MÜCÂDELE SÛRESİ

Bu sûre medine'de nâzil olmuştur, 22 âyettir.

1

Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah, işitendir, bilendir.

(.......) kelimesi (.......) anlamındadır.'Seninle konuşarak tartışan'demektir. Bu şekilde de okunmuştur.

Tartışan Ubade'nin kardeşi Evs b. Samit'in kansı Havle binti Salebe'dir (rha). Kocası onu namaz kılarken gördü. Güzel bir kadındı. Selâm verdiğinde kocası ondan murat almak istedi. O kaçındı. Bunun üzerine kocası ona zihar yaptı. (Zihar bir adamın kansı, annesi, kayınvalide ve sütkardeşi gibi ebediyen mahremi olan bir kadının bakılması câiz olmayan bir yerine benzetmesidir. Mesela, “Sen bana anamın sırtı gibisin.” veya “karnı gibisin” demek zihardır.)

Bunun üzerine kadın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldi ve şöyle dedi:

“Ben arzularıan genç bir kız olduğum hâlde, Evs beni nikahladı. Ne zamanki yaşlandım ona çocuklar doğurdum şimdi beni anası gibi kıldı.”

Rivâyet edildiğine göre o şöyle dedi:

- “Benim küçük çocuklarını var. Onları ona versem zayi olacaklar, kendime alsam aç kalacaklar.” Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

- “Senin hususunda yanımda hiçbir şey (çare) yok.” dedi. Rivâyete göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ona (kadına):

- “Ona haram oldun.” dedi. Kadın:

- “Ya Rasûlellah talak zikretmedi. O, benim oğlumun babasıdır. Bana insanların en sevgilisidir” , dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

- “Ona haram oldun.” dedi. Kadın:

- “İhtiyacımı ve hüznümü Allah'a şikâyet ediyorum.” dedi.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona, her “Ona haram oldun.” dediğinde kadın kısık sesle şikâyet etti ve nihayet bu âyeti kerime nâzil oldu. Taberânî, Tefsîr, 14/2.

“Kocası hakkında...” onun durumu ve manası hakkında Allah'a şikâyette bulunan... “Başına gelen çirkin şeyi izhar eden.

“... konuşmanızı...” yani; birbirinize karşı söz söylemenizi demektir.

(.......) fiili (.......) fiilindendir. O da “Bir şeye döndü, rücû etti.” manasına gelmektedir.

Allah işitendir...” zorda kalanın şikâyetini işitir. “... görendir...” onun hâlini görendir.

2

İçinizden zihar yapanların kadınları onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kâdirılardır. Şüphesiz ki onlar çirkin ve yalan bir lâf söylüyorlar. Şüphesiz Allah affedici ve bağışlayıcıdır.

Âsıma göre (.......) şeklindedir.

Hicaz ve Basra kırâatına göre (.......) şeklindedir. Diğerlerine göre ise (.......) şeklindedir.

“... sizden...” sözünde Araplara azar vardır. Çünkü o, diğer milletlerin değil hassaten onların câhiliye halkının ye mini erindendir.

“...kadınlarına...” eşlerine. Mufaddal'a göre (.......) şeklindedir.

(.......) şekli Hicaz'a âit kullanılıştır.

(.......) ise Temîm Kabilesi'ne âit kullanılmıştır.

“Onların anaları ancak kendilerini doğuran kâdirılardır.” Analar sözü ile hakiki anneleri kastetmektedir. Sütanneleri süt emzirme yoluyla hakiki annelere tabi olmuştur.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in eşleri de kendilerine karşı aşırı ihtiramdan DOlayı bu şekildedirler.

Eşlerine gelince, onlar analıktan en uzak olanlardır. İşte bu sebeple Allah (celle celâlühü): “Şüphesiz ki onlar çirkin ve yalan bir söz söylüyorlardır.” buyurmuştur.

“... çirkin söz...” yani onu hakikat ve şer'i hükümler çirkin görür. “... yalan...” haktan sapmış, tezvir.

“Şüphesiz Allah onların geçmişte yaptıklarını affedici, bağışlayıcıdır. “

3

Kâdirılardan zihar ile ayrılmak isteyip de sonra sözlerinden dönenlerin kanlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir, size öğütlenen budur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

İlk âyette, onun dediği şeyin çirkin ve yalan olduğunu beyan etti. İkinci âyette ise zihann hükmünü açıkladı.

