KÂF SÛRESİ

Bu sûre Mekke’de nâzil olmuştur; 45 âyettir.

1

Kaf. Şerefli Kur'ân'a andolsun!

Üslupları aynı olduğundan dolayı “Kaf şerefli Kur'ân'a andolsun. Kâfirler aralarından bir kurtarıcının gelmesine şaştılar.” Sözü “Sad o şanlı Kur'ân'a andolsun küfredenler (iddia ettiklerinin) aksine bir gurur ve tefrika içindedirler.” sözü gibidir.

Mecid: Diğer kitaplara karşı şan ve şeref sâhibi demektir. Kim onun manalarını ihata eder ve içindekilerle amel ederse, o Allah katında ve insanlar katınla şan ve şeref sâhibi olur.

2

Kâfirler aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da “Bu şaşılacak birşeydir” dediler.

Mekke kâfirleri, aralarından bir kurtarıcının; yani Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gelmesine şaştılar sözü, şaşkınlık verici bir şey olmayan şeye karşı şaşırmalarını inkârdır. O da adaletini ve güvenilirliğini bildikleri içlerinden bir adamın korkutucu şeyle onları uyarmasıdır. Böyle olan biri ancak kavmine nasihat eden ve onlara kötü birşeyin ulaşmasından korkan biri olur o korkutuldukları şeyin onları gölgelediğini bildiğinde de ona gereken onları uyarmaktır. Birde o tehlikelerin en tehlikelisi olunca nasıl olursa olsun, yine bu sözü söz onların, Allah'u Teâlâ'nın gökleri yeri ve ikisi arasındakileri yaratmaya, herşeyi icad etmeye Kâdir olduğunu bildikleri ve ilk yaratılışı kabul ettikleri hâlde, aklın bir cezâ yurdunun mutlaka olması gerektiğine şehadet etmesine rağmen, uyarıldıkları dirilişe karşı şaşkınlık göstermelerini inkârdır.

3

Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dinleceğiz) bu uzak bir dönüştür.

Daha sonra onların dirilişi uzak görmelerinin, daha uzak ve inkâra daha layık olduğuna delalet etsin diye; “kâfirler,'bu şaşılacak bir şeydir. Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dinleceğiz) bu uzak bir dönüştür'dediler.” Sözüyle iki inkârdan birine dayandı. Bu sözleriyle büyük küfre girdiklerine şehadet olsun diye zamîr yerine “kâfirler” sözünü açıktan getirdi. Yine bu âyet dönüşe işarettir. (.......) gizli bir fiille mensûbtur. Manası öldüğümüz ve çürüdüğümüz zaman mı döneceğiz demektir. Nâfi, Ali, Hamza ve Hafsa göre (.......) şeklindedir.

“Bu uzak bir dönüştür.” uzak görülen kabul edilmez bir dönüştür.

“Bu uzak bir sözdür” sözünde olduğu gibi.

Yani fikir ve tatbikten uzaktır demektir. (.......) dönüş kelimesinin (.......) manasına olması mümkündür. O da cevap demektir. O zaman bu onların uyanldıkları dirilişi inkâr etmelerini uzak gören Allah'u Teâlâ'nın sözünden olur. Durak (.......) üzerindedir. Bunun üzerinde olması güzeldir. (.......) kelimesi (.......) cevap manasında olduğunda zarfı naspeden uyarıcının delalet ettiği uyarıları şeydir. O da diriliştir.

4

Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır.

“Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz.” Bu onların dirilişi uzak görmelerine cevaptır. Çünkü ilmi dakik olan ve yerin ölülerin cesetlerinden neleri eksilttiğini, onların etlerinden ve kemiklerinden neleri yediğini bilen zât, elbette onları oldukları gibi diri olarak geri döndürmeye kâdir olur.

“Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır.” O Levh-i Mahfûzdur. Ya da kendisine emanet ettiklerini ve içine yazdıklarını koruyan bir kitap vardır demektir.

5

Bilâkis onlar, Hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir hâldedirler.

