MUHAMMED SÛRESİBu sûre Kıtal sûresi diye de isimlendirilmiştir. Medine'de nâzil olmuştur. Mekke'de nâzil olduğu da söylendi. Otuz sekiz ya da otuz dokuz ayettir. 1İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa çıkarmıştır. Yani İslam'a” girmekten yüz çevirip kaçınanların, ya da İslam'dan başkalannı kaçmdıranların işlerini Allah boşa çıkarmıştır. Cevheri şöyle demiştir: (.......) — Yüz çevirdi', “Menetti, sakındırdı” demektir. Onlar, Bedir günü yemek yedirenlerdi. Ya da ehli kitaptır ya da inkâr edip yoldan saptıran her bir kimse hakkında geneldir.” “Amellerini boşa çıkarmıştır.” Onları iptal etmiş heder etmiştir. Bunun hakikati onları zayi kılmıştır. Onları kabul eden ve onlara sevap veren hiç kimse yoktur, onlar kayıp develer gibidir. Onların amelleri inkâr içinde oldukları hâlde işledikleri, sılaı rahîm, yemek yedirme ve Mescidi Haram'ın tamiri gibi amellerdir. Ya da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e tuzak kurma ve Allah yolundan menetme gibi işledikleri amellerdir. 2Îman edip sâlih ameller işleyenlerin Rabbleri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilen gerçeğe inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir. “Îman edip sâlih ameller işleyenler...” onlar Kureyş'ten veya ensardan ya da ehli kitaptan olan insanlardır. Ya da geneldir. “Muhammed'e İndinlen gerçeğe...” O Kur'ân'dır. Îmanın kendisine inanılması gerekenler arasından Rasûlüne indirilene tahsisi onun şanının yüceltilmesi içindir. Bunu muarıza cümlesiyle -ki o da o (Kur'ân) haktır. Rableri tarafındandır- sözüdür ile tekid etti. Denildi ki: “Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) dini gerçek olandır. Zira o diğerlerini neshettiği hâlde ona nesh gelmez.” “Günahını örtmüştür,” döndükleri ve tevbe ettikleri için îmanları ve sâlih amelleri sebebiyle onlardan geçmişde sudur eden küfrü ve günahları örtmüştür. “Hallerini düzeltmiştir,” Yani din işlerinde muvaffak kılmasıyla ve yardım etmek suretiyle dünyaya hâkim kılmasıyla hallerini ve durumlarını düzeltmiştir. 3Bunun sebebi inkâr edenlerin bâtıla uymaları, inananların da rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır. İşte böylece Allah insanlara kendi davranışlarını anlatır. (.......) mübtedadır. Ondan sonrası onun haberidir. Yani bu iş -ki o iki guruptan birinin amellerinin boşa çıkarılması ve ikincilerin günahlarının örtülmesi ve hallerinin ıslahıdır- kimilerinin bâtıla -ki o şeytandır- tabi olmaları kiminin de hakka -ki o Kur'ân'dır- tabi olmaları sebebiyledir. “İşte böylece” böyle bir misalle “anlatır” açıklar. (.......) deki zamîr (.......) ye döner. Ya da ibret almaları için insanlara böyle misaller getirir manası üzere zikredilen iki guruba döner. Bâtıla tabi olmayı kâfirlerin ameline, hakka tabi olmayı da mü'minlerin ameline misal kıldı. Ya da kâfirlerin, amellerinin yok olmasını, kâfirlerin hüsranım mü'minlerin günahlarının, bağışlanmasını da iyilerin başarısına misal kıldı. 4(Savaşta) İnkâr edenlerle karşılaştığımız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları iyice vurup sindirince bağı çıkıca bağlayın. Savaş sona erince de artık ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Harp ağırliğinı kaybedip sona erinceye kadar (kâfirlere böyle davranın). Emir budur. Durum şu ki Allah dileseydi onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz. (.......) (karşılaşma) kelimesindendir. O da harftir. (.......) cümlesinin aslı (.......) dir. Fiil hazfedilmiş mastar öne geçirilmiş ve mefule muzaf olarak onun yerine geçmiştir. Bunda tekit manası vermekle birlikte kısaltma vardır. Çünkü sen mastarı zikredersin ve