“... sözlerinden dönenler...” Burada, dönüş; başlarıgıç için veya bozduğunu ıslah ve telafi için eski haline dönüştür. Allahu Teâlâ'nın:

“Aya da konaklar tayin ettik. Nihayet o eski urcuna (hurma salkıminin sapına) benzer bir hale geldi.” Yasin, 39. âyeti birincisindendir.

“Ama siz bozgunculuk yapmaya dönerseniz, biz de (sizi cezâlarıdırmaya) döneriz.” İsrâ', 8. Âyeti de ikincisindendir.

(.......) fiili kendi başına müteaddi olur. “ona gittim” sözünde olduğu gibi.

(.......), (.......) ve (.......) harfi cerleri ile de müteaddi olur.

“Dünyaya geri gönderilselerdi yine men oldukları şeyi yapmaya dönerlerdi.” En'am, 28. âyetinde olduğu gibi.

“Sonra söylediklerinden dönenler.” de bundandır. Harfi cer ile müteaddi olmuştur.

Yani dediklerini bozmak için dönenler ya da muzafın harfi üzere . dediklerini telafi etmek için dönenler...” demektir.

Salebe'den şöyle nakledilmiştir:

“(bu da muzâfun harfi üzere) Nefislerine haram kıldıkları şeyi helâl kılmak için dönenler demektir.”

Şu kadar var ki o, (.......) ile

“... o dediği malı ve evladına biz varis olacağız.” Meryem, 80. âyetinde olduğu gibi sözü kendisi hakkında konuşuları şeyin konumuna indirerek zihar lafzıyla onların kendilerine haram kıldığı şeyi kast etmiştir. O da mal ve evlattır.

Âlimler bu dönüşün ne ile hasıl olacağı hususunda ihtilafa düşmüşlerdir. Bize göre ilişki kurmaya azimdir. Bu İbni Abbâs, Hasen ve Katâde'nin (r.ahm) görüşüdür.

Şâfiî'ye göre, kadım tutmaktır. O da ziharın ardından onu boşamamaktır.

“... karıyla temas etmeden önce...” sözündeki temas kadırıla ilişki kurmak suretiyle faydalanma ya da şehvetle dokunma ya da avret yerine şehvetle bakmadır. Size öğütlenen hüküm budur. Çünkü kefaret verilmesine dair hüküm cinayet işlendiğine delildir. Dolayısıyla tekrar zihara dönmemeleri ve bu hususta Allah'ın (celle celâlühü) azâbından korkmaları için bu hükümle öğütlenmeleri vacip olmuştur.

Zihar; kişinin, karısına: “Sen bana anamın sırtı gibisin.” demesidir. “Sen” yerine ondan bir organ söylenirse onunla tamamı ifade edilmiş demektir. Ya da sırtı yerine ananın bakılması haram olan karın ve baldır gibi başka bir uzvu söylerinse ya da ana yerine nesep, süt, evlilik ya da ilişki kurmak yoluyla kendisi ile evlenilmesi haram olan kadınlardan bini zikredilirse, mesela; “Sen, bana süt, kız kardeşimin ya da nesep yoluyla halanın ya da oğlumun karısının ya da babamın karısının ya da karımın annesinin ya da karımın kızının sırtı gibisin.” derse zihar yapmış olur.

Zihar yapan kişi kefaret vermekten kaçınırsa kansı onu hâkime şikâyet eder. Hâkime düşen de onu kefaret vermeye zorlamak ve hapse atmaktır. Zihar kefareti dışındaki hiçbir kefarette zorlama ve hapis yoktur. Çünkü o kefareti vermemek ve kâdirıla ilişki kurmamakla, kadına zarar verir. Eğer kefaret vermeden önce temas ederlerse Allah'a (celle celâlühü) tevbe eder ve kefaret verinceye kadar da bir daha böyle bir şeyi tekrarlamaz.

Eğer kölenin bir kısmını azad etse sonra temasta bulunsa Ebû Hanîfe'ye (rahmetüllahi aleyh) göre yeniden azad etmelidir.