“Bilâkis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar.” Onların şaşkınlıklarından daha çirkin olanı getirdiklerine delalet etsin diye ilk (.......) Bilâkis harfinden sonra ikinci (.......) i getirdi.

O çirkin olan şey de, hakkı -düşünmeden yalanlamalarıdır: “Onlar şaşırmış hâldedirler” kararsız hâldedirler. Yüzük geniş olduğundan dolayı oynadığında “yüzük parmakla hareket ediyor, durmuyor” denir. Bu sebeple onlar bazan “şairdir” bazen “sihirbazdır” bazen “kâhindir” derler. Tek bir şey üzerinde kalmazlar.

Denildi ki: “Hak Kur'ân'dır” dirilişi bildirmektedir de denildi. Daha sonra Allah onlara yeniden dirilişe karşı kudretini gösterdi, şöyle buyurdu.

6

Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız onda hiçbir çatlak da yok.

Dirilişi inkâr ettiklerinde Allah Teâlâ'nın âlemin yaratılışmdaki kudret eserlerine bakmıyorlar mı? Onu gökyüzünü nasıl bina ettik direksiz nasıl yükselttik. Onu yıldızlarla nasıl süsledik. “Onda hiçbir çatlak da yok” onda hiçbir yarık da yok.

Yani o ayıplardan selimdir. Onda hiçbir yarık hiçbir çatlak ve hiçbir gedik yoktur.

7

Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik.

“Yeryüzünü de döşedik...” Onu donattık, ona sabit dağlar koyduk, sabit dağlar. Eğer onlar olmasaydı yeryüzü kayardı. “Her çiftten” yani bir türden “gönül açan” güzelliğinden dolayı şad olurum.

8

Allah'a yönelen her kula, gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık).

“....gönül gözünü açmak ve ibret vermek için...” onunla göstermek hatırlatmak için. Allah'a yönelen her kuta... “Rabb'ine dönen yarattığı mükemmellikler hususunda düşünen her kula.

9

Gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik.

“Bereketli bir su...” faydası çok “biçilecek taneler” yani buğday arpa vs. gibi hasat olma özelliğine sahip ziraat taneleri.

10-11

Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan, uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü bir toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.

“....uzun boylu...” göğe doğru uzanan... (.......) tomurcuk. Hurma meyvesinden ilk yetişen şeydir. “Küme küme” tomurcukların çokluğundan ve birbiri üzerine sıkışıp biriktiğinden dolayı ya da ondaki meyvenin çokluğundan dolayı bir kısmı diğerinin üzerinde demektir.

“Kullara rızık olması için...” yani onları kullara rızık olması için bitiştirdik demektir. Çünkü bitiştirmek rızık manasındadır. Dolayısıyla (.......) fiilinin lafzının dışında mastar (mefulun mutlak) olur. Ya da o mefulun lehtir.

Yani onları rızıklarıdırmak için bitirdik demektir.

“....onunla...” bu su ile. “....ölü toprağa can verdik.” bitkisi kurumuş toprağa.

“İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.”

Yani bu ölü beldeyi dirilttiğim gibi ölümünüzden sonra sizde aynı şekilde çıkacaksınız. Çünkü ölü toprağın diriltilmesi ölülerin diriltilmesi gibidir. (.......) deki (.......) mübteda olmak üzere mahallen merfûdur.

12

Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd'da

“Onlardan önce” Kureyş'ten önce. “Ress” taşsız kuyu demektir. Ashâb-ı Ress ise Yemame'de yaşamış bir topluluktur. Bunların ashâbı Uhdud olduğu da söylendi.

13

Âd, Fir'avun ve Lût'un kardeşleri de yalanladılar.

“Fir'avun” sözüyle kavmini kastetmiştir.

“Fir'avun ve kavminin kendilerine işlence etmesinden bir korkuya düşerek kavminden bir gurup gençten başka kimse Mûsa'ya îman etmedi” Yûnus, 83. âyetinde olduğu gibi.

Çünkü üzerine atfedilen Nûh'un kavmi atfedilenler de guruplardır. “Lût'ıın kardeşleri” de onları onun kardeşleri olarak adlarıdırdı. Çünkü onlarla onun arasında akrabalık bağı vardı.