ondaki nasbla fiili gösterirsin. Boyunların vurulması savaştan kinayedir. Diğer azaların değilde özellikle boyunların vurulmasının gerekliliği kastedilmektedir. Çünkü inanın öldürülüşü başka yerlerine vurulsa da çok defa boynuna vurulmasıyla olur. Dolayısıyla bu öldürmekten kinaye olarak vaki olmuştur. “Onlara iyice vurup sindirince” onları öldürmeyi çoğaltınca “bağı sıkıca bağlayın” onları esir alın. (.......) ın üstünü ve esresiyledir. Kendisiyle bağlarıan şeyin ismidir. Mana: “Esirlerin iplerini sıkı bağlayın ki sizden kurtulup kaçmasınlar,” demektir. Onları esir aldıktan sonra da ya karşılıksız ya da kinaye karşılığı olarak salıverin. (.......) ve (.......) kelimeleri iki gizli fiille mensupturlar. Yani ya karşılıksız olarak iyilik yapın ya da fidye karşılığı olarak serbest bırakın, demektir. Mana: “Esir aldıktan sonra iki iş arasında (karşılıksız olarak salıvermekle fidye karşılığı olarak salıvermek arasında) muhayyerliktir.” Bize göre müşrik esirlerin hükmü öldürülmek ya da köle haline getirilmektir. Âyette zikredilen karşılıksız, ve fidye karşılığı olarak Salıvermek “müşrikleri öldürün” Tevbe, 5. ayetiyle neshedilmiştir. Çünkü Berae Sûresi en son inen surelerdendir. Mücahid'den şöyle nakledilmiştir: “Gün karşılıksız ve fidye karşılığı salıverme günü değildir. Gün, Müslüman olması ya da boynunun vurulması günüdür.” Ya da cizyeyi ve Müslüman esirlerine karşı esirlerini değişmeyi kabul ettikleri için bırakırlar. Tahavi bunu İmâmeyn'in kavli olduğu hâlde Ebû Hanîfe'den (rahmetüllahi aleyh) mezhep olarak rivâyet etmiştir. Meşhur olan onun (Ebû Hanîfe'nin (rahmetüllahi aleyh)) onların tekrar bize karşı harbetmemeleri için ne mal ne de başka bir şey karşılığı salıverilmesini kabul etmediğidir. Şâfiî ye göre imâm (devlet başkanı) dört şeyden birini seçebilir öldürme, köle haline getirme, Müslüman esirler karşılığında salıverme ve karşılıksız salıverme. “Savaş ağırlıklarını bırakınca” silah ve at gibi ancak kendisiyle savaşırı yapıldığı ağırlıklar ve aletler terkedince demektir. Denildi ki: (.......) günahlarını demektir. Yani savaşan müşrikler Müslüman olmak suretiyle şirklerini terkedince demektir. (.......) kelimelerini ya da (.......) ve (.......) kelimelerine taallûk etmektedir. Her iki taallûka göre manası Şâfiî'ye (rahmetüllahi aleyh) göre onlar müşriklerle harp olmayıncaya kadar ebedî olarak bu şekilde devam ederler. Bu da onların gücünün kalmadığı zamandır. Îsa (aleyhisselâm)’in indiği zamandır da denildi. Ebû Hanîfe (rahmetüllahi aleyh) ye göre ise (.......) ve (.......) kelimelerine taallûk ederse mana: “Harp ağırlıklarını bırakıncaya kadar öldürür ve esir alırsınız.” Bu da müşriklerin gücünün kalmadığı zamandır. (.......) ve (.......) kelimelerine taallûk ederse mana Bedir Harbi ağırlıklarını bırakınca onları karşılıksız olarak ve fidye karşılığında Salıverirsiniz demektir. Ancak bu mana (.......) ve (.......) kelimelerinin zikrettiğimiz tevil üzere tevil edilmesiyle gerçekleşir. (.......), “durum budur” demektir. O zaman da (.......) mahallen mensûbtur. Allah (celle celâlühü) dileseydi yere batırma ya da gürültü ve zelzele, ya da daha başka yok etme sebepleriyle onlardan savaşmaksızın intikam alırdı. Lakin O (celle celâlühü) sizi birbirinizle yani, mü'minleri kâfirlerle denemek için, mü'minleri arındırmak kâfirleri de helâk etmek için size savaşmayı emretti. Basra kırâat imâmları ve Hafs'a göre (.......) şeklinde diğerlerine göre ise (.......) şeklindedir. 5Allah onları hidâyete iletecek ve durumlarını düzeltecek. Allah onları cennet yoluna hidâyet edecek ya da münker ve nekir meleklerine cevap vermede doğruya hidâyet edecek demektir. “Durumlarını düzeltecek” hasımlarını râzı kılacak ve amellerini kabul edecek. 