4

Buna imkân bulamayan kimse temas etmeden önce aralıksız iki ay oruç tutsun. Buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyurur. Bu hafifletme Allah ve Resûlüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır.

Köle azadına imkânı bulunmayan kimse temas etmeden önce kesintisiz iki ay boyunca oruç tutmalıdır. Oruç tutmaya da imkânı bulunmayan kimse altmış fakiri doyurmalıdır. Her fakire buğdaydan olursa yanın sa', arpa ve hurmadan olursa bir sa'verilir. (1 sa': 2.917 kilo gramdır.) Bunu temastan önce yapması gerekir.

Ancak yemek yedirme arasında yani bir kısmını yedirmiş, bir kısmım yedirmemiş olduğu bir zamanda ilişkide bulunursa baştan almaz.

Ahkâmla ilgili bu açıklama ve öğretme Allah (celle celâlühü) ve Resûlünü tasdik etmeniz içindir. Allah'ın (celle celâlühü) zihar ve diğer hususlarda teşri buyurduğu kurallara inanmanız ve onlarla amel etmeniz içindir. Zihar ve kefareti hakkında belirttiğimiz hükümler Allah'ın (celle celâlühü) çiğnenmesi mümkün olmayan hükümleridir. Onlara tabi olamayan kâfirler için elem verici bir azap vardır.

5

Allah ve Resûlüne karşı gelenler kendilerinden önceKilerin alçaltüdığı gibi alçaltılacaktır. Biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır.

Allah (celle celâlühü) ve Resûlüne (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmanlık besleyip muhalefet edenler kendilerinden önceki peygamber düşmanlarının zelil kılınıp helâk edildikleri gibi zelil kılınıp helâk edileceklerdir. Biz peygamberin doğru sözlülüğüne ve getirdiğinin doğruluğuna delalet eden apaçık âyetler indirdik. Bu âyetlerde kâfirler için onların şerefini ve büyüklüğünü alıp götüren küçük düşürücü bir azap vardır.

6

O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şâhittir.

(.......),(.......) kelimesi ile ya da günün büyüklüğünü ifade eden için, gizli (.......) hatırla'kelimesi ile mensûbtur.

Hepsinin tamamını diriltir. Onların hiçbiri dirilmemiş bırakılmaz. Ya da Allah (celle celâlühü) onları tek bir hâlde toplu olarak diriltir.” demektir. Onları utandırmak, azarlamak ve durumlarını cümle âleme göstermek için yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Şâhitler huzurunda maruz kaldıkları aşağılık durumdan dolayı tezce cehenneme atılmayı arzularlar.

Allah onları bir bir saymıştır.” Allah (celle celâlühü) yaptıkları işlerin sayısını bile bilmektedir. Onlardan hiçbir şey ona gizli kalmamıştır. “Onlar ise onu unuttular.” Çünkü onlar günah işlediklerinde onu hafife aldılar, küçümsediler. Ancak büyük işler unutulmaz

Allah her şeye şâhittir.” Ona hiçbir şey gizli kalmaz.

7

Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musunuz? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur. Beşinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur. Bunlardan az veya çok olsun nerede bulunursa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.

(.......) tam fiil olan (.......) dendir. Vaki olmaz demektir. (.......) fısıldaşmak demektir. Üç kişiye izafe olunmuştur.

Yani üç kişi fısıldaşmaz ki dördüncüsü O, yani Allah (celle celâlühü) olmasın.

“Bunlardan en az ya da en çok olanlar.” daha az veya daha çokH, olsunlar. O (celle celâlühü) onlarla beraberdir. Fısıldaştıkları şeyi bilir. İçinde bulun- -dukları O'na (celle celâlühü) gizli kalmaz. Allahu Teâlâ mekândan münezzehtir. Üç veya beş sayıları özellikle zikredilmiştir. Çünkü bu âyet münâfıklar hakkında inmiştir. Onlar bu sayı üzere mü'minleri kızdırmak için gizlice toplarııyorlardı. Denildi ki:

“Onlardan üçü veya beşi veya onlardan daha azı veya daha çoğu gizli gizli konuşmaz ki Allah (celle celâlühü) onlarla birlikte olmasın ve onların dediklerini işitmesinler.” demektir. Normalde gizli gizli konuşan kişiler görüş ve tecrübe sâhibi kişilerdir. Onların sayısı iki veya beşe, altıya ve halin gerektirdiği sayıya kadar daha yukansıdır. Allahu Teâlâ üçü veya beşi zikretti. Ve bunlardan daha az dedi. Bu da ikiye ve dörde delalet eder.