14

Eyke halkı ve Tubba'kavmi de, bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da üzerlerine tehdidim hak oldu.

Tubba', Yemen de bir kraldır. Müslüman oldu ve kavmini İslam'a davet etti. Ama onu yalanladılar. Tabilerinin çokluğundan dolayı “Tubba” ismiyle isimlendirildi.

“....bütün bunlar peygamberleri yalanladılar.”

Yani bunlardan her biri peygamberleri yalanladılar. Çünkü bir peygamberi yalanlayan onların tamamını yalanlamış demektir. “....Üzerlerine tehdidim hak oldu.” Bu sebeple tehdidim gerekli ve helâl oldu. Bunda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e teselli onlara tehdit vardır.

15

İlk yaratışta acizlik mi gösterdik. Hayır, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe etmektedirler.

Yapmak istediği işinin nasıl yapılacağını bilmeyip apışıp kaldığında (.......) denir. (.......) daki hemze inkâr içindir.

“İlk yaratışta...” yani biz ilk yaratışta âciz kalmadık. İkincisinde nasıl âciz kalalım. Bunu (birincisini) itiraf ikincisini yani dirilişi itiraftır.

“Hayır onlar yeni bir yaratılıştan şüphe etmektedirler.” Şaşkınlık ve şüphe içindedirler. Şeytan onları şüpheye soktu ve onları şaşkınlığa şevketti. Bu da ölülerin diriltilmesi normal olmayan bir iştir tezini onlara güzel göstermesidir. Onlar da buna dayanarak doğru istidlâli terkettiler. O (doğru istidlâl) de ilk defa yaratmaya Kâdir olan zatın tekrar yaratmaya daha fazla Kâdir olduğudur.

“....yeni bir yaratılıştan...” ölümden sonraki yeni yaratılıştan. Yeni yaratılış sözünü şanın büyüklüğüne, onu işiten yaraşanın korkmak ve ona önem vermek olduğuna delalet etsin diye nekra (belirsiz) kıldı.

16

Andolsun insanı biz yarattık. Nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu da biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.

Vesvese, gizli ses demektir. Nefsin vesvesesi ise, insanın hatırına gelen ve nefsin sözünden kalbe ani gelen vesvesedir. (.......) deki (.......) nin bir benzeri “şöylece seslendi” cümlesidir.

“Biz ona şah damarından daha yakınız-” Cümlesi ile kastolunan ona dair bilgisinin yakınlığıdır. “Şah damarı” o aşırı yakınlık hususunda verilmiş bir örnektir. (.......) boynun iç kısmındaki bir damardır. (.......) ise damardır. İzafet boyun içindir. “su çekmek için dolaba koşuları deve” sözünde olduğu gibi.

17

Çünkü onun sağında ve solunda oturan, her davranışı yakalayıcı tesbit eden iki melek vardır.

“İki melek...” Koruyucu iki meleği kastediyor. (.......) birşeyi birinden muhafaza ederek ve yazarak almak demektir. (.......) birlikte oturan arkadaş manasına (.......) gibidir. Takdiri meleklerden sağ (omuz) da bir oturan, sol (omuz) da da bir oturan melek vardır, şeklindedir, (ikincisi ona delalet ettiği için biri (birinci (.......) kelimesi) söylenmedi.

Ben ve babamın beri olduğu hususta bana iftira attı. Bana kuyunun duvarı için iftira etti.

Yani benim beri olduğum hususta bana iftira attı, babam da ondan beri idi demektir.

(.......) kendisinde “yakın olur” manası olduğundan (.......) ile mensûbtur. Mana şöyledir:

“O Latiftir ilmi nefsin vesveselerine bile ulaşır ki ondan daha gizli hiçbirşey yoktur. Melekler onun (insanın) konuşmalarını kayıt altına aldıklarında, o insana bir yakından daha yakın olduğunu bildirmek suretiyle, o meleklerin kayıt altına alma işinden müstağni olduğunu açıklamıştır. Gizlilerin en gizlisine bile muttali olduktan sonra, o niçin ondan müstağni olmasın ki? Ancak bu bir hikmet sebebiyledir. O da meleklerin yazmasında, onları muhafaza etmelerinde ve kıyamet günü amel defterlerini arzetmelerinde günahlara son verme ve iyiliklere teşvik etme hususunda ilave bir lütuf vardır.”