6Onları kendilerine tanıttığı cennete sokacak. Mücahid'den şöyle nakledilmiştir: “Onlara oradaki meskenlerini tanıtmıştır. Öyle ki onlar meskenlerini sormaya bile ihtiyaç duymazlar.” Ya da onları kendileri için güzelleştirdiği cennete sokacak demektir. (.......) güzel koku manasına gelen (.......) kelimesindendir. 7Ey îman edenler! Eğer siz Allah(ın dinin)e yardım ederseniz Allah da size yardım eder. Ayaklarınızı sağlam tutar. “Allah'a yardım ederseniz” yani Allah'ın (celle celâlühü) dinine ve peygamberine yardım ederseniz, Allah (celle celâlühü) da düşmanlarınıza karşı size yardım ve imdat eder. Harp meydanlarında ayaklarınızı sağlam tutar. Veya İslam yolu üzere ayaklarınızı sağlam tutar demektir. 8İnkâr edenlere gelince onların hakkı yıkımdır. Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. (.......) mahallen merfûdur, mübtedadır. Haberi (.......) dur. (.......) sözü (.......) nasbeden fiil üzerine atfedilmiştir. Çünkü mana, “kahrolsunlar” şeklindedir. (.......) yüz üstü yıkılmak demektir. İbni Abbâs (radıyallahü anh) dan şöyle nakledilmiştir: “Dünyada öldürülmeleri âhirette de cehheneme yuvarlanmalarını kastetmektedir.” 9Bunun sebebi Allah'ın indirdiğini beğenmemeleridir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır. Bunun sebebi yüz üstü yıkılmalarının ve yoldan çıkmalarının, sebebi “Allah'ın indirdiğini” yani Kur'ân'ı beğenmemeleridir. 10Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler? Allah onları yere batırmıştır. Kâfirlere de onların benzeri vardır. “Onlar” yani ümmetinin kâfirleri. “Allah onları yere batırmıştır” onları kökten yok etmiştir. “Kâfirlere de onların benzeri vardır” Kureyş müşriklerine de bu helâkin benzeri vardır, demektir. Çünkü yere batırma sözü buna delalet etmektedir. 11Bu Allah'ın inananların yardımcısı olmasından dolayıdır. Kâfirlere gelince onların yardımcıları yoktur. “Bu” yani mü'minlere yardım edilmesi ve kâfirlerin akibetlerinin kötü olması. “İnananların yardımcısı” onların dostu ve yardımcısı. “Kâfirlere gelince onların mevtası yoktur” yani yardımcıları yoktur. Zira Allah (celle celâlühü) yaratma sahip olma ve üzerlerinde tasarruf etme cihetlerinden bütün kulların mevlasıdır. Yardım cihetinden ise hassaten mü'minlerin mevlasıdır. 12Muhakkak ki Allah inanıp sâlih amel işleyenleri altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkâr edenler ise (dünyada) zevklenirler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir. “İnkâr edenler zevklenirler...” dünya hayatının metaıyla az bir zaman faydalanırlar. “Hayvanların yediği gibi yerler” hayvanların yemliklerinde ve otlaklarında yakında kesileceklerinden gâfil olarak yemesi gibi, onlar da akibetlerini düşünmeksizin gâfil bir şekilde yerler, “onların yeri ateştir” kalacakları yer ve makam ateştir. 13Biz halkı seni yurdundan çıkaran şehirden daha kuvvetli nice şehirleri yok ettik. Fakat onlara bir yardım eden çıkmadı. (.......) yani nice şehirleri demektir. Çokluk içindir. “şehirler” sözüyle halkını kasdetmiştir. Bu sebepten dolayı (.......) demiştir. “Seni çıkaran... “yani senin çıkışma sebeb olan kavimden daha kuvvetli nice şehirleri yok ettik. “Fakat onlara yardım eden çıkmadı” yani onlara yardım eden ve onlardan azâbı defeden hiç kimse olmadı. 14Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işi kendisine süslendinlen ve kötü arzularına uyan kimse gibi olur mu? “Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse” yani O'nun katından bir delil ve burhan -ki o kâfirleri âciz bırakan Kur'ân ve diğer mu'cizelerdir- üzere olan kimse demektir. Bununla Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i kastetmektedir. “Kötü işi kendisine süslü gösterilen ve kötü arzularına uyan kimse “Bunlar şeytanın kendilerine ortak koşmalarını Allah ve Rasûlune karşı düşmanlıklarını güçlü gösterdiği Mekke halkıdır. (.......) in hem lâfzı ve hem de manası üzere (.......) demiştir. 15Muttakilere vadolunan cennetin durumu şöyledir: İçinde bozulmayan sudan ırmaklar tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Bunların da ötesi Rabblerinden bir bağışlama vardır. Bu ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu hiç? “Cennetin durumu” tabiatı şaşkınlık veren cennetin durumu. “Muttakilere” şirkten sakınanlara. (.......) sılanın hükmüne dâhildir. Onun tekrarı gibidir. Senin (.......) sözünün doğruluğu görülmüyor mu? Ya da (.......) hâldir. Yani (.......) “orada ırmaklar var olduğu, hâlde” demektir. “Bozulmaya sudan” rengi kokusu ve tadı değişmeyen. Suyun tadı ve kokusu değiştiğinde (.......) denir. Mekke kırâat imâmlarına göre (.......) şeklindedir. “Tadı değişmeyen sütten” dünya sütlerinin ekşimesi ve diğer değişikliklere uğraması gibi ekşimez ve bozulmaz. (.......) kelimesi (.......) kelimesinin müennesidir. O da lezzet veren demektir. “İçenlere lezzet veren” yani sırf lezzetlenmedir. Bununla birlikte aklın gitmesi sarhoşluk, baş ağrısı ye şarabın diğer afetlerinden herhangi biri yoktur. “Süzme baldan ırmaklar” arının karnından çıkmadı ki ona bal mumu ve diğer şeyler karışsın. (.......) mübtedadır. Haberi (.......) cümlesidir. “Kaynar su” son derece sıcak. Takdir şudur: “Cennetin durumu, cehennemde ebedî kalacak kişinin cezâsının durumu gibi midir?” İnkâr edatıyla başlayan sözün hükmü altına girdiği ve onun yerine geldiği için bu, manası olumsuz, şekli olumlu olan bir sözdür. İnkâr edatıyla başlayan söz de (.......) ayetidir. İnkâr edatının hazfedilmesi faydası, delil ile bağlarıan kişi ile nevasına tabi olan kişinin arasım bir kıları kişinin inadını ziyadesiyle tasvir ve onun, ırmakların içinde aktığı cennetle, halkına kaynar sular içirilen cehennem arasında eşitliği savunan kişi durumunda olduğunu ifadedir. 16Onların aralarında öyleleri vardır ki seni dinler. Fakat senin yanından çıkınca kendilerine bilgi verilmiş olanlara “az önce ne demişti?” diye sorarlar. Onlar Allah'ın kalplerini mühürlediği heva ve heveslerine uyan kimselerdir. Onlar münâfıklardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in meclisine geliyorlar sözlerini işitiyorlar, fakat küçümsedikleri için dikkat etmiyorlar ve fikir vermiyorlardı. Dışarı çıktıklarında da sahâbeden ilim sahiplerine alay yollu “biraz önce ne dedi?” diyorlardı. 17Doğru yolu bulanlara gelince Allah onların hidâyetlerini artırır ve onlara takvasını (ateşten nasıl korunacaklarını) öğretir. Îman etmek ve Kur'ân dinlemek suretiyle doğru yolu bulanlara gelince Allah (celle celâlühü) onların hidâyetini, yani basiret ve ilmini artırır. Ya da onların göğüslerini genişletir. “Onlara takvasını verir” yani takva hususunda onlara yardım eder ya da onlara takvalarının karşılığını verir ya da onlara korunacakları şeyi açıklar, demektir. 18Onlar kıyamet zamanının ansızın gelip çatmasından başka bir şey mi bekliyorlar? Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar? (.......) bekliyorlar manasınadır. (.......) onun onlara gelmeşini beklemektir. Bu (.......) kelimesinden bedeli istimaldir. “Ansızın” birden “onun alâmetleri belirmiştir” o da Muhammed (aleyhisselâm)’in gönderilişi, ayın yarılması ve dumandır. Denilmiştir ki: “Onun alâmetleri akraba ile ilişkinin kesilmesi iyilerin azalması ve kötülerin çoğalmasıdır.” Ahfeş: (.......) cümlesinin takdiri” kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?” şeklindedir demiştir. 