“Sonra kıyamet günü onların yaptıklarını haber verecektir.” Dolayısıyla onları ona göre cezâlarıdıracaktır.

8

Gizli konuşmaktan men edildikten sonra yine men edildikleri şeyi yapmaya kalkışarak günah, düşmanlık ve peygambere karşı gelmek hususunda gizlice konuşulanları görmedi mi? Onlar sana geldikleri zaman sem Allah'ın selâmladığı bir tarzda selâmlıyor. Kendi içlerinden de: “Bu söylediklerimiz yüzünden Allah'ın bize azap etmesi gerekmez miydi?” derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir. Ne kötü dönüş yeridir orası!

Yahûdîler ve münâfıklar birbirleri ile fısıldaşıyorlardı. Mü'minleri gördüklerinde de onları kızdırmak için ve fısıldaşmak ve kaş göz hareketi yapmak suretiyle onlara gazilerinin yenildiğini ve akrabalarının öldürüldüğünü ima etmek için birbirlerine karşı kaş göz hareketi yapıyorlardı. Resullulah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları bundan men etti. Ama onlar bunu tekrarladılar. Onların fısıldaşması, günah, mü'minlere karşı düşmanlık ve Peygambere karşı isyan ve muhalefeti içeren tavsiyelerden ibâretti.

(.......) Hamza'ya göre (.......) şeklinde okunur ki bu da (.......) ile aynı manadadır.

“Onlar sana geldikleri zaman seni Allah'ın selâmladığı bir tarzda selâmlıyorlar.” şunu kast ediyor Onlar, Seni selâmlamada, “Ey Resûlüm Muhammed! Sam (ölüm) sana diyorlar.” Sam ölüm demektir. Hâlbuki Allahü teâlâ:

“Selâm onun seçtiği kullarına.” Neml, 59. “Ey Resul!” Enfal, 64; 65; 70; Tevbe, 73; Ahzâb, 1; 28; 50; 59; Mümtehinne, 12; Talak, 1; Tahrîm, 1; 9. “Ey Nebi!” şeklinde buyurmaktadır.

“Kendi içlerinde de,'Bu söylediklerimiz yüzünden Allah'ın bize azap etmesi gerekmez miydi? derler/”

Yani kendi aralarında eğer o peygamber olsaydı Allah (celle celâlühü) ona dediklerimiz yüzünden bize azap ederdi derler. Buna karşı Allahu Teâlâ da şöyle buyurmuştur:

“Azap olarak cehennem onlara yeter.”

(.......) hâldir.

Yani oraya gideceklerdir demektir.

“Ne kötü dönüş yeridir orası.” Ne kötü dönüş yeridir cehennem.

9

Ey îman edenler! Aranızda gizli konuşacağınız zaman günahı, düşmanliği, peygambere karşı gelmeyi fısıldamayın. İyilik ve takvayı konuşun. Huzurunda toplarıacağınız Allah'tan korkun.

“Ey îman edenler!” Ey dilleriyle îman edenler'demektir. Buradaki hitap münâfıklaradır. Zahiren mü'minlere hitaptır.

“Aranızda gizli konuşacağınız zaman günahı, düşmanliği, peygambere karşı gelmeyi fısıldamayın.”

Yani aranızda gizlice konuştuğunuzda aralarında kötülüğü fısıldaşan Yahûdî ve münâfıklara benzemeyin, onlar gibi olmayın demektir. İyilik ve takvayı fısıldayın. Farzların edası, ibâdetler ve günahların terkini fısıldasın. Hesap için huzuruna toplarıacağınız Allah'tan (celle celâlühü) korkun. Zira o sizi iyi ya da kötü fısıidaştığımz şeylerle mükâfatlarıdıracak ya da cezâlarıdıracaktır.

10

Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu îman edenleri üzmek içindir. Halbuki (şeytan,) Allah'ın izni olmadıkça mü'minlere hiçbir zarar veremez, mü'minler Allah dayanıp güvensinler.