18

İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen dediklerini zapteden (bir) melek hazır bulunmasın.

(.......) söz konuştuğu şey ve ağzından attığı şeydir. “Gözetleyen... “muhafaza eden. “Zapteden...” hazır bulunan. Şöyle denildi:

“Onlar herşeyi yazarlar. Hatta hastaliğinda çıkardığı iniltileri bile yazarlar.” Yine denildi ki:

“Onlar sevap ve günah içeren şeyleri yazarlar.” Yine şöyle denildi:

“Bu iki melek insandan ancak tuvalete çıktığında ve cima esnasında ayrılırlar.”

Onların dirilişi inkârım zikrettikten, onlara kudretini ve ilmini delil olarak getirdikten sonra, onlara o inkâr ettikleri şeye en kısa zamanda öldüklerinde ve kıyamet koptuğunda kavuşacaklarını bildirdi. Ve onu geçmiş zaman fiiliyle ifade etmek suretiyle, onun yakınlığına dikkat çekti. O da onun şu sözüdür:

19

Ölüm sarhoşluğu birgün gerçekten gelir de, “İşte (ey insan) bu senin öteden beri kaçtığın şeydir” denir.

“Ölüm sarhoşluğu...” ani ölümün aklı gideren şiddeti demektir. “Gerçekten...” yani işin gerçeğiyle ya da hikmetle, “hu...” ölüme işarettir. Hitap iltifat yoluyla, “Biz muhakkak ki insanı yarattık.” sözündeki'insana'dır. “....kaçtığın...” nefret edip kaçtığın.

20

Sur'a üfürülür. İşte bu geleceği vadedilen gündün

“Sur'a üfürülür.” diriliş üfürmesini kastediyor. “İşte hu geleceği vadedilen gündür.”

Yani muzâfun hazfi ve işaretin (.......) nın mastarına olması üzere bunun vakti vadedilen gündür demektir.

21

Herkes yanında bir sürücü ve bir ele şâhitle beraber gelmiştir.

Yani iki melekle beraber, biri onu mahşer yerine sevketmekte, diğeri de onun aleyhine ameliyle şehadette bulunmaktadır. (.......) ma'rife hükmünde olana izafetle ma'rife olduğundan dolayı (.......) den hâl olmak üzere mahallen mensûbtur.

22

“Andolsun sen bundan gaflette idin. Derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir” (denir).

Yani ona (nefse) “sen bundan gaflette idin” denir.

Yani bugün başına gelen şeyden gaflette idin. “....biz senin perdeni kaldırdık.” yani müşahade ettiğin şeylerle senin gafletini yok ettik. “Bugün artık gözün keskindir.” Gaflet, cesedinin tamamını örten bir örtüye ya da gözlerini örten bu sebeple de, hiçbir şeyi göremediği bir perdeye benzetilmiştir. Kıyamet günü olunca kişi uyanır. Gaflet ve örtüsü ondan kalkar. Artık daha önce göremediği gerçeği görmektedir. Gafletinden dolayı görmesi zayıf olan gözü de uyandığı için keskinleşmiştir.

23-26

Yanındaki arkadaşı, “İşte bu yanımdaki amel defteri hazır. Haydi, ikiniz her inatçı kâfiri hayra bütün hızıyla engel olanı, azgın şüpheci, Allah ile beraber başka ilâh edineni şiddetli azâba birlikte atın.” der.

“...arkadaşı...” cumhura göre o onun aleyhine şehadet eden yazıcı melektir, “...bu...” yani amel defteri. Mücahid'e göre:

“Kim Rahmân'ın Kur'ân'ından yüz çevirirse ona bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur” Zuhruf, 36. âyetindeki kendisine verilen şeytandır.