19Bil ki Allah'tan başka ilâh yoktur. (Ey Resûlüm Muhammed) Hem kendilerinin hem de mü'min erkeklerin ve mü'mine kâdirıların günahının bağışlanmasını dile. Allah gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir. (.......) deki (.......) zamîri şandır. Mana: “Allah'ın birliğine dair üzerinde bulunduğu ilim üzere sabit olur. Senin günahının ve senin dinin üzere bulunanların günahlarının bağışlanmasını istemek suretiyle tevazu ve alçak gönüllülük üzere sabit olur.” Te'vilat şerhinde şöyle denilmiştir: “Onun günahının olması câizdir. Bu sebeple Allah ona onun bağışlanmasını istemesini emretmiştir. Fakat biz onu bilmiyoruz. Şu kadar var ki peygamberlerin günahı efdal olanın terkidir. Çirkin işin işlenmesi değildir. Bizim günahımız ise küçük büyük çirkinliklerin işlenmesidir.” Denildi ki bu ayetlerdeki (.......) ler aralarında bitişiklik olan cümlelerin birbirine bağlanması içindir. “Allah gezip dolaştığınız yeri bilir” geçimliğiniz ve ticaretiniz için gezip dolaştığınız yeri bilir, duracağınız yeri de kaldığınız evleri de bilir, demektir. Ya da hayatınızda gezip dolaştığınız yerleri ve kabirlerde kalacağınız yeri bilir. Ya da amellerinizde gezip dolaştığınız yerleri ve cennette ya da cehennemde kalacağınız yeri bilir, demektir. Allah'ın sakımlmaya, korkulmaya ve istiğfar edilmeye layık olması, bunun bir benzeridir. Süfyan b. Uyeyne'ye ilmin üstünlüğünden soruldu da o: “Bil ki'Allah'tan başka ilâh yoktur hem kendinin hem de mü'min erkeklerin ve mü'mine kâdirıların günahının bağışlanmasını dile', âyetini işitmedin mi? (orada) ilimden sonra amelle emretti” diye cevap verdi. 20Îman etmiş olanlar “keşke cihad halkında bir süre indirilmiş olsaydı derler. Ama hükmü açık bir süre indirilip de onda savaştan söz edilince kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınliği geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara yakışan da budur! Îman edenler “İçinde cihadın zikredildiği bir süre indirilseydi” derler. Cihad manasındaki muhkem sûre inince ve onda savaştan söz edilince, yani onda cihad emredilince kalplerinde nifak olanların sana ölüm baygınliği geçiren kimsenin bakışı gibi baktığım görürsün. Yani münâfıkların kendi aralarında bundan rahatsız olduklarını, daraldıklarını, korku ve endişeden dolayı da ölüm esnasında kendisine baygınlık isabet etmiş kişinin bakışı gibi gözlerinin donduğunu görürsün. Muhkemdir, yani manası açıktır. Müteşabih olmayan, savaşırı gerekliliğinden başka hiçbir tefsire ihtimali olmayandır. Katâde'den şöyle nakledilmiştir: “İçinde savaş zikri geçen her süre muhkemdir. Bunlar üzerinde nesih varid olmamıştır. Hükümleri kıyamete kadar bâkîdir.” “Onlara yakışan da budur!” vay onların haline'manasına tehdittir. (.......) kelimesinden ismi tafdildir. O da yaklaşmak demektir. Manası istenmeyen şeyin onlara isabet etmesiyle onlar aleyhine yapılan bedduadır. 21(Onların vazifesi) İtaat ve güzel sözdür. İş ciddiye bindiği zaman Allah'a sadakat gösterselerdi elbette kendileri için daha hayırlı olurdu. “İtaat ve güzel sözdür” bu başlarıgıç cümlesidir. Yani, “İtaat ve güzel söz onlar için daha hayırlıdır” demektir. İş ciddiye bindiğinde ve savaş onlara farz olduğunda îman ve taat hususunda Allah'a sadakat gösterselerdi, sadakat onlar için cihadın çirkin görülmesinden daha hayırlı olurdu. Daha sonra azarlamak ve korkutmak suretiyle gaib sığasından muhatap sığasına geçti. Şöyle buyurdu: 22Demek sizler iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk yapacak akrabalık bağlarını da koparacaksınız öyle mi? Yani: “Şayet siz, Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dininden ve sünnetinden yüz çevirirseniz, o hâlde sizden, câhiliye döneminde, üzerinde bulunduğunuz çapulculuk yağmacdık, akrabaların birbirini öldürmesi ve kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi gibi işleri yapmaya dönmeniz umulur.” (.......) nın haberi (.......) dur. Şart isim ve haber arasında mutarıza cümlesidir. Takdiri: (.......) şeklindedir. 