“Gizli konuşmalar şeytandandır. “Günah ve düşmanlık içeren gizli konuşmalar şeytanın süslü ğöstermesindendir. Bu inanları üzmek içindir. Şeytan inananları üzmek için insanları bu yola sevk eder.

Nafî'ye göre (.......) şeklinde (.......) harfinin ötresi iledir.

“Halbuki (şeytan,) Allah'ın izni olmadıkça mü'minlere hiçbir zarar veremez.” Şeytan ya da hüzün, Allah'ın (celle celâlühü) bilgisi ve hükmü ve takdiri olmadıkça mü'minlere hiçbir zara veremez. “Mü'minler Allah'a dayanıp güvensinler” , yani işlerini Allah'a (celle celâlühü) havale etsinler ve şeytandan ona sığınsınlar.

11

Ey îman edenler! Size, “Meclislerde yer açın” denilince yer açın ki Allah da size genişlik versin. Size kalkm denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

“Size, mecliste yer açın denince...” orada genişlik gösterin.

Âsım ve Nafî'ye göre (.......) şeklindedir. Kast olunan Resuluilah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in meclisidir. Sahâbeyi Kiram ona yakın olmak ve onun sözünü duymak için hırsla yanşıyorlar ve orada izdihama yol açıyorlardı. Denildi ki:

“....savaş mevzilerine...” Al-i İmran, 121. âyetinde olduğu gibi muharebe yeridir. Gazilerin toplandıkları yerdir.

Mukâtile göre: “Cuma namazlarında yer açın.” demektir. Yer açın, genişlik verin ki Allah (celle celâlühü) da size genişlik versin ibâresi mutlaktır. Yer, rızık, başkanlık kabir ve sair insanların genişlik aradığı bütün hususları içermektedir. Kalkın denilince kalkın, gelenlere genişlik olsun. Ya da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in meclisinde kalkmakla emrolunduğunuzda kalkın. Ya da namaza, cihada, hayır işlere kalkın demektir.

Hammad hariç, Medine ve Şam kırâat imâmları ile Âsım'a göre (.......) şeklindedir. Allah (celle celâlühü) sizden inanları ve kendilerine hassaten ilim verilen âlimleri, kendi emirlerine ve Rasûlü'n emirlerine tabı olmaları sebebi ile derecelerini yükseltsin.

Dereceler hususunda da iki söz vardır. Biri dünyada mertebe ve şeref hususundadır. Diğeri de ahrettedir. İbni Mesud'un (radıyallahü anh) bu âyeti okuduğunda şöyle dediği nakledilmiştir:

“Ey insanlar! Bu âyeti iyi anlayın ki bu sizi ilme heveslendirsin.” Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Âlimin, âbide karşı üstünlüğü, dolunayın diğer yıldızlara karşı üstünlüğü gibidir.” Ebû Dâvud, 3641; Tirmizî, 2683; İbni Mâce, 223; İbni Hanbel, 5/196. “Âlimin bir günlük ibâdeti Âbidin 40yıllık ibâdetine eş değerdir.” Yine şu hadis rivâyet edilmiştir.

“Kıyamet gününde üç kişi şefâat eder. Peygamberler, sonra âlimler, sonra şehitler.” İbni Mâce, 4313.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şahadeti ile öğreniyoruz ki peygamberlik ve şehitlik arasındaki mertebe ne kadar büyük. İbni Abbâs (radıyallahü anh) dan şöyle nakledilmiştir.

“Süleyman (aleyhisselâm) ilim, mal ve saltanat arasında muhayyer bırakıldı da o ilmi seçti. Bunun üzerine, ona ilimle birlikte mal ve saltanat da verildi.” Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

Allah, İbrâhîm'e şöyle vahyetti.'Ey İbrâhîm! Ben bilenim ve her bileni severim.'“Hâşiyetü'3-Keşşaf, 4/493. Hikmet ehli birinin şöyle dediği nakledilmiştir:

“Keşke bilseydim ilim öğrenenin kaybettiği şey nedir, ilim öğrenmeyen birinin kaybettiği şey nedir?” Zübeyir'den şöyle nakledilmiştir:

“İlim erkektir, onu ancak erkek adamlar sever. İlimler çeşit çeşittir. Onların en şereflisi en şerefli olduğu bilinenlerdir.”