“Buda teslim olduğun kişidir. (.......) mübtedadır. (.......) nekredir. Şey manasındadır. Ondaki sonraki zarf onun sıfatıdır (.......) kelimesi de aynı şekildedir. (.......) ve onun sıfatı (.......)5nm haberidir. Takdiri: “Bu yanımda hazır sabit bir şeydir” , şeklindedir. Daha sonra Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Birlikte atın,” aslı “at at” dır da “İkiniz atın” sözü “at at” sözünün yerine gelmiştir. Çünkü fâil fiilin bir parçası gibidir. Failin tesniye getirilmesi fiilin tekrarının yerine geçmiştir.

Denildi ki, aslı: (.......) dir. (.......) dan bedeldir. Duruşta icra edilen kural geçişte icra edilmiştir. Bunun delili, Hasen'ın (.......) şeklindeki okuyuşudur.

“...her kâfiri...” nimetleri ve nimet vereni inkâr edeni.

“İnatçı...” hakka karşı çıkan hak ehline düşman olan inatkar kişi. “....hayra bütün hızıyla engel olanı...” malı farz kılman haklara gitmekten çok defa meneden. Ya da hayır cinsini ehline ulaşmaktan çok defa men eden demektir, “...azgın...” zâlim hakkı çiğneyip geçen, “...şüpheci...” Allah (celle celâlühü) hakkında ve dini hakkında şüphe eden.

(.......) müptedadır. Şart manası içermektedir. Haberi (.......) dir. Ya da (.......) ve sonrası (.......) den bedeldir. Ve (.......) da tekidin tekrardır. (.......) kelimesinin sıfatı olması mümkün değildir. Çünkü nekra ismi mevsul ile sıfatlanmaz.

27

Müşrikin arkadaşı şeytan der ki: “Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi.

“....Arkadaşı...” yani kendisine arkadaş kılınan şeytan. Bu Mücahid'in delilidir. Bu cümlenin başına (.......) getirilmedi. Halbuki ilkine getirilmiştir. Çünkü onun manası ile ondan öncekinin manasının -her nefsin iki melekle birlikte gelişini ve arkadaşırıın ona dediği sözü kastediyorum- meydana gelişleri hususunda bir arada olduklarına delalet etsin diye ilkinin atfı vaciptir. Bu ise Mûsa (aleyhisselâm) ve Fir'avun'un karşılıklı konuşmasında olduğu gibi, karşılıklı konuşmaların hikâyesinde bulunan cümlelerle başlandığı gibi, başlarıgıç cümlesidir. Son ki kâfir “Ey Rabbim! O beni azdırdı.” dedi de buna karşılık arkadaşı “Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi.” demişti.

Yani, onu azgınlığa ben düşürmedim. Fakat o azdı ve hidâyete karşı delaleti seçti.

28

O esnada (Allah) buyurur: huzurumda çekişmeyin. Ben size daha önce uyarı göndermiştim.

Bu başlarıgıç demektir. Allah Teâlâ'nın “arkadaşı dedi” sözünde olduğu gibidir. Biri sanki Allah ne dedi?” de, ona “huzurumda çekişmeyin” dedi denilmiştir.

“Ben size daha önce uyarı göndermiştim.” Cezâ yurdunda ve hesap verme yerinde çekişmeyin. Zira sizin birbirinizle çekişmenizde ne bir fayda ne de bir meziyet var. Kitaplarınıla ve peygamberlerimin dilleriyle azgınlığa karşı azâbımla sizi tehdit etmiştim. Bana karşı size hiçbir bahane bırakmadım.

(.......) deki “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.” âyetinde olduğu gibi fazlalıktır ya da (.......) manasına olmak üzere müteaddi kıları (.......) dir.

29

Benim katımda söz değiştirilmez. Ben kullara asla zulmedici değilim.

“Benim katımda söz değiştirilmez...”

Yani kâfirleri cehenneme sokacağıma dair sözümü ve tehdidimi değiştirmemi ummayın.

“Ben kullara asla zulmedici değilim.” dolayısıyla ben hiçbir kula günahsız yere azap etmem. Mübalağa lafzıyla (.......) dedi. Çünkü o “o kölesine karşı zalimdir. Ve o kölelerine karşı çok çok zalimdir” sözündedir.