23İşte bunlar, Allah'ın kendilerini larıetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir. “İşte bunlar” zikredilenlere işarettir. “Allah'ın kendilerine larıetlediği” kendilerini rahmetinden uzaklaştırdığı. “Kendilerini sağır kıldığı” öğüt dinleme hususunda sağır kıldığı. “Gözlerini kör kıldığı” gözlerin hidâyet yolunu görmekten kör kıldığı kimselerdir. 24Onlar Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi? “Onlar Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı ? “ki ondaki öğütlen yasakları da isyankârlara karşı yapılan tehditleri bilip isyan etmeye cesaret etmeseler. “Yoksa kalpleri kilitli mi” sözündeki (.......),'evet'manasındadır. Tekdir hemzesi onların kalplerinin kilitli olduğunu ve onlara zikrin ulaşamayacağını tescil için gelmiştir. “Kalpler” sözü nekra kılınmıştır. Çünkü kastolunan bu hususta durumu kapalı katı kalplerdir. “Kilitler” kalplere isnad edilmiştir. Çünkü kastolunan onlara mahsus olan kilitlerdir. O da açılması zor olan inkâr kilitleridir. Âyetlerde geçen “kötülükler kalplerini paslarıdırmıştır” (.......) — “Allah onların kalplerini mühürlemiştir” ve “kalplerini mühürlemiştir” gibidir, açılmaz. 25Şüphesiz ki kendilerine doğru yol belli olduktan sonra ona arkalannı dönenleri şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit vermişlerdir. Yani münâfıklar hak kendilerine açık olduktan sonra gizlice küfre döndüler. “Sürüklemiş “güzel göstermiş mübteda ve haberden oluşan cümle (.......) nin haberi olarak vaki olmuştur. (.......) Zeyd'e Amr uğradı'cümlesinde olduğu gibi. “Kendilerine ümit vermiştir.” Onların emellerini ve arzularını artırmıştır. Ebû Amr'a göre (.......) şeklindedir. Yani, kendilerine mühlet verilmiş, ömürleri uzatılmıştır, şeklindedir. 26Bunun sebebi onların Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara “bazı hususlarda size itâat edeceğiz” demeleridir. Halbuki Allah onların gizlediklerini biliyor. Münâfıklar, Yahûdîlere: “Bazı hususlarda size itâat edeceğiz” demişlerdir. Yani Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmanlık ve ona yardım etmekten geri kalma hususunda size itâat edeceğiz demektir. Hamza Ali ve Hafsa göre (.......) fiilinden mastar olarak (.......) şeklindedir. Diğerlerine göre (.......) kelimesinin çoğulu olarak (.......) şeklindedir. 27Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak? Yani o zaman onlar ne yapacaklar, hileleri ne olacak? İbni Abbâs (radıyallahü anh) den şöyle nakledilmiştir: “Günah üzere hiçbir kimse yoktur ki, melekler onun yüzüne ve sırtına vurmasın.” 28Ona sebep onların Allah'ı gazaplarıdıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O'nu râzı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır. (.......) bu kastedilen ölüme işarettir. Bu onların kâfirlere yardım etmek gibi Allah'ı (celle celâlühü) gazaplarıdıran şeylerin ardınca gitmeleri ve mü'minlere yardım etmeleri gibi. Allah'ı (celle celâlühü) râzı edecek şeylerden hoşlanmamaları sebebiyledir. 29Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa Allah'ın besledikleri kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar? “Kinlerini” - hınçlarını... Mana: “Münâfıklar Allahu Teâlâ’nın onların mü'minlere karşı besledikleri kini ve düşmanliği ortaya çıkarmayacağını mı zannettiler?” şeklindedir. 30Biz isteseydik onları sana gösterirdik de sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları konuşma üsluplarından tanırsın Allah bütün işlediklerinizi bilir. “Onları sana gösterirdik” onları sana tanıtır ve gösterirdik. “Sen onları yüzlerinden tanırdın.” O da Allah'ın onları kendisiyle tanındıkları alâmetle damgalanmasıdır. Enes (radıyallahü anh) dan şöyle nakledilmiştir: “Bu âyetin nüzulünden sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e münâfıklardan hiçbiri gizli kalmamıştır. O onları simalarından tanırdı.” “Sen onları konuşma üsluplarından tanırsın” onlar sözlerindeki gaybi güzel üslûptan tanırsın, (çünkü onlar Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) huzurunda Müslümanları incitici üstü kapalı sözler sarfediyorlardı.) Çünkü onlar kaplerindekini gizlemeye güç getiremiyorlardı. (.......) deki (.......) deki (.......) in cevabına dahildir, atfedilen kelimede tekrar edilmiştir. (.......) deki (.......) ise hazfedilmiş yeminin cevabında (.......) ile birlikte gelen (.......) dır. “Allah bütün işlediklerinizi bilir” dolayısıyla da onların hayırlısını şerlisinden ayırır. 31Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye kadar ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz. Sizi savaşla öğrenmek için değil, bildirmek için imtihan edeceğiz. Ya da adaletinle en mükemmel şekilde gerçekleşsin diye size imtihan edenin muamelesi gibi muamele edeceğiz. “İçinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye kadar...” cihad edenlerle cihad üzere sabredenleri bilinceye kadar. Yani olacağını bildiğimiz şeyin olduğunu bilinceye kadar demektir. “Haberlerinizi açıklatıncaya kadar...” gizli işlerinizi açıklayıncaya kadar. Ebû Bekire göre: (.......) şeklindedir. Fudayl b. İyazm bu âyeti okuduğunda ağladığı ve: “Allah'ım bizi imtihan etme çünkü sen eğer bizi imtihan edersen bizi rezil rüsvay etmiş, gizlilik perdelerimizi yırtmış ve bize azap etmiş olursun.” dediği nakledilmiştir. 32İnkâr edenler Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra peygambere karşı gelenler Allah'a hiçbir zarar veremezler. Hâlbuki Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır. “Peygambere karşı gelenler...” O'na (sallallahü aleyhi ve sellem)düşmanlık edenler. Bedir günü yemek verenleri kastediyor. Bu daha önce geçmişti. “Kendilerine doğru yol belli olduktan sonra... “onun hak olduğu kendilerine zahir olduktan ve peygamberi tanıdıklarından sonra. “Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.” Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) zorluk çıkarma hususunda yaptıkları işleri boşa çıkaracaktır. Yani onları iptal edecek de onlar onlardan maksatlarına ulaşamayacaklardır. 33Ey îman edenler: Allah'a itâat edin, peygambere itâat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın. Amellerinizi münâfıklık yapmak ya da gösteriş yapmak suretiyle boşa çıkarmayın. 34İnkâr edip Allah yolundan alıkoyanları ve sonra da kâfir olarak ölenleri Allah asla bağışlamaz. Denildi ki: “Onlar Bedir Savaşı'nda öldürülüp bir çukura atıları müşriklerdir. “Ancak açık olan âyetin genel oluşudur. 35(Ey îman edenler:) Sakın gevşemeyin. Üstün olduğunuz hâlde barışa davet etmeyin. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla eksiltmez. “Sakın gevşemeyin” ki zayıflamayasmız ve düşmana karşı zelil olmayasmız. (.......) Hamza ve Ebubekir'e göre esre ile yâni (.......) şeklinde okunmuştur. Her iki kelime de barış demektir. Yani, “üstün olduğunuz hâlde yani galip gelenler olduğunuz hâlde kâfirleri barışa davet etmeyin,” demektir. Nehiy hükmüne dâhil olduğu için (.......) cezmedilmiştir. “Allah sizinle beraberdir” yardım etmek suretiyle sizinle beraberdir. Yani o sizin yardımcmızdır demektir, “amellerinizi asla eksiltmez” amellerinizin karşılığını asla eksiltmez. 36Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer îman eder ve sakınırsanız Allah size mükafatınızı verir. Ve sizden mallarınızı tamamen sarfetmenizi istemez. “Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir.” Çabucak biter. Eğer Allah'a ve Rasûlü'ne îman eder ve şirkten sakınırsınız Allah size imanınızın ve takvanızın karşılığını verir. “Sizden mallarınızı tamamen sarfetmenizi istemez.” yani sizden onların tamamını istemez sadece kırkta birini ister. Fâil Allah (celle celâlühü) ya da Rasûl (sallallahü aleyhi ve sellem) dur. Süfyan b. Uyeyne: “Çoktan azı ister demektir” demiştir. 37Eğer onları isteseydi ve sizi zorlasaydı cimrilik ederdiniz ve bu da sizin kinlerinizi ortaya çıkarırdı, “Eğer onları isteseydi ve sizi zorlasaydı...” yani tamamını istemek kudretiyle sizi zora soksaydı demektir. (.......) mübalağa ve herşeyde sana ulaşma demektir. Yapabildiği bütün ısrarı yaptığında (.......) îmasele hususunda üsteledi de üsteledi'denir. Bıyığım dibinden kestiğinde (.......) denir. “Bu da sizin kinlerinizi ortaya çıkarırdı” Allah (celle celâlühü) ya da cimrilik, vermeme esnasında ya da hepsinin istenmesi esnasında sizin kininizi ortaya çıkarırdı. Çünkü malm istenmesi esnasında düşmanlık ve kin ortaya çıkar. 38İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz, içinizden kiminiz cimrilik ediyor. Allah zengindir. Siz ise fakirsiniz. Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir. Sonra da onlar, sizin benzerleriniz olmazlar. (.......) tenbih içindir. (.......) manasına ismi mevsuldur. Sılası (.......) dir. Yani “sizler çağrılanlarsınız” demektir. “Allah yolunda harcamaya...” bu gazadaki nafaka ya da zekâttır. Sanki şöyle denilmiştir: “Eğer sizi zorlasaydı cimrilik edecek ve vermeyi çirkin görecektiniz. Siz kırkta biri vermeye çağrılıyorsunuz.” Bunun delili de “İçinizden kiminiz cimrilik ediyor” cümlesidir. (.......) merfûdur. Çünkü bu (.......) şart için değildir. Yani sizden onu vermeyen, cimrilik eden insanlar var demektir. Sadaka ve farzların edası hususunda kim cimrilik ederse nefsi sebebiyle cimrilik eder, Rabbi sebebiyle değil. Manası: “Nefsine karşı cimrilik etmiş olur.” şeklindedir. Çünkü (.......) ona karşı cimrilik etti vermedi'denir. “Allah zengindir, siz ise fakirsiniz.” Yani O, ona ihtiyacı olduğundan dolayı bunu emretmiyor. Çünkü O, ihtiyaç duymaktan müstağnidir. Fakat O sizin sevaba olan ihtiyacınızdan dolayı bunu emrediyor. “Eğer ondan yüz çevirirseniz:...” Ey Araplar! Eğer ona itaatten, Rasûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) itaatten ve onun yolunda infak etmekten yüz çevirirseniz...' Bu cümle (.......) cümlesine atfedilmiştir. “....yerinize sizden başka bir toplum getirir.” Sizden daha hayırlı ve daha itaatkâr olan bir toplum yaratır. Onlar Farslardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bu toplum hakkında sorulmuştu. Selman-ı Farisi (radıyallahü anh) O'nun (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındaydı. Dizine dokundu ve: “Bu ve kavmidir. Nefsim yedi kudretinde olana andolsun ki eğer îman, Süreyya Yıldızı'nda asılı obaydı onu Farslardan olan adamlar alırlardı.” buyurdu. “Sonra da onlar sizin benzeriniz olmazlar.” Yani; sonra taat hususunda sizin benzeriniz olmazlar, sizden daha itaatkâr olurlar. |
﴾ 0 ﴿