12

Ey îman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman hu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız artık Allah bağışlayan, merhamet edendir.

Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman...” onunla gizli bir şey konuşmak istediğinizde. (.......) (Gizli konuşmanızın iki eli arasında)

Yani; gizli konuşmanızdan önce, demektir. Bu, iki eli olan bir kişiden istiâre kılınmıştır. Ömer (radıyallahü anh)’in sözünde olduğu gibi:

“Araplara verilen en faziletli şeylerden biri de şiirdir. Kişi ihtiyacı önünde onu arz eder.” Bununla ihtiyacının arz etmeden önce onu arz eder manasını kastetmektedir.

“Onunla kerim olandan iyilik istenir ve onunla kötüler larıetlenir.” Gizli konuşmadan önce sadaka vermeniz sizin için dininiz hususunda daha hayırlı ve daha temizdir. Çünkü sadaka temizliktir. Şayet tasadduk edecek bir şey bulamazsanız artık Allah (celle celâlühü) sadaka vermeksizin yapacağınız gizli konuşmalara ruhsat hususunda bağışlayan ve merhamet edendir. Denildi ki:

“Bu (hüküm), ancak gündüzün bir anında sürdü. Sonra neshedildi.” Ali (radıyallahü anh) şöyle dedi:

“Bu, Allah'ın kitabındaki bir ayettir. Benden önce onunla kimse amel etmedi, benden sonra da kimse amel etmeyecektir. Bir dinarım vardı. Onu (on dirheme) bozdurdum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile gizli konuşacağım zaman bir dirhem sadaka verdim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e on mesele sordum. O da bana cevap verdi. Şöyle dedim:

- Ya Resûlüllah vefa nedir?

- Allah'ı birlemek ve Allah'tan başka ilâh olmadığına şahadet etmektir.” buyurdu.

- Fesat nedir? diye sordum.

- Allah'ı inkâr etmek ve ona ortak koşmaktır.” buyurdu.

- Hak nedir? diye sordum.

- “İslam, Kur'ân ve sana intikal ettiğinde velayettir (mal, mülk ya da kişiler üzerinde tasarruf ve yetki sâhibi olmaktır.)buyurdu.

- Ustalık nedir? diye sordum.

- “Hile yapmayı terktir.” buyurdu.

- Yüce olan nedir? diye sordum.

- Allah ve Rasûlü'ne itâat etmektir.” buyurdu. -Allahu Teâlâ'ya nasıl dua edeyim? diye sordum.

- “Doğruluk veyakinle” buyurdu. -Allah'tan ne isteyeyim? diye sordum.

- “Afiyet iste.” buyurdu.

-Nefsimi kurtarmak için ne yapayım? diye sordum.

- “Helâl ye, doğru söz söyle.” buyurdu.

- Sevinç nedir? diye sordum.

- “Cennettir.” buyurdu.

- Rahat nedir? diye sordum.

- Allah'a kavuşmaktır.” buyurdu. Bunları sorduktan sonra bu âyetin neshi nâzil oldu.” İbni Hacer: “Bunun aslını bulamadım.” demiştir. Bkz. Hâşiyetti’l-Keşaf, 4/494.

13

Gizli bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Şu hâlde namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Rasûlü'ne itâat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

“Gizli bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz?” İçinde istemediğiniz infak işi olduğundan dolayı mı sadaka vermekten korktunuz da o emredildiğiniz şeyi yapmadınız ve bu size ağır geldi.

Allah sizi affetti.”

Yani; sizden hafifletti ve tevbelerden günahın cezâsını kaldırdığı gibi sizden de gizli konuşmadan önce sadaka vermeyi terk etmenin cezâsını kaldırdı.

“Namaz kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Rasûlü'ne itâat edin.”

Yani; Namaz, zekât ve sair ibâdetler hususunda tefrite düşmeyin.

Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.” Bu, vaad ve tehdittir.

14

Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.