30

O gün cehenneme “doldun mu” deriz. O da “daha var mı?” der.

(.......) ile ya da gizli bir fiille mansuçtur. O da “zikret” ve “uyar” dır. Nâfi've Ebubekir'e göre (.......) şeklindedir.

Yani Allah (celle celâlühü) dır demektir.

(.......) gibi mastardır.

Yani o (cehennem), dolduktan sonra “fazladan mı?” der.

Yani, bende dolmamış bir yer kaldı mı ki? der.

Yani doldum der. Ya da o içinde fazla yer olduğu hâlde daha fazlasını ister. Bu cehennemin kendi konuşmasıdır. Azaların konuşturulması gibidir. İnkâr edilemez. Allah Teâlâ'nın onun dolup dolmadığım bildiği hâlde soru sorması kâfirleri azarlamak içindir.

31

Cennet de takva sahihlerine yaklaştırılır. Zaten uzakta değildir.

(.......), zarf olmak üzere mensûb kılınmıştır.

Yani “uzak olmayan bir yere” demektir. Ya da hâl olmak üzere mensûb ve müzekker kılmıştır. Çünkü (.......) (çivinin çıkarken çat çat diye çıkardığı sesallallahü aleyhi ve sellem) gibi mastar vezni üzeredir. Mastarlar müzekker ve müennesi nitelenmelerinde müzekker ve müennes olmaları eşittir. Ya da mevsûfun hazfı üzeredir.

Yaniuzak olmayan miktarda yaklaştırılır” , demektir. Manası te'kiddir. “O yakındır uzak değildir. Azîz'dir, zelil değildir” dediğin gibi.

32-33

İşte size vaadedilen bu cennet! Ki o Allah'a yönelen emirlerine riayet eden, görmediği hâlde Rahmân'dan korkan ve Allah'a yönelmiş bir kalb ile gelen kimselere mahsustur.

(.......) mübtedadır. Sevaba ya da (.......) in mastarına işarettir. (.......) onun sıfatıdır. Mekke kırâat ekolüne göre (.......) ile (.......) yani “Onlara vaat edilen” şeklindedir.

Allah'a yönelen...” Allah'ın (celle celâlühü) zikrine çok çok dönen (.......) mahallen mecrûrdur. (.......) den bedeldir. Ya da mübteda olarak merfûdur. Haberi de, “onlara'oraya selâmetle girin'denilir” takdiri üzere “oraya girin” dir. Çünkü (.......) çoğul manasındadır.

“Rahmân'dan korkan...” haşyet (korku) çünkü zikredildiğinde kalbin endişeye düşmesidir. O'nun geniş rahmetini bildiği hâlde O'ndan haşyet duyması ile övdüğü gibi iyiden iyiye övmekten haşyet kelimesini rahmetinin bolluğuna delalet eden ismiyle birlikte zikretmiştir. (.......) mefu'lden hâldir.

Yani gaip olduğu hâlde ondan korktu, demiştir. Ya da (.......) nin mastarı için sıfattır.

Yani, “O'ndan görmemesiyle birlikte olan bir korkuyla korktu.” dememtir. Hasen şöyle demiştir:

“Bu kalpler kilitlendiği ve örtüler çekildiği zaman ki (tenhadaki) Allah korkusudur.”

Allah'a yönelmiş...” Allah'a dönen. Denildi ki: Râzı olunan bir sırla ve sağlam bir inançla Allah'a yönelmiş.

34

Oraya selâmetle girin. İşte bu, ebedî yaşama günüdür.

“Oraya selâmetle girin.” yani nimetlerin zail olmasından ve azâbın inmesinden selâmette kalanlar olarak girin, demektir. “İşte bu ebedî yaşama günüdür.”

Yani ebediliğin hükmedildiği gündür.

“Ebedî kalmak üzere girin oraya” Ez-Zümer, 73. âyetinde olduğu gibi.

Yani ebediliğin kendilerine takdir edildiği kişiler olmak girin oraya, demektir.

