi bilin ki Allah, -onları- çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

5 ﴿