Münâfıklar, Yahûdîleri, onlar, Allahu Teâlâ’nın:

Allah kimlere lânet ve gazap etmiş, kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar yapmışsa, işte onlar mevkice daha fena olanlardır.” Mâide, 60. âyetinde buyurduğu kendilerine gazap edilenler olduğu hâlde dost ediniyorlar ve mu'minlerin sırlarını onlara taşıyorlardı. Ey Müslümanlar! Onlar:

“Arada yalpalayıp dururlar. Ne bunlara (bağlanırlar) ne de onlara” Nisa, 143. âyetinde buyrulduğu gibi, ne sizdendirler, ne de Yahûdîlerden.

“Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.”

Yani; kendilerinin yalancı münâfıklar olduklarını bile bile'Vallahi biz Miıslüman'ız, münâfık değiliz, “diyorlar.

15

Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey çok kötüdür!

Allah (celle celâlühü) onlara çetin bir azap, yani; büyük bir azap çeşidi hazırlamıştır.

“Onların yaptıkları şey ne kötüdür.”

Yani; onlar geçmiş zamanda kötü işleri yapmada ısrar ediyorlardı. Ya da bu söz, âhirette onlara denilen şeyin hikâyesidir.

16

Onlar yeminlerini kalkan yapıp Allah'ın yolundan alıkoydular. İşte onlara küçük düşürücü bir azap vardır.

Yalancı yeminlerini, mallarını ve canlarını korumak için kalkan yapıp güven ve selâmet içinde oldukları bir zamanda insanları Allah'a (celle celâlühü) itâat ve îmandan alıkoydular.

“İşte onlara küçük düşürücü bir azap vardır.”

“İnkâr edip Allah yoluna engel olan kimselerin, bozgunculuklarından dolayı, azaplarının üzerine azap katınışındır,M 69 Âyetinde olduğu gibi inkârlarından ve engel olmalarından ötürü Allah (celle celâlühü) onlara alçaltıcı azâbı vaad etmiştir.

17

Onların malları da, oğulları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır.

Allah'a karşı” Allah'ın (celle celâlühü) azâbına karşı, “şey” az bir fayda.

18

Allah onların hepsini yeniden dirilteceği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi O'na da yemin ederler. Kendilerinin bir şey üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar, gerçekten yalancıdırlar.

“O'na da yemin ederler.”

Yani; Âhirette, dünyada iken ihlâs sâhibi olduklarına ve münâfık olmadıklarına dair Allah'a (celle celâlühü) yemin ederler.

“Size yemin ettikleri gibi” bunun üzerine dünyada yemin ettikleri gibi.

“Kendilerinin bir şey üzerinde olduklarını sanırlar.”

Yani; dünyada yalan yere yemin etmelerinin kendilerine fayda vereceğini sanırlar. Ya da yalan yeminlerinin orada kendilerine fayda verdiği gibi burada da fayda vereceğini sanırlar, demektir.

“İyi bilin ki onlar gerçekten yalancılardır.” Onların o husustaki hâli, dünyada da âhirette de müsavidir.

19

Şeytan onları istila etmiş, onlara Allah'ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın taraftarıdırlar. İyi bilin ki şeytanın taraftarları mutlaka kaybedenlerdir.

Şeytan onları istila etmiş, hükmü altına almıştır. Onlara Allah(celle celâlühü) anmayı unutturmuştur. Şah Kirmanı şöyle demiştir:

“Şeytanın, kulu istila etmesinin alâmeti, onu -yiyecek, içecek ve giyecek yönüyle- dış görünüşünü güzelleştirmekle meşgul etmesidir. Kalbini, Allah'ın (celle celâlühü) âyetlerini ve nimetlerini düşünmekten, onların şükrünü edadan uzaklaştırmasıdır. Dilini, Rabbinin zikrinden ayırarak yalanla, gıybetle ve bühtanla donatmasıdır. Beynini, düşünceden ve murakabeden uzaklaştırıp, dünya işleriyle ve dünyalık toplamakla meşgul etmesidir.”

“İşte onlar şeytanın taraftarıdırlar.” Onun askerleridirler.

20

Allah'a ve Peygamberine düşman olanlar, İşte onlar en bayağılar arasındadırlar.

Onlar, Allahu Teâlâ’nın yarattığı en zelil kişiler cümlesindendir. Onlardan daha zelil hiç kimseyi göremezsin.

21

Allah “Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz.” diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.