35

Orada kendileri için diledikleri herşey vardır. Katımdan daha fazlası da verilir.

Katımızdan arzuladıkları üzere daha fazlası da verilir. Cumhûr’a göe bu Allah Teâlânm keyfiyetsiz olarak görülmesidir.

36

Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Gerçekte onlar bunlardan daha güçlü idiler. Buna rağmen (ölümden kurtulmak için) memlekette delikler aradılar. Kurtuluş var mı?

“Onlardan önce... “senin kavminden önce “...nice nesilleri..” peygamberleri yalanlayan nesilleri. “Onlar bunlardan daha güçlü idiler.”

Yani onlar senin kavminden kuvvet ve galebe yönünden daha güçlü idiler. “Buna rağmen memlekette delikler aradılar...” yani memlekette delikler açtılar ve dolaştılar. (.......) bir işi arama tarama ve talep etme demektir. (.......) harfi, “onlar bunlardan daha güçlü idiler” sözünün, sebep olduğunu göstermek için gelmiştir.

Yani onların kuvvet ve galebe gücü daha fazlaydı. Onları delikler açmaya, dolaşıp araştırmalar yapmaya muktedir kıldım. Mekke halkının önceki ümmetlerin beldelerindeki seyr ve seferlerinde yaptıkları araştırmaları kastetmesi mümkündür. Onların kaçacak bir yer bulduklarını görmüşler mi ki, kendileri için onun bir benzerini düşünsünler. Bu manaya emir olarak (.......) şeklinde okuyanların kırâati delalet etmektedir.

“Kurtuluş var mı ? “

Yani, Allah'tan (celle celâlühü) ya da ölümden kaçış var mı?

37

Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.

“....bunda...” bu zikredilende. “Öğüt...” hatırlatma ve nasihat. “Aklı olanlar için...” idrak eden anlayan bir kalbe sahip olanlar için. Zira kalbi idrak edemeyen kişinin sanki kalbi yok demektir. “Kulak veren kimseler için...” nasihatlara kulak verenler için. “....hazır bulunup...” zekâsıyla hazır olup, demektir. Çünkü zihnini vermeyenler orada yok gibidirler.

38

Andolsun ki biz gökleri yeri ve ikisi rasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.

“....Yorgunluk...” takatsizlik. Denildi ki:

“Bu âyet lânet olası Yahûdîlerin,'Allah gökleri ve yeri pazardan cumaya kadar altı günde yarattı. Cumartesi günü de dinlendi. Arşın üstüne sırt üstü uzandı'şeklinde sözlerini yalanlamak için nâzil olmuştur. Bu ümmette teşbih ile ilgili olarak sadırolan şeyle, Yahûdîlerden sadır olmuştur. Onlardan alınmıştır. Yahûdîler oturma esnasında bağdaş kurmayı kabul etmezler ve inanırlar ki, Allah (celle celâlühü) Cumartesi günü bu oturuşla oturmuştur.”

39

(Ey Resûlüm Muhammed!) Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et.

“Onların dediklerine sabret.” yani Yahûdîlerin dediklerine, inkâr ve teşvik (benzetme) hususunda getirdikleri şeylere sabret. Ya da müşriklerin diriliş hususunda dediklerine sabret. Zira âlemi yaratmaya kâdir olan zât, onları diriltmeye de ve onlarda intikam almaya da kâdirdir. “Rabbini hamd ile tesbih et.” Rabbini hamd ederek tesbih et. Teşbih, zahirine ya da namaza hamlolunur. Namaza hamlolununca güneşin doğuşundan önceki namaz sabah namazıdır. Güneşin batışından önceki namaz da öğle ve ikindi namazlarıdır.

40

Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et.

“Gecenin bir bölümünde... “akşam ve yatsı namazları, ya da teheccüt namazıdır. “....Secdelerin ardından da O'nu tesbih et.” yani namazların sonunda. Çünkü secde ve rüku namazdan kinaye olarak kullanılmaktadır. Denildi ki: Farz namazlardan sonraki Nâfilelerdir. Ya da yatsıdan sonraki vitirdir.