Allah (celle celâlühü), Levh-i Mahfûz'da:

“Elbette ben ve elçilerim -kesin delil ve kılıçla ya da ikisinden biriyle- galip geleceğiz.” diye yazmıştır.

“Şüphesiz Allah güçlüdür.” Dilediği şeyi yapmak O'na imkânsız gelmez. “... galiptir.” Yenendir, yenilen değil.

22

Allah ve âhiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Rasûlü'ne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, îmanı yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, hizbullah Allah taraftarıdırlar. İyi bilin ki Allah taraftarları, şüphesiz kurtuluşa erenlerdir.

(.......) nun ikinci mefulüdür. Veya hâldir. Veya (.......) in sıfatıdır. (.......) buna tesafüf edemezsin, karşılaşamazsın, manasınadır.

Allah'a ve Rasûlü'ne düşman olanlarla...” O'na (celle celâlühü) (ve Rasûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem)) muhalefet edip düşmanlık yapanlarla.

Yani; “İnanan bir toplumu, müşriklerle dostluk kurduğuna tesadüf etmen imkânsız olan şeylerdendir” , demektir. Kastolunan;

“Hakkı, Allah düşmanlarıyla beraber olmaktan men hususunda, onlardan uzaklaşma hususunda ve onlara karışıp onlarla birlikte yaşamaktan sakınma hususunda aşırıya kaçmaksızın sakınmak olduğu hâlde bunun olması uygun değildir.”

“Babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa.” sözüyle ve “İşte onların kalbine Allah îmanı yazmış yani; onu, onların kalplerinde sabit kılmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir.” sözüyle ve de “İşte onlar şeytanın taraftarıdırlar” sözüne mukabil “İşte onlar, Allah'tan yana olanlardır.” sözüyle bu manayı te'kid etmiş ve kuvvetlendirmiştir.

“Katından bir ruh ile onları desteklemiştir.”

Yani; içinde kendileri için hayat olan, indirdiği kitapla onları desteklemiştir.

(.......) deki zamîrin îmana âit olması mümkündür.

Yani; kalpler onunla hayat bulduğu için haddi zatında ruh olduğu manası üzere imani bir ruh ile demektir. Süfyanı Sevri'nin şöyle dediği nakledilmiştir:

“Onlar, onun, sultanla oturup kalkan kişiler hakkında indiğini kabul ediyorlardı.”

AbdulAzîz b. Übey Revva'dan, Halîfe MansûrTa karşılaştığı, onu tanıdığında da ondan kaçtığı ve bu âyeti okuduğu nakledilmiştir. Sehl b. Abdullah Tusteri şöyle demiştir:

“Kim imanını düzeltir ve ihlâs ile Allah(celle celâlühü) birlerse, şüphesiz ki o hiçbir bid'atçı ile ünsiyet edemez, onunla birlikte oturamaz ve nefsinden ona karşı bir düşmanlık izhar eder. Kim bid'atçı birine yağcılık ederse Allah (celle celâlühü) ondan sünneti seniyyenin tatlıliğinı çeker alır. Kim dünya ikbalini ya da zenginliğini talep ederek bid'atçı birine kâtilırsa Allah (celle celâlühü) onu bu ikballe zelil kılar ve onu bu zenginlikle fakirleştirir. Ve kim bid'atçı biriyle oturup gülerse, Allah (celle celâlühü) îman nurunu onun kalbinden söküp atar. Kim de (bu dediklerimize) inanmazsa tecrübe etsin,”

Allah onlardan râzı olmuştur.” Halisane bir şekilde Allah(celle celâlühü) birlemeleri ve ona itâat etmeleri sebebiyle Allah (celle celâlühü) onlardan râzı olmuştur.

“Onlar da, O'ndan hoşnut olmuşlardır.” Âhirette büyük sevap vermesi sebebiyle, ya da dünyada onlar üzerindeki kazası sebebiyle Allah'tan (celle celâlühü) râzı olmuşlardır.

“İşte onlar Allah'tan taraftarıdırlar.” Onlar hakkın yardımcıları ve hakkın davetCinleridir.

“İyi bilin ki Allah taraftarları, şüphesiz kurtuluşa erenlerdir.” Onlar Naim cennetlerinde bâkî kalanlar, her sevilen şeyi kazananlar ve her korkuları şeyden de emin olanlardır.

0 ﴿