(.......), kelimesinin çoğuludur. Hicaz kırâat imâmları, Hamza ve Halefe göre (.......) şeklindedir. Namazın bittiği ve tamamlandığı ifade olunan (.......) fiilinden gelmektedir. Manası'secdeler tamamlandığı vakitte'demektir. “yıldız kaybolduğunda, battığında sana gelirim” sözünde olduğu gibi.

41

Çağıranın yakın bir yerden nida edeceği güne kulak ver.

“....Kulak ver.” Sana kıyamet gününden hâli ile ilgili bilgiyi verene kulak ver. Bunda bir korkutma ve haber verilen şeyin, şanım yüceltme vardır. Ya'kûb burada vakfe yapmıştır (.......) şeklinde (.......) iledir. Medine kırâat imâmları ve Ebû Amra göre vasl hâlinde (.......) iledir. Diğerlerine göre ise her iki hâlde de (.......) sızdır. Münadi, İsrâ'fil (aleyhisselâm) dır. Sura üfürür ve:

“Ey cürümüz kemikler birbirinden kopmuş mafsallar parçalanmış etler, dağılmış gitmiş saçlar! Şüphesiz ki Allah size kaza faslı için toplanmanızı emrediyor.” diye nida eder. Denildi ki: İsrâ'fil (aleyhisselâm) üfürür. Cebrâîl (aleyhisselâm) toplamlmasıyla nida eder.

“Yakın bir yerden...” Kudüs'teki taştan, o yeryüzünün tam ortasında olduğu hâlde on iki mil yüksekliğinde yeryüzünün göğe en yakın yeridir.

42

O gün insanlar bu hak sesi işiteceklerdir. İşte bu çıkış günüdür.

(.......) den bedeldir.

“Sayha (hak sesallallahü aleyhi ve sellem).” İkinci üfürüştür (.......) kelimesine taallûk etmektedir. Bununla kastolunan cezâ ve mükâfat için dirilmek ve haşrolmaktır.

“İşte bu çıkış günüdür. “Kabirlerden çıkış günüdür.

43

Şüphesiz ki biz, diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.

“....Diriltiriz...” mahlûkatı. “....öldürürüz...” yani onları dünyada öldürürüz demektir. “Dönüş ancak bizedir.” yani onların dönüşleri ancak bizedir, demektir.

44

O gün yer yarılır, onlar çabucak çıkarlar. Bu bize göre kolay bir haşirdir.

Kufi ve Amr'a göre (.......) şeklindedir. (.......) şeddesizdir. Diğerlerine göre (.......) şeddelidir.

“....yer yarılır... “yani yer yarılır, çatlar da onun yarığından ölüler çıkar demektir. (.......) ecrurdan hâldir.

Yani süratli oldukları hâlde çıkarlar demektir. (.......) kolay demektir. Zarfın öne geçirilmesi ihtisasa delalet etmektedir.

Yani bunun gibi büyük bir iş ancak -böyle- bir işi yapmanın kendisini, diğer işi yapmaktan geri bırakmadığı güç sâhibine kolay gelir demektir.

45

Biz, onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin, sadece tehdidimden korkanlara Kur'ân'la öğüt ver.

Biz onların senin hakkında ve bizim hakkımızda dediklerini çok iyi biliriz. Bu söz onlar için bir tehdit, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) için de bir tesellidir.

“Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin... “Bu:

“Onların üzerinde bir zorba değilsin.” Ğaşiye, 22. âyetinin bir benzeridir.

Yani sen onlar üzerinde bir istilacı değilsin, sen ancak bir davetçi ve bir sebepsin. Denildi ki:

onu zorladı” mansına gelen (.......) den gelmektedir.

Yani “Sen onların işini düzenleyen değilsin ki, onları îmana zorlayasın” “....Sadece tehdidimden korkanlara Kur'ân'la öğüt ver, “Bu:

“Sen ancak ondan korkanları uyarırsın.” Nâziât, 45. âyeti gibidir. Çünkü o ancak kendisinde olduğu kişiye fayda verir. Allah âlem.